Coşkun UZUN

30 Ekim 2011

MUHAFAZAKÂR DEMOKRAT İNCİLER

Sizler de duydunuz mu veya gözünüze çarptı mı bilemiyorum ama geçen gün habere konu olan bir şey dikkatimi çekti. TBMM Başkanı Cemil Çiçek’e göre, anayasa süreci ve yeni anayasa yapmak sanıldığı gibi farz-ı kifâye değil ‘farz-ı ayn’ mış. 

Oh ne alâ memleket, sevsinler senin farz-ı aynını! Helâl faiz, namuslu fahişe, meşru kumar, haram ibadet der gibi uçuk, saçma ve bir o kadar da çarpıtılmış, çok yanlış bir ifade. 

Biz kısaca hatırlayacak olursak farz, farz-ı kifaye ve farz-ı ayn şöyleydi.  

Dinen yapılması  kesin olarak, açık delillerle emredilen şeylere farz denir. Bazılarının yapması dolayısıyla diğerlerinin yapması gerekmeyen, sorumluluğun diğerlerinin üzerinden kalktığı farzlara farz-ı kifaye denmektedir. En meşhur örnek, ölen bir müslümanın cenaze namazının birilerince kılınması gibi. Herkesin yapması veya sakınması gereken, dinin her mü’mine yüklediği, teker teker sorumlu olunan, terk edilemez, ertelenemez, vazgeçilemez görmezlikten gelinemez, ödev, sorumluluk ve görevlere farz-ı ayn denir. 

Öncelikle bilinmesi gereken bir nokta var ki o da, demokrasinin rükünlerinden olan bir anayasa yapmak, Allah(cc)’ın bir emri değildir ve dolayısıyla farz vs olamaz. Liberal/demokratik/beşerî rejimlerin yerleştirilmesi, güçlendirilmesi ve tahkim edilmesi için yapılan yasalar/anayasaları dinin herhangi bir emri veya rüknü ile karıştırmak, İslâm’ın herhangi bir kavramıyla birlikte onu tanımlamak tepeden tırnağa batıldır ve yanlıştır.  

Temelde demokrasi/bürokrasi dinine göre devletlerin vatandaşlarından bekledikleri ile İslâm’da Allah(cc)’ın iman etmiş kullarından bekledikleri elbette aynı şeyler değildir ve olamaz da. Rabbimizin emir ve yasaklarının ne olup olmadığı konusu ise zaten müslümanlarca malumdur.  

İslâm ilâhî bir sistemdir, kâmil bir dindir. Demokrasi ise görünürde beşerî bir yönetim şekli olmakla beraber, kendisine göre bir takım inanç ilkeleri ve hayat pratiği olan çağdaş, batıl dinlerden bir dindir.  Dememiz o ki, demokratik hayatın herhangi bir enstrümanı ile İslâmî bir kavram asla sentezlenemez, birleştirilemez. 

Yukarıdaki “farz-ı ayn” ifade ve tanımlaması iyi niyetli bir değerlendirmeyle ele alınırsa; İslâm ile demokrasiyi, kulluk ile vatandaşlığı birbirine karıştıran, çelişik bir zihnin, ifsat olmuş bir iradenin ürünüdür. Oksijenle hidrojen, siyahla beyaz, doğu ile batı, dünya ile ahiret kadar zıt ve terstir birbirine. Sonuçta cüretkâr, sorumsuz, haddi aşan ve sapkın bir ifadedir. Sıvıyı metreyle, mesafeyi de litreyle ölçmeye yeltenmek kadar mantıksız ve saçma bir sözdür bu anayasa yapmanın farz-ı ayn olduğu nitelemesi.  

İçimizden birilerinin de çıkıp konuya ilişkin dişe dokunur bir eleştiride bulunmaması, müslümanca itirazını yükseltmemesi ise ayrı bir handikap, garabet, siniklik ve zihinsel uyuşukluğumuzun dışa yansımasıdır. 

Yaşayanların  çoğunluğunu müslümanların oluşturduğu bir İslâm ülkesinde, meclis ve hükümet, taahhüt edecekleri veya yapacakları anayasada; İslâm’a ve Kur’an’a dayalı bir düzenlemeye gidebilecekler, ya da bu yönde bir teklif geliştirebilecekler mi dersiniz? Siz düşüne durun. 

