Coşkun UZUN

30 Ağustos 2010

REFERANDUMA BAKIŞ

Seçimlerin ve referandumun aslında neyi seçmek ve oylamak olduğunun farkında olmayan, kuklaya takılıp kalan ve kuklacıyı ıskalayan, yeterince akledip düşünmeyen, müslümanlardan toplumumuzda bir hayli insan var.

 

Öndeki ağaçlardan ormanı, Parmağa bakmaktan işaret ettiği yeri, Cama çok yaklaştığı için camdaki buhardan dışarı göremeyenler var çokça. Kulluk görevleri ile devletin vatandaşlarından beklentilerini birbirine karıştıranlar, sonuç olarak Cehennem, haram, günah, deyince hiç çekinmeyip oldukça rahat davranan, fakat yasak veya hapis deyince, ceza deyince ürkenler, korkanlar, tir tir titreyenler var.

                                                                                                                                 

Bu referandum ‘Bizden ne istiyorsunuz, siz neye inanıyor, neyi kabul ediyor, neyi reddediyorsunuz, sizleri neye göre ve nasıl yönetelim’ şeklinde bir oylama falan değil. Böyle bir alternatif ve tercih sunmaya, bu meyanda bir seçim veya halk oylaması yapmaya egemenlerin asla cesaretleri yoktur. Geçmişten bu güne kadar yürekleri asla buna yetmez. Zaten öyle bir tercih ve seçim söz konusu olsa, mümkün mü iman iddiasında olan birisi buna duyarsız kalsın! Cümbür cemaat Evet’i basar geçeriz. Üstelik kimsenin egemenlerden bu meyanda bir beklentisi falan da yok.

 

Bizlere ölümü gösterip sıtmaya razı olmamıza alıştılar. Halbuki iman iddiasında olan bizler, Fısk, Zulüm, Küfür, Şirk ideolojilerini ve sistemlerini kökten ve toptan reddediyoruz! Bizler hiç kimseyi Allah(cc)’a, Kitabına, Ahiret’e iman edip inanmaya zorlamıyor, insanlara kesinlikle din dayatmıyoruz! Kimsenin de bize devlet tanrısı, resmî ideoloji, din ve yaşam tarzı dayatmasını asla kabul etmiyoruz! İnançsızlığınız ve İnkârcı Şirk Sisteminiz Size, İnancımız ve Tevhidî Tercihlerimiz Bize Diyoruz!

 

Tekrar edelim, bu referandum; ‘İslâm’a, Kur’an’a ve Sünnet’e göre mi hükmedilerek yönetilmek ve idare edilmek istersiniz, yoksa bizim inandığımız laik, seküler, tek dünyalı, inançsız, demokratik kanunlarımıza göre mi yönetilmek istersiniz’ şeklinde bir seçim veya tercih değil! Egemenler asla böyle bir riski ve halkın gerçek tercihlerinin sonuçlarına katlanmayı göze alamazlar zaten. Halkın gönlünde yatan aslanı ve yapabilecekleri doğru tercihini çok iyi biliyorlar çünkü onlar.

 

*******                        

 

Eğer, Hz. Peygamber şu zamanda, bizlerden birisi olarak aramızda yaşasaydı kime karşı nasıl davranırdı, hedefi, tavrı, gündemi, yaşayışı, ibadetleri, öncelikleri, tercihleri, mücadelesi, duruşu, tebliği, daveti ve cihadı nasıl ve kimlere karşı olurdu. Bu sorunun hakkınca cevaplanması gerekmektedir.

 

Müslümanlar; Kur’an ve Sünnet ekseninde bir var oluş mücadelesi ortaya koyup, hayatlarına geçirmek için ibadet aşkıyla çalışırlarken, aynı kendinden önceki ümmetler veya Peygamberlerin başlarından geçtiği gibi; çeşitli gaileler, musibetler, belâlar, sıkıntılar, ızdıraplar, karşı tavırlar, çile ve kederler onların da üzerlerinden hiç eksik olmamıştır. Yani sınanmak, denenmek, çeşitli badirelerle samimiyet ve duruş testinden geçirilip imtihan edilerek ayrıştırılmak, bu yolun muvahhid yolcularının paylaştıkları ortak bir kaderdir.  

