Coşkun UZUN
PARALEL MÜSLÜMANLIKLAR..!
Ortalıkta bir “paralel devlet”, “paralel örgüt”, “paralel yapı” lafıdır aldı başını gidiyor.
Devlet içinde devlet, yapı içinde ayrı bir yapı, derin mi derin bir oluşum.
Buradan yola çıkarak insanın aklına paralel din algısı geliyor tabii olarak. Dünün okkalı hocalarına, hatırı sayılır ağabeylerine, üstatlara ve İslamî çevre içerisinde yaşanılan eksen kaymalarına da bakıldığında bu çıkarımı yapmamak elde değil.
Sahte, çakma, yalancı, sözde, göstermelik, idareten, göz boyayıcı, maskeli, uyduruk, ekseni kayık, özünden uzaklaşmış, sapmış, çıkarcı, pragmatik …… Paralel Müslümanlıklar…..
Hem de ne eksen kayması….
Allahû âlem!
Olsa olsa;
Bunlar gitsin de şunlar mı gelsin diyenler,
Bunlar namaz kılıyor, imam hatipli, eşleri örtülü diyenler,
Allah devlete millete zeval vermesin diyenler,
Osmanlı ne kadar zaman da yıkıldı ki bu kadar kısa zamanda iş bekliyorsunuz nakaratçıları,
Ne teslim ettiniz de ne istiyorsunuz diyenler,
Bu işler açıktan ve göstere göstere olmaz diyen akıl daneler,
Tasavvuf afyonuyla uyuşup, flu gözlerle ortamı algılamaya çalışan, ağzı dualı, şeklen/sureten durumu idare etmeye çalışan, etliye sütlüye karışmayan muharref din algısının müntesipleri,
Şehid(!)lerin kanlarını, kardeşlik koşturmacasını görmezden gelen Otoritenin ve Türkçe’nin çocukları,
Rahatını bozmaktansa rotasını bozarak ahretini berbat eden, arı duru Tevhid inancıyla arasına kamusal, millî, resmî ve yüksek duvarlar örülmüş zavallı insanımız, mazlum ve mustaz’af kardeşlerimiz….!
O zaman maaş da almayın, okula da gitmeyin, kimlik de kullanmayın, elektrik, su, gaz, karayolu, havayolu, denizyolu ve trenleri de kullanmayın, başka coğrafyalara çekip gidin/hicret edin diyebilecek kadar alçalan, akıl tutulması/zafiyeti yaşayan, bu kadar sığlaşan ve körleşen kimi zavallılar!
Takiyyeciliği, dobralığa tercih eden, başarıya endeksli, tüccar kafalı olanlardır Paralel Müslamanlar…!
Rabbimiz…!
Kur’an’ın anlatmadığı, Peygamber(sav)’in öğretmediği bir dinden sana sığınırız!
Bu dinle çelişen, çatışan ve uyuşmayan her türlü inanç ve amelden sana sığınırız!
İlâhî norm ve asıllarla örtüşmeyen, Nebevî form ve usûllerle temsil edilip anlaşılmayan, aynîlik değil adetâ pararellik arz eden her türlü Müslümanlık(!) algı ve iddiasından berîyiz, uzağız!
Sırat-ı müstakim’e adanmış bir ömrü bizlere lütfedip bahşetmeni senden istiyoruz!
Bizi paralel dindarlardan, paralel siyasetçilerden, paralel Müslümanlardan eyleme!
Kapına geldik, dergâhına girdik, kulluğuna durduk!
Bize himayeni, nusret ve merhametini esirgeme ya Rabbi!
Bizleri Muvahhid, Kur’an talebesi, Sünnet bağlısı ve Peygamber takipçisi olmaya çalışan Müslümanlar olarak;
LÂ’sız, Omurgasız, edilgen, uzlaşmacı tanımlanmış din anlayışlarından,
DEMOKRASİ ve benzerî tüm Çağdaş Din sistemlerinden,
TASAVVUF Afyonundan,
HOŞGÖRÜ fitnesi Ilımlı-Amerikancı İslâm(!) anlayış(sızlığ)ından,
Başta Türkçe ve Arapça olmak üzere her çeşit Dil Emperyalistliği’nden,
Her biri Atalar Dininin değişik bir şubesi olan; Coğrafî, Irkî, Mezhebî, Milliyetçiliklerden,
Devlet Tanrısı ve Resmî İdeoloji ilahından,
Resmî-Millî Türk Dini’nden,
Her türlü Gelenekçilik sapmasından kurtar ve koru!