Müslümanın anayasası Kur’an’dır, Kur’an’dan onay alan sahih Sünnet’tir. Müslümanın inanç ve itikadında belirleyici unsur olan, temel kaynak ve referans değerler Kur’an ve O’nun resmî şerhi, tercümesi ve tefsiri olan nebevî sünnettir. Müslüman eğer anayasa yaparsa Kur’an’a endeksli, dinî, şer’i ölçüler çerçevesinde bir anayasa yapar. 

Fakat Cemil Çiçek’in bahsettiği anayasa kesinlikle böyle bir anayasa olmaktan çok uzaktır. Allah(cc)’ın emredip helâl dediğini helâl bilecek, yasak dediğini haram bilecek bir içeriğe sahip olmayacaktır. Çünkü zaten kendileri bu minvalde bir anayasa öngörmüyorlar. Öyle bir iddiaları, tasarrufları veya vaatleri de yok. Hoş aklı başında hiç kimsenin de kendilerinden bu yönde bir beklentisi yok zaten. 

Cemil Çiçek kendilerinin anayasa yapma iştahını mı meşrulaştırıyordu bu söylemle yoksa tribünlere oynayıp milletin (seçmenin) sempatisini (desteğini) mi kazanmaya çalışıyordu? Eğer dinî değer ve kavramların, emir ve yasakların bağlayıcılığı varsa alın size birkaç farz-ı ayn! Buyrun gerçekleştirin de görelim farz-ı ayn sevginizin ve muhabbetinizin gerçekçiliğinin ne olduğunu! Görelim söylediklerinizin arkasında nereye kadar durabileceğinizi! 

Yapılacaklar:

Allah(cc)’ın indirdikleri ile hükmetmek; eğitim, ekonomi, askerlik, siyaset, yargı, yasama ve yürütmede Müslümanca bir tavır ve duruşla yola çıkıp, temel dinî ilkelerimiz olan Kur’an ve Sünnet’e göre hayatın tüm alanlarına dair özgün düzenlemeler yapıp müslümanların omuzlarındaki yükünü hafifletmek, bükük boynunu doğrultmak, müslümanlık ve iman iddiasını ispat etmek, 

Tevhidî Tedrisat; eğitim/öğretim ve müfredatlarının Kur’anî, İslâmî, Tevhidî ilke ve esaslara göre belirlenip yapılmasını sağlamak, 

Faizsiz Ekonomi; dinin haram kıldığı bütün pislikleri sosyal, siyasi ve ekonomik hayattan söküp atmak, 

Tesettür Serbestliği; inanan herkese özel veya kamusal fark etmez, istediği tüm alanlarda inandığı gibi serbestçe giyinme özgürlüğünün sağlanması, 

Düşünce İnanç ve İbadet Özgürlüğü; insanların inançlarını resmi ideolojinin elek, süzgeç, baskı ve dayatmalarına göre değil serbest iradelerine göre seçebilmelerini sağlamak, 

Terk edilecekler:

Millî  kumarlar; olan piyango, toto, loto, iddia ve benzerlerinin acilen tedavülden kaldırılması, 

Alkollü içkilerin; devlet eliyle veya serbest piyasa tarafından üretimlerinin kaldırılması/yasaklanması, 

Zina, fuhuş, gayri meşru hayatın; önlenmesi, engellenmesi, yasaklanması, yok edilmesi, 

İlk elden akla gelenler sadece bunlar olmamakla ve daha birçoklarının da sayılabilecek olmasıyla beraber biz şimdilik bu kadarıyla yetinelim. 

Her şeyden önce müslüman Kur’an insanıdır. Kur’an’la yasayan (hükmeden) ve Kur’an’ı yaşayandır. Kur’an ilâhî bir metin olup hiçbir maddesi değiştirilemez, değiştirilmesi dahi teklif edilemez, anayasalar ise ilahi metinler değil bilakis beşerî metinlerdir ve dolayısıyla her bir maddesi teker teker değiştirilebilir. 

İşlerine geldiğinde din başka siyaset başka diyerek topu taca atanlar, en iyisi anayasa yapma konusundaki istek ve mecburiyetlerini ifade etmek için, kendilerine yakışan ama bizim anlam deryamızdan araklayıp alarak kendilerine aşırmadıkları başka bir söylem bulsunlar. Yarısı demokrasi kokan, diğer yarısı ise din kokan cicili bicili, altı şiş üstü kaval cinsinde, sırıtan, eğreti, eklenti sözler etmesin, göz boyamasınlar, adam aldatmasınlar.  