 

Nasıl ki, Allah(cc)’ın Rasülü Hz. Muhammed (sav); Şenlik, Karnaval, Eğlence ve Fashing benzeri, resmî ve derin sponsorlu etkinliklerle; Mevlit Merasimleriyle, Hatimler İndirilerek, Sanatçı Açılımlarıyla, Kutlu Doğum Yemekleri, Pilavı, Helvası, Gülü, Şerbeti, Karanfili, Lokması, Lokumu, Ayranı Dağıtarak, Tasavvuf Musikisi ve Mehter Konserleriyle, Mevlevî–Sema Gösterileriyle, Fonksiyonellikten Uzak Şiir ve Bilgi Yarışmalarıyla, Hissiz, Ruhsuz,  Soğuk, Resmî Ağızlardan Konferans ve Panellerle, Devlet Dairesi-Cami Açılış Törenleriyle, Çeşitli Sergi ve Stantlarla, Kermeslerle, Kutlu Doğum (Narkozu) Vaazlarıyla,  Kan Bağışı Kampanyalarıyla,  CD’ler, Balonlar dağıtarak, Güllerle temsil ve tarif edilerek asla anlatılmaz ve anlaşılmaz ise;

 

Hayatta yapılacak o kadar iş, yürünecek epeyce yol, tutulacak onca nöbet, ulaşılacak o kadar insan, aşılacak o kadar engel, kurtarılacak o kadar masum ve zavallı, karşı durulacak o kadar fasık, müfsit, zalim, müşrik, kâfir, tağut varken, reddedilecekler mantar gibi çoğalır ve kabul edilecekler ise hızla azalırken, kavramlarımızın içi bu kadar boşaltılmışken…..

 

Bizler, Allah(cc)’ın dinine yardım eden, İslâmi/Tevhidî kimliği kuşanarak müslümanca bir hayat için canını dişine takabilecek, gözünü budaktan sözünü dudaktan esirgemeyen müslüman, muvahhid ve mücahidler olmakla, Allah(cc)’ı birlemek ve Allah(cc) için birleşmekle mükellefken;

 

Zalimleri, fasıkları, kâfirleri, tağutları ve düzenlerini asla meşrulaştıramaz, zavallı insanları bu sistemlere entegre edemez, onun oyun ve oyuncağı yapamaz, demokratlaşamaz, kimseyi demokrasi minderine, seçimlere, referandumlara, sistem içi oyun ve araçlara davet edemez, kimlik değerlerimizden taviz veremez, kavramlarımızın içini boşaltamaz, Din’e dair iskonto ve ilaveler yapamaz, yıkmakla emrolunduğumuz beşerî, tağutî rejim ve sistemlerin desteği veya koltuk değneği olamaz, reddetmemiz gereken tavizci ve uzlaşmacı elleri öpemez, onları kendi ellerimizle besleyemez, temelinden İslâm’a ve Kur’an’a göre inşa etmekle sorumlu olduğumuz, fakat sonuçta ifsat olmuş yapıların restorasyonuna, rehabilitasyonuna, iyileştirilmesine, makyajlanmasına, tedavi edilerek ömrünün uzatılmasına, İman iddiasında ve Tevhidî bilinçte olduğumuz sürece, asla ve hiçbir şart altında, neler vaâd edilirse edilsin, bizleri neyle korkuturlarsa korkutsunlar, nasıl tehdit ederlerse etsinler onlara eyvallah diyemez ve kaba gürültüye pabuç bırakamayız. Bizim asla böyle bir lüksümüz ve sorumsuzluğumuz yoktur, olamaz!

 

*******

 

Bu günlerde Kimileri; Vicdanı olan için evet, 12 Eylül’ün cuntacılarından intikam ve rövanş almak için evet, 28 Şubat’çılara karşı evet, 27 Nisan’da e-muhtıra verenlere karşı evet, Ergenekoncularla mücadele için evet, Demokrasi ve insan hakları için evet, Terörle