Bayram KÜÇÜK

03 Ağustos 2007

MEKKE VE MEDİNE`YE SAHİP ÇIKALIM

Heyecanlı ve güzel ama insanı hüzne boğan bir umre ibadetinin ardından bu yazıyı kaleme alma gereği duydum. İslam ümmeti için en önemli yerlerin başında gelen o kutlu şehrin, Mekke’nin tarihi dokusu tamamıyla değişiyor. Geçmiş göz göre göre yok ediliyor. Mekke’ye varınca bir anda aklınız dumura uğruyor neye uğradığınızı şaşırıyorsunuz. Kâbe’ye doğru ilerlerken her tarafta inşaatlar vinçler çalışıyor yüksek yüksek binalar göze çarpıyor. Kâbe diğer bir adıyla Beytullah adeta çepeçevre kuşatılmış, yüksek binalarla etrafı sarılmış. Çevresindeki tüm tarihi doku yok edilmiş, insanlara geçmişi hatırlatmaya ve yaşatmaya dair hiçbir şey bırakılmamış. Peygamberimize ait olduğu rivayet edilen ev tamamıyla harabe vaziyette, bakımsız yıkık dökük bir halde... İslam dünyası uyumaya devam edecek olursa muhtemelen yakın bir zamanda onu da yıkacaklardır.

Suudi Krallığı Ebu Kubeys tepesinde bulunan Ebu Kubeys Camii’nin yerine dev bir saray yaptırmış. Kâbe’ye bitişik saray Beytullah’a tepeden bakıyor. Yeryüzünde tevazu örneği olan Kâbe’nin başında kibir ve saltanat abidesi Suudi sarayı dikili.

Sordukça öğreniyoruz ki, Peygamberimizin birçok yakınının evi de, kabri de geçmiş yıllarda yıkılmış, üzerine ya bir gökdelen ya da bir alışveriş merkezi dikilmiş. Osmanlı’ya ait eserlerin başında gelen 350 yıllık Ecyad Kalesi de 2001’de yıkılıp yerine oteller ve alışveriş merkezleri yapılmış. Eğer böyle giderse Kâbe’nin çevresine Osmanlı tarafından yapılan ilk çepeçevre sütunlar ve mescit bölümleri de ileriki yıllarda yıkılacak gibi. Çünkü Suudilerin sonradan yaptırdığı bölümler, Osmanlı döneminde yapılan bölümlerle ayrı ve bağlantısız olarak tasarlanmış, dikkatli incelenince hemen göze çarpıyor, muhtemelen Kâbe’nin iç bölümünü genişletmek adına böyle bir işe de adım atacaklar diye düşünüyorum. Tabi bunu zaman gösterecek, ama bugüne kadar yaptıkları icraatlar buna işaret ediyor.

Yapılan yüksek binalar içinde Bin Laden gurubunun yaptığı Zam Zam Tower, yüksekliği ve ihtişamıyla dikkat çekiyor, yüz katlı olacağı söylenen bina daha tamamlanmamış haliyle bile Kâbe’yi gölgesinde bırakıyor ne yazık ki. Birçok zengin Müslümanın Zam Zam Tower’den şimdiden yirmi ve otuz yıllığına yer kiraladıklarını öğreniyoruz. Bunlar arasında maalesef Türkler de var. 

Kâbe’nin etrafını yüksek otellerle çeviren Suudi Krallığı, bu otellerin daha uygun yerlere yapılması için yer gösterebilirdi. İstimlâk ettikleri birçok alanı Kâbe’ye katıp, Kâbe’nin kullanım alanını genişletip, hacıların daha rahat ve birbirini ezmeden ibadet etmelerini sağlayabilirdi.

Mekke’de hacıların Kabe’ye ulaşımı kolaylaştıracak dairesel şekilde metro ya da benzeri raylı sistemler yaptırabilirdi. Ama bu konuda hiçbir adım dahi atmadıkları görülüyor. Medine’de de durum bundan farksız, Novenpicler, Hiltonlar, Mescidi Nebevi’yi maalesef gölgede bırakıyorlar.

Bunca binaları, gökdelenleri yaptıran Suudiler, ilk vahyin inmiş olduğu Hira Nur Dağı’na çıkılmasından bile rahatsızlık duyuyorlar. Beytullah’ın çevresine alışveriş merkezleri ve oteller yaptıran Suudiler, Hira’ya çıkılmasını istemedikleri için yol ya da herhangi bir vasıta yaptırmamışlar. Sağlıklı bir insan ortalama 45 dakika sarp bir yokuşu çıktıktan sonra Hira mağarasına varabiliyor, inişi de çıkışı gibi insanı bayağı zorluyor.

Marketlere girdiğiniz zaman Amerikan emperyalizminin Pepsi’sini, Coca Cola’sını ve daha birçok ABD ve İngiliz ürünlerini reyonlarda ilk sıralarda görebilirsiniz, adeta Suudiamerika haline getirilmiş kutsal topraklar maalesef.

Suudilerin ürettikleri bir kibrit çöpü bile yok. Mekke ve Medine’ye her şey dışardan geliyor. Burası, Amerika, Çin ve Avrupa ülkelerinin pazarı, gelir kaynağı haline gelmiş. Suudiler ise geçimlerini batılılarla yaptıkları anlaşmalar gereği petrolden, dünya Müslümanlarının ziyaret ettiği Mekke ve Medine şehirlerinden sağlıyorlar. Her ay gelen ziyaretçilerle büyük miktarlarda para bu şehirlere akıyor. Anlayacağınız Suudi ailesi, Mekke ve Medine’den geçiniyor. Birçok İslam ülkesi işgal altındayken, Müslümanlar işkence görüp yurtlarından sürülürken Suudiler zevki sefa sürüyorlar.