Bilinmelidir ki müslümanın ibadeti siyasetken aynı zamanda siyaseti de ibadettir. Dine ait, sorumluluk ve mükellefiyet tanımlaması içeren bir kavramı iktidar hırsının, demokrasi aşkı ve hizmet anlayışının bir parçası haline getirilmesi çok çirkin bir iştir.  

İslami kavram ve sözcükleri gerekli gördüklerinde, işlerine geldiği zaman, işlerine geldiği kadar kullanarak ikiyüzlü bir siyaset yapmış olmuyorlar mı bunlar bu çıkışlarıyla? Halkın dini duygularını istismar etmiş ve sömürmüş olmuyorlar mı, dini siyasete alet etmiş olmuyorlar mı? 

Meselâ  “Demokratik Şart” deyin, “Liberal Zorunluluk” deyin, “Muhafazakâr Demokratlık” deyin fakat asla Farz-ı ayn demeyin! 

Şunu da söyleyelim, bu ülkede hoşgörülü, dindar demokratların sahipliğini yaptıkları bir banka, kendilerini ve cemaat ilişkilerini eleştirdiği ve servetle ilgili ciddi hatırlatmalarda bulunduğu için bir yazarı mahkemeye verebiliyor. Birkaç gün önce “falan banka Kenz ayetlerini mahkemeye verdi” diyerek haber yapılmıştı. 

Bizler devleti temsil etmediğimize ve bu işler ancak devletin imkânları ve gücüyle çözülebilecek ağırlıkta konular olduğuna göre, acaba o meclis çatısı altında anayasa yapacak olanlar, müslüman halkın ihtiyaçlarını karşılayabilecek veya dini hassasiyetlerine cevap verebilecekler mi? İnananların kırmızı çizgilerine riayet edecekler mi? Ne de olsa icra makamında bulunuyorlar ya hani! Yapacakları anayasa ve diğer yasalarda dine dair ne varsa güvence altına mı alınacak ki bu yönde yapılacaklar farz-ı ayn ve meşru olsun?  

Hatırlatmış olalım; Süleyman Demirel’in, kendisine Kur’an’ın ahkâm ayetleri hatırlatılıp bunlarla hükmedilmesi gerektiği söylendiğinde yaklaşık olarak “ Onların zamanı geçmiştir, onların yerine yasa yapmak için meclisimiz vardır” dedikleri bir meclisin çatısı altında görev yapan yetkililer ne yazık ki bu farz-ı ayn benzetmesini kullanıyorlar.  

Ve yeni anayasa yapma tartışmaları esnasında; konuya ilişkin İslâmî, muvahhid, tevhidi bir bakış ve duruş sanıldığının aksine çok daha ağırlıklı bir öneme sahip. 

Bana öyle geliyor ki; bu konuşma şekli ve ifadeler kesinlikle bir dil veya beyin sürçmesi falan değil. Çünkü bütün bunlar hatayla söylenebilecek türden şeyler değil. Sanırım bilerek ve isteyerek tribünlere oynuyorlar. Halkın aşina olduğu bir dil ve söylem biçimini kendi yaptıkları işleri meşrulaştırmakta kullanıyorlar o kadar. 

Bu çıkış ve üslubun ikaz edilip düzeltilmeye, eleştirilip sorgulanmaya ihtiyaç duyduğu ise çok açık. 

Sonuç  olarak, demokratik kültüre, Liberal siyaset literatürüne yeni bir kavram kazandırmaya çalışıyorlarsa eğer, bunun yolu bu olmasa gerek. Geçmişte imam Humeynî ABD için “Büyük Şeytan” diyerek dünya siyasi literatürüne yepyeni ve dinamik bir kavram kazandırmışlardı. Eğer birileri toplum mühendisliğine soyunmuşlarsa veya buna henüz niyetlenmişlerse bu söylem kesinlikle yanlış bir çıkıştır.  

İnsanlar demokrasi ve siyasetin kavramlarına yaslanarak belki meşruiyet kazanabilir, meşhur olabilir, hatta dünyalık bazı şeyler de elde edebilirler fakat dini terimlere, İslâmî söylemlere ve literatüre basarak hiçbir yere yükselemez, kendilerini veya yaptıklarını ise bu türden çıkışların arkasına saklanarak asla meşrulaştıramazlar.  

Kavramlarımızın demokratik kültür emperyalizmi de dahil birçok asimile ve erozyonlardan kurtarıp korunması ve yaşatılması için gece gündüz uğraşıp canla başla mücadele vermeyenler, onların arkalarına saklanmasınlar ve hatta onları ağızlarına da almasınlar. Bizden söylemesi.