Bütün bunlardan berîyiz (yükümsüz/uzak/ayrı/bağımsız).
BERÂATİMİZİ ilan ediyoruz…!
Bizden Kabul eyle ya Rabbi!
Bu nice okumaktır…?
Kur’an dersi yapmaktan, Rabbinin gönderdiği vahyini okumak ve Halkalar oluşturmaktan amaç neydi?
Yaşanılan toplumu ilâhî hakikatlerle buluşturmak, insanları Tevhid ve Adalete çağırmak, onların gönül gözlerini Rabbimizin vahyi ile açarak ahretlerini kurtarmak ve imanlarına vesile olmaya çalışmak değil miydi?
İnsanımızı kutlu mesajın muştularıyla diriltmek ve ölümün çarpıcı hakikatini, hayatın aldatıcı, ayartıcı, geçici sahteliğini göstermek değil miydi?
Şirk, küfür, isyan ve tuğyan içeren güç, kurum, yapı, devlet veya organizasyonları vahyin nuruyla tanıyıp onlardan alabildiğince uzaklaşmak değil miydi?
Okunan Kur’an’lar, yapılan tüm çalışmalar ve oluşturulan ders halkaları; bizleri müşrikten, kafirden, asiden, tuğyankâr tağutlardan, beşerî/cahilî, kurum/kuruluş ve devlet organizasyonlarından ne kadar uzaklaştırıyor dönüp kendimize bir bakalım isterseniz….!
Çağdaş, Demokratik, Laik sistemleri onaylayıp destekleyen, ona bağlılık ve bey’at arz eden bir irade; Kur’an vahyini Rasülullah gibi okuyup anlamış oluyor mu, olmuyor mu?
Bize; Düzen, Rejim, Sistem denilen beşerî/cahilî yapıları Tevhidî imanlarımız gereği reddetmeyi, onu teşhis edip terk etmeyi, ondan uzaklaşmayı, mesafeli olmayı öğretmeyen bir din anlayışı vahyin ruhuna terstir. Rasülullah(sav)in örnekliğine ihanettir. Kulluğu inkâr anlamına gelir. Sahih iman bu değildir.
“Amentü Billah ve Kefertü Bittağut”; ALLAH(cc)’a iman ettim Tağutu Red ve inkâr ettim de açıkça. Sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır ey Müslüman.
İstenen ve beklenen odur ki; Kur’an’a gerçekten ömrünü/kendini ada, O’na talebe ol….. ne diyorsa itiraz etmeden kabul et. Rabbinin karşısında haddini bil ve boynunu bük…..
Ya da; “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” dedirtecek garabetlerle ortalıkta dolaşma…..!
Kur’an’a adanmak veya ona talebe olmak kuru iddia ve asılsız sözlerle olmaz….
Sözünde durmak bu değildir ve kulluk sözünde böyle durulmaz.
Onların dinlerinden, yönetimlerinden, tağutî sistemlerinden, cahilî hayatlarından böyle mi uzaklaşmış ve onlara karşı böyle mi mücadele edip savaşmıştı senin Peygamberin!
Hani Allah ve Rasülü müşriklerden uzak ve berîydi? Hani Rasulullah(sav) kendisine yapılan teklifleri elinin tersiyle itip her türlü pazarlığı reddetmişti?
Hani Hz. Peygamber militarist Mekke oligarşisini La diyerek reddetmiş, onların cahil, müşrik batıl sistemlerine sırt dönmüş, onlara asla eklemlenmemiş ve en sonunda onlarla hak adına savaşmıştı?
Ey pot kırmaktan put kırmaya bir türlü fırsat bulamayan, buna zaman bile ayıramayan dostlar….!
Unutmayın “Hakkın hatırı âlîdir hiçbir hatıra feda edilemez” İnkar ettiğin bir şeye sarılınmaz, söz verip iddia olarak ortaya attığın/sarıldıkların da pratik amellerle yalanlanıp inkar edilmez.