Bunca olup bitene karşı Müslümanların bilinçsizliği ve duyarsızlığı ayrı bir dert.

Kâbe’nin içinde dikkatimi çekti, bir aile yemek yiyor, yanında da içecek olarak Coca Cola var.

Müezzinlerin bulunduğu kısmın altında bir aile daha baba-anne ve iki çocukları yemek yiyorlar, içecek olarak yanlarında Pepsi. Dayanamadık kalkıp babayı hemen uyardık, gerçi derdimizi anlatmakta biraz güçlük çektik ama bizi anladı sanırım, Pepsi’yi gizleyerek içtiler!

Kuran’ın dışında kitaplar getirip tavafta okuyanlar bile vardı. Ümmetin temel kaynağı Kuran’ı bir kenara bırakmış adam cemaatinin hoca efendisinin kitabını getirmiş tavafta dönüyor dönüyor okuyor. İlahiyat okumuş, nasıl dua edeceğini bilmiyor, Allah’tan ne isteyeceğini, nasıl isteyeceğini bilmiyor! Ne Kuran’daki dua ayetlerinden, ne de Peygamberimizin duasından haberdar?!..

Gel gelelim başka bir soruna (skandal da diyebiliriz). Müslümanların namazda yöneldikleri Kâbe’nin örtüsünde ve kapısında bakın neler yazıyor:

“Mekke’yi Mükerreme’deki şerefli Kâbe’nin örtüsü Hadimül Haremeynişşerifeyn Abdullah Bin Abdülaziz bin Es-Suudi tarafından yapılmıştır.’’

“Bu kapı Halid bin Abdülaziz tarafından yapılmıştır.’’

Kapıda bu isimler haricinde üç isim daha yazıyor. Örtüsünde tek isim yazılı. Kâbe’nin kapısının olduğu tarafta, örtünün sağ üst köşesinde ki yaldızlı yazının tercümesidir bu. Müslümanlar ise o kapıya ellerini sürebilmek için bir birlerini eziyorlar! Tavaf ettikleri Kâbe’nin kapısında ve örtüsünde ne yazıyor diye merak edip okumuyorlar. Evet, Kâbe tavaf ediliyor ama aynı zamanda kralların isimleri de tavaf ediliyor!

Hangi akıl ve mantıkla Kâbe’nin kapısına ve örtüsüne isimlerini yazdırıyor bu zihniyet? Allah’ın beytine Allah’ın ayetlerinden başka ne yakışabilir, tabi ki hiçbir şey yakışmaz. Hiçbir kişi ve kurum, ümmetin kalbi, Allah’ın evi olan Kâbe’ye adını yazma kibrinde bulunamaz, ama Suudiler yapmış bunu maalesef. İşlerine gelmeyeni bidat ya da haram deyip yerle bir eden, yok eden, işlerine geleni helal kılan Suudilere karşı ümmet niye hala susuyor?

Bugün Amerika’nın, İslam’ın emanet ve mirasını yok etmeye dönük saldırılarıyla, Suudilerin Mekke ve Medine’de yaptıkları yıkımlar ve tahribatlar aynı paraleldedir. Bugün Beytullah’ın hem vizyonuna hem de misyonuna dönük bir tahribat söz konusudur.

Bunları hiçbir duyarlı Müslüman görmezden gelemez.

Bugün Siyonistlerin, Mescid-i Aksa’yı yıkma çabaları bizi ne kadar tedirgin ediyorsa, Mekke ve Medine’de olup bitenler de bizi tedirgin etmeli, rahatsız etmeli.

Suudilerin bugüne kadar yaptığı uygulamalar, Mekke ve Medine’nin, keyfi bir yönetim biçimi olan Krallık tarafından yönetilmesinin ilerde daha büyük sorunları beraberinde getireceğine işaret etmektedir. Bu konuda acilen bir şeyler yapılması gerekir diye düşünüyorum.

Yapılması gerekenler konusunda düşüncelerimi paylaşmayı yerinde buluyorum:

  • Müslümanlar, Mekke ve Medine’nin önemi ve idari yapısıyla ilgili konferanslar ve paneller düzenlemeliler.
  • İslam Konferansı Örgütü (İKÖ), Mekke ve Medine komisyonları kurup rapor hazırlatıp acilen adımlar atmalı, yaptırım gücüne sahip olmalı.
  • Mekke ve Medine şehirlerinin idaresi, aşama aşama Suudi Krallığı tekelinden çıkarılıp, Müslümanların ortak idaresine geçilmeli.
  • Şehirdeki yerleşim, Kâbe’nin çevresinden, belli bir mesafenin dışına taşınmalı.
  • Şehrin ulaşımı, yerüstü ve yeraltı olmak üzere dairesel şekilde aktif bir raylı sistem ile sağlanmalı.
  • Ebu Kubeys Tepesi’ndeki Suudi kralının sarayı yıkılmalı. 
    ·    Siyonizm destekçisi ABD ürünlerinin (Coca Cola, Pepsi gibi) kutsal topraklarda satışı yasaklanmalı.

Ve daha birçok madde sıralanabilir bu konu üzerine.

Selam ve dua ile…


(Kâbe’deki yazıların Arapçadan Türkçeye çevirileri Abdurrezzak Sarın hocaya ait.)


NOT: Biliyorum biraz moralinizi bozdum, ama kendi bahçemizde temizlik yapmamız gerekiyor. Bir sonraki yazımda Mekke ve Medine’de yaşamış olduğum güzelliklerden bahsedeceğim inşaallah.