Emrullah AYAN

18 Aralık 2017

MESCİD-İ AKSA ÖZGÜR OLANA DEK

“Kötü tuzaklar kuranlar, Allah’ın, kendilerini yer(in dibin)e geçirmeyeceğinden, yahut hiç ummadıkları bir yerden kendilerine azabın gelmeyeceğinden emin midirler?” (Nahl: 45)

ABD Kongresi, 1995 yılında Tel Aviv’deki ABD Büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınması için karar almıştır. Bu kararın uygulanması her altı ayda bir yayınlanan Başkanlık kararnameleriyle erteleniyordu. Seçim döneminde İsrail’e verdiği sözü yerine getiren katil ABD’nin Başkanı Donald Trump, Aralık ayının 6’sı Çarşamba günü, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma ve ABD’nin Tel Aviv’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararını bütün dünyaya ilan etmişti. 

Bu meyanda Körfez ve Arap ülkelerinin liderlerinin Washington’a ziyaretlerinin arttığı görüldü. Öncelikle Suud Krallığı ile görüşülmüş son olarak da Ürdün Kralı Abdullah ve Bahreyn Veliaht Prensinin birer gün arayla ABD’ye gitmelerinin ardından İsrail’in başkenti olarak Kudüs’ün ilan edilmesi masada Kudüs’ün olduğuna dair ipuçları vermektedir.

Ortadoğu coğrafyasında büyük bir kargaşa hüküm sürüyor. Müslümanlar birbirlerini öldürüp yine  birbirlerini yurtlarından sürerken, Siyonist İsrail en rahat ve güvenli günlerini geçiriyor.

Kur’an’da çevresi bereketli kılınan mescide işaretle Müslümanların kutsallarından sayılan Mescid-i Aksâ ve Kudüs, Yahudileştirilmeye ve Müslümanlardan arındırılmaya çalışılmaktadır.

Ümmetin suskunluğundan ve ABD ile AB gibi odaklardan aldıkları cesaretle taktiklerini değiştirmeden işletiyorlar. Katil ABD ve İsrail’in Kudüs hakkındaki kararlarını protesto eden Müslümanlara yönelik olarak Siyonistler, Kudüs’te polis ve askerleriyle ve Filistin’in diğer şehirlerine de havadan uçaklarla, karadan da polis ve askerleri aracılığıyla orantısız güç kullanarak saldırılara girişti. Saldırılarda geçtiğimiz Çarşamba gününden beri dört kardeşimiz şehid edilmiş, iki bin’e yakın kardeşimiz de yaralanmış durumdadır. Siyonist, katil çetelerin saldırıları hâlâ devam ediyor. 

“Müslümanlar her durumda ilkeli olmak, çelişik ve zaaflı tutumlardan kaçınmak zorundadırlar. Ve yine mücadele ufkunu geniş tutmak, olumsuz bir takım gelişmelerle, sıkıntılarla, zorluklarla karşılaştıklarında yeise düşmemek durumundadırlar. Eğer gerçekten de şu veya bu ülkenin, ordunun, süper devletin değil; Rabbu’l-Âlemîn’in Kâdir-i Mutlak olduğuna ve ondan başka da güç ve kudret sahibi bulunmadığına iman ediyorsak perspektifimiz, tutumumu, kaygı ve özlemlerimiz bu inancımızı yansıtmalıdır.

Evet bugün Kudüs bir yönüyle İslam Ümmetinin içinde bulunduğu âciz ve çaresiz durumun bir aynasıdır ama aynı zamanda bir diğer cihetten direnişin de sembolüdür. Ve tüm zorluklara, imkânsızlıklara ve ihanetlere rağmen sadece Rablerine güvenen ve ona tevekkül eden Mü’minlerin kararlılıklarının yansıdığı bir direniş odağıdır. Siyonist-emperyalist saldırganlık karşısında teslim olmayan bir irâdenin göstergesidir. Bizler de bu irâdenin bir parçası olarak davranmaya ve Kudüs için ve tüm beldelerimiz için mücadele etmeye mecburuz!

Bunun için perspektifimizi, söylemimizi ve saflarımızı netleştirmeliyiz.”Davâ, sadece Arapların ya da sadece Filistinlilerin davası değil, Kudüs’e ve Mescid-i Aksâ’ya sahip çıkma davasıdır ve bütün İslam Ümmetinin omuzlarındadır. 

Kudüs ve Mescid-i Aksa yüz yılı bulan bir zamandan beri siyonizmin işgali altında. Kudüs meselesinde İsrail, sorunun temelini oluşturur. Kudüs ve Mescid-i Aksa İslam’ın kutsal mekânıdır ve bu durum her türlü tartışmanın üstündedir. Kudüs ve Mescid-i Aksa'nın statüsü, dinî ve tarihî gerçeklerde olduğu gibi, uluslararası hukuk ve anlaşmalarda da Müslümanlara aittir.

Unutmamak gerekir ki, ne Kudüs İsrail'in başkentidir ne de Mescid-i Aksâ bir yahudi tapınağıdır. Ve yine unutmamak gerekir ki, İslam dünyası, kendi içinde etnik ve mezhep kavgaları ile enerjisini harcadığı sürece, İsrail, ABD ve şürekâsı tüm insanlığı karşılarına alma pahasına, bu tür faaliyetleri ve cinayetleri işleme cesareti bulacak demektir.

Vakit, Kudüs ve Mescid-i Aksâ'yı, ümmet bilincini merkezine alan her Müslüman’ın, ses çıkarma vaktidir. Kürt, Arap, Türk, Sünni- Şii gibi sahte çatışmalar yerine, gerçek hedeflere yoğunlaşma vaktidir, Kudüs'ü ve Mescid-i Aksâ’yı kuşanma vaktidir.