Hz Peygamber(sav)’in; Mekke’deki kafirlerin pisliklerle dolu çirkef hallerini bayındırlık hizmetleriyle tamire yeltendiğini, hayat şartlarını, gelir seviyesini iyileştirip, şirk ve inkârla kaplı kahrolası tağuti çehresinin bozulan fiyakasını Müslümanların eliyle düzeltmek için uğraştığını, insanlara rahat, huzur, kariyer ve konfor vaâd ettiğini duyan veya bilen aklı başında bir Müslüman var mı içimizde?
Elbette yok….!
Çünkü İslâm zulüm/küfür/şirk sistemlerinin yedeği veya koltuk değneği değildir….!
Onlarla sentez olmak, onları temize çıkarmak için değil kökten değiştirmek, yer yüzünde Tevhid ve Adaleti muvahhid Müslümanların eliyle ikame etmek için gönderilmiş bir dindir İslâm…!
Yakın zamana kadar; “Düzen, Sistem, Rejim, Statüko, Cahiliyye, Şirk, Küfür, Zulüm” diyenler şimdi neredeler dersiniz?
Yoksa onlarda Düzenin/Sistemin/Rejimin/Statükocuların yanında “Paralel” bir duruş mu sergiliyorlar?
Haberiniz yok mu? Sessiz sedasız(!) bu sisteme yaklaştılar, yanaştılar, usulca içine girdiler ve sinsice laik, demokrat rejime yamandılar maalesef…!
Aslına bakarsanız Allahsız, kitapsız, beşerî zulüm sistemlerini içselleştirilmeye başlayalı epey olmuştu...!
Sadece oy vermekle yetinmeyi pasiflik addedip işi “hayat-memat” meselesi ve “Allah rızasına” kadar götürmüşlerdi bazı muhteremler…!
Gönüllerin kıblesinin ve dolayısıyla bedenlerin, hayatın, mücadele algısının da kıblesinin değiştiğinin ilanıydı bu anlayabilene…!
Zamanla Aktif/Pasif derken; bir şekilde Laik, Kemalist, Demokrat, Cahilî, Küfrî, Beşerî düzenin çarkları arasına girdiler. Cahilî sistemi açıktan ve Aktif olarak desteklediler. Desteklenmesi için minberlerden çağrı yaptılar, hutbeler bile verdiler.
Ve nihayet, devrilen o çamlar sonunda Anıtkabir’e kadar giden muharref birer yol oldular….!
Bizler yine de objektifliğimizi ve hüsnü zannımızı bozmayıp “Dillerinin kendilerine ihanet etmiş olduğunu” düşünelim. Umarız bu yaklaşımımızla gerçekleri ıskalamış olmayız?
Rabbimiz…!
Bizleri Amerika, İsrail, İngiltere, BOP veya NATO gibi gayri insanî ve gayri meşru güçlerle aynı paralele düşmekten, onlarla örtüşmekten muhafaza eyle.
Rabbimiz…!
Bizleri Küfür, Şirk, Tuğyan, İsyan, Zulümle aynı paralelde buluşmaktan kurtar.
Demokrasi, (Amerikancı) Ilımlı İslâm, Hoşgörü/Diyalog paralelinden uzaklaştır.
Tasavvuf, Diyanet, Gelenek, Milliyetçilik ve Muhafazakarlık ile aynı çizgiye yaklaştırma.
Ya Rabbi…!
Bizleri “Paralel” çıkar ilişkileriyle, Paralel Müslümanlıkla anılan aciz ve zavallılardan eyleme! Tevhidî, Kur’anî, Nebevî eksene paralel değil, vahiyle kesişip örtüşen, aynîleşen muvahhidlerden eyle…!
Hey hat minezzille….Zillet bizden uzaktır…!
“Allah‘ım! Ümmetin suskunluğunu sana şikayet ediyorum!” diyen Şehid Şeyh Ahmed Yasin kimlerden şikayetçiydi biraz düşünelim isterseniz….!
“Kimse sana özgürlüğünü vermez. Kimse sana eşitliği, adaleti ve başka hiçbir şeyi vermez. Eğer gerçekten adamsan, bunları kendin alırsın!” diyen Malcolm X haksız mıydı?
Ne güzel söylüyor Ramazan Kayan; “İslam’ın ruhu ile oynarsanız ne olur?
Akide felsefîleşir…İbadet adetleşir…Din ideolojileşir…İslam Protestanlaşır…Sonra, hayatı tümden İslam’a bağlamak yerine, İslam’a hayatımızda bir parça yer açmakla yetinir oluruz…”Aynı şekilde Ahmet Turgut Ulucak’ta; “Hala demokrasinin işlemesi için oy vermeyi düşünen bir zihin, ideolojik saplantılardan ayrışmamış, tevhidi özümsemeyen bir zihindir.
Sözde maslahat gözetiyorlar. Laik kemalist ve demokratik bir işleyişle ayrışmayı beceremeyen birisi, hangi risaletten ve İslam’ın değerlerinden bahsedebilir.
İslam beşerin ürettiği sapkın anlayışlar ile uzlaşamaz,
Mesele sadece bir oy değil, tasavvur, bilinç, ilke ve tevhidin birey üzerindeki izdüşümüdür.” diyor.
“Halbuki onlar, dini sadece Allah'a tahsis ederek, Allah'ı birleyerek, ancak Allah'a ibadet etmekle, namazı kılmakla ve zekatı vermekle emrolunmuşlardır. İşte dosdoğru din budur.” (98 Beyyine 5)
Halbuki Müslümanlar dini yalnızca Allah(cc)’a has kılmakla emrolunmuşlardı…!
Biz sahici düşüncelerin kurşun geçirmediğine ve fikirlerin de ölmeyeceğine inanırız ama…. Evet; Siyah giy kardeş beyazı öldürdüler….malesef akıllar, bedenler, inançlar, tavır ve duruşlar kirlendi…Beyaz öldü. Beyazımızı vurdular. Masumiyetimiz kirlendi, mahremiyetlerimiz çiğnendi, iradelerimiz alt üst edildi, kandırıldık ve ayaklarımız kaydırıldı, gönlümüz kaydırıldı….Müslüman aldatıldı…!
Cambaza bak cambaza.....diyenler gibi; Paralel dinden bahseden ağabey, üstad veya hocalar.....
Kendileri hangi eksendeler! Acaba duruş, tercih ve temsilleriyle kime hizmet ediyorlar, kimlerle aynı paralelde veya hangi paraleldeler dersiniz?
Allah'ın arı-duru dini kenarda duracak ve müslümanım diyenler de değişik mazeretlerle, yorum ve zorlamalarla, maslahat gözetiyoruz falan diyerek Allah(cc), Din, Kur'an ve Peygamber'in, müsade etmediği şeylere arka çıkıp evet diyecekler, onları yaşayıp savunacaklar, hatta bunu elde etmek için mücadele verip zaman, emek ve para bile harcayacaklar... Buna sanırım paralel müslümanlık denilir.
Kafalar "Paralel Din" konusuna pek basmıyor belki, fakat sanırım etrafta pek çok PARALEL MÜSLÜMAN var...Olanca dikkatinizle, fakat sessizce etrafı ve olup biteni bir gözleyin, konuşulanları ve söylenenleri can kulağıyla ve vahiy eksenli bir RİKKAT içerisinde dinleyin....bize hak vereceksiniz.
Unutmayalım! En az birlik ve vahdet kadar, hatta ondan da önce ayrılık ve kopmalar gereklidir.
Kur’an Paralelliği
Kur’an’dan beslenip, vahiyden söz edene eyvallah…
Kur’an dersi yapan/yaptırana eyvallah…
Kur’an’dan ders çıkaran/alana eyvallah…
Kur’an’ı güncel okuyup gündemi yorumlamaya çalışana eyvallah…
Kur’an’a takla attıranlar…
Kur’an’la gündemi oku(ya)mayanlar…
Kur’an’ı (ekonomik, sosyal, siyasi) yorum/yaşam ve gelişmelere karıştırmayanlar…
Kur’an’ı toplumdan, toplumu Kur’an’dan uzaklaştırıp saklayanlar….
Okunan Kur’an’ın sevabını/ecrini ölülere bağışlayan gelenekçi müslümanları eleştirip kınamak tabii ki kolayınıza geliyor.
Aslına bakarsanız onlar sizden çok daha masumlar.
Yazıklar olsun……!
Kur’an’ın şu güne, gündeme, sana/bana söyleyecekleri yok mu?
Kimin yanında yer alacağımızı, kime karşı duracağımızı, kiminle, ne için, ne zamana kadar, neyle, nasıl mücadele edeceğimizi bizlere bildirmiyor mu? Kur’an bize gerçek bir yol haritası değil mi?
Her şey geçmişte mi kaldı, Kur’an’ın bu güne dair sunduğu, teklif ettiği bir yol, gidiş yok mu?
Hz. Peygamber şu çağda/zamanda/ortamda/şartlarda yaşasaydı aynen sizin/bizim gibi mi yapardı?
Sizin sevdiklerinizi sever, desteklediklerinizi destekler, yaptıklarınızı yapar, eleştirdiklerinizi eleştirir, uzaklaştıklarınızdan uzaklaşır, kızdıklarınıza kızar, sizinle beraber O’da gönül koyar mıydı?
Öyle mi sanıyorsunuz?
Yanılıyorsunuz!
Dönüp Rasülullahın siyerini ve Kur’an’ı tekrar okuyun ve sizlerle bunları samimi olarak oturup görüşelim kardeşler….
Unutmayalım!
Hakkın hatırı âlîdir hiçbir hatıra feda edilemez…
Kesinlikle kimsenin hatırı önemli değildir.
Yeter ki Rabbimizin hatırı yerde kalmasın. Yeter ki Rabbimiz razı olsun…!
Varsın insanlar marjinal desinler, siz hala orda mısınız, terk edin, bıkarın artık bu eski düşünceleri, gözünüzü açın desinler. Varsın gayrî İslamî, gayri meşrû, gayrî insanî işler, ilişkiler, kişiler ve yönetimler için sizden destek ve yardım istesinler kimin umurunda.
Varsın dünyalıklar peşimizde gezsinler kimin umurunda.
Hem Kur’an dersi/çalışması/sohbeti/halkası için çalışmanın, hem de mevcut siyasilerle iş tutmanın, onlarla ahbap çavuş ilişkisinde, onların dümen sularına girmenin siyerde ve sünnette bir yeri yok. Kur’an’da yeri yok!
En az birlik ve vahdet kadar, hatta ondan da önce ayrılık ve kopmalar gereklidir. En büyük sünnet kafirden, zalimden ve onların kahrolası, yerle bir olası rejimlerinden, sistemlerinden kopmak, uzaklaşmak ondan ayrışmaktır.
Aksi halde adama yoksa sen “Paralel Müslüman”mısın diye sorarlar!
O zaman da hem sizin zorunuza hem de bizim zorumuza gider.
Empati…..
“Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” diye boşuna denilmemiştir. İnsanlar konuşup tartışmaya, fikir ileri sürmeye gelince tumturaklı, okkalı sözler söyleyip ahkâm kesiyor, mangalda kül bırakmıyor olabilir. Bizim insanların iddia ve söylemleriyle temelde çok işimiz yok. Biz pratik hayatla ilgileniyoruz. İddialarını fiilî icraatlarıyla doğrulayıp ispatlıyor mu yoksa kendi kendini yalanlıyor mu buna bakarız. Kişi nasıl yaşıyor, neye göre amel ediyor, davranışlarını, alışkanlıklarını, zevklerini belirleyip sınırlayan ölçüler nelerdir, kırmızı ve yeşil çizgilerini koruyor mu yoksa ihlal mi ediyor asıl buna bakılmalıdır.
Bizler; üzerimizde oynanan oyunların, etrafımızda dönen dolapların farkındayız. Kur’an ve Sahih Sünnet kaynağından beslenerek inanç ve akidesini belirleyen, nebevî mücadele mirasına sahip, sistem dışı, bağımsız, muvahhid, şehid ve salihlerin yolu olan tevhidî muhalif çizginin tavizsiz temsilcisi müslümanlar olarak; içinde yaşadığımız toplumda herhangi bir baskı, dayatma, zor, şiddet, tehdit, şantaj, terör, despotluk, silah, öldürme, yaralama, işkence içermeyen, gönüllü, kendi doğal seyrinde gerçekleşecek olan Tevhidî dönüşüm ve fıtrî değişimlerden yanayız çünkü doğru olan bu. Zorla güzellik olmayacağını ve gönülsüzlüğün kimseye bir hayır getirmediğini de bilenlerdeniz.
“Bir toplum kendi özündekileri değiştirmediği sürece, Allah onların durumunu değiştirmez” (13 Rad 11)
Allah(cc)’ın bak dediği yerden bakamayan, gör dediğini göremeyen, Hz. Peygamber (sav)’in yürüdüğü yola yönelemeyenler sonuçta öyle bir noktaya gelirler ki, vahiyle, sünnetle aynileşemedikleri için inkâr etmeleri gereken yapı/kurum ve kuruluşlarla alenen paralelleşirler.
Tasavvufî cemaat/grup, yapı ve ekollerin tamamı,
Diyanetçi/devletçi, resmî, ideolojik din anlayışı,
Amerikancı-Ilımlı İslamcı/Diyalogcu, Türkçeci, Gülen gurubu,
Türkçü, ırkçı, milliyetçi, Türk-İslâm sentezcileri,
Sistem içiliğe onay/pirim ve ödün veren, “Yetmez ama evet” çiler,
“İslamî Mücadelenin Yeni Dili” söylemindekiler,
“Oy vermeyelim de koymu verelim” diyen, “Milli irade” imzacıları,
Sanırım tipik birer “Paralel Müslümanlık” örneğidirler.
ABD ve İsrail uşağı paralellerden, uzlaşmacı, işbirlikçi, sözüm ona islâmî yapılardan, “Allah devlete millete zeval vermesin” diye dua eden düşünce fukaralarından, her türlü maslahatçılardan uzak ve berîyiz!
Biz Müslümanların, Din’i Allah’a has kılmanın ötesinde, adı sanı ne olursa olsun, hiçbir düşünce, resmî yapı, kurum ve kuruluşa, ne verilmiş bir sözümüz, ne bir diyet borcumuz, ne de herhangi bir anlaşma veya angajmanımız kesinlikle bulunmamaktadır.
Biz Allah(cc) rızasını hedefleyen vasat kullarız!
Üretilmiş değil indirilmiş/gönderilmiş olan ilâhî değerlere teslim olmuş muvahhidleriz!
Biri birleriz, ikilik nedir bilmeyiz!
Kur’an’a talebe ve sırat-ı müstakimde yolcuyuz!
İyyake na’bidü ve iyyake nestain diyoruz!
Ölürüz de sözümüzden dönmeyiz!
Dinimizi ve dünyamızı birbirinden ayırmayız. İbadetimiz ve siyasetimiz bir olduğu gibi
Beşerî, çağdaş, batıl, müşrik yapılarla aramızda bitmek bilmeyen, Ahirete kadar sürecek kutlu bir kin, ayrılık ve düşmanlık var.
Paralelin de, paralelliğin de canı cehenneme biliyoruz! Onun için “Allah var problem yok” diyoruz…!Dilekçemizi en yüce makama sunuyoruz!
Bizleri dinden kazanıp dünyasına harcayan değil, dünyadan kazanıp dine, davaya, insanlığa ve Ahirete harcayanlardan kılması için Rabbe niyaz ediyoruz!
Paralel Müslümanlık sayılabilecek, her türlü iman zafiyeti, eksen kayması, dil sürçmesi, rota ve istikamet değişimine karşı Rabbimize hicret ediyor, Ümmetimizi bu fesada karşı donanımlı ve uyanık olmaya çağırıyoruz!
Kulluk ve mücadele yolunun önündeki her türden çeldirici, yıldırıcı, ürkütücü, korkutucu, saptırıcı ve engellere karşı uyanık olup, onları teşhir etmeyi, onlardan gelebilecek şer ve zararlar açısından her an teyakkuzda bulunmayı, bedel ödemeyi gerektirebilecek her türden imtihan için iş ve güç birliğine hazır olmayı, kurumsal, küresel, örgütlü fesada karşı her an kardeşlerimizle imanî/insanî yardımlaşmayı teklif ediyoruz.
Şahid ol ya Rabbi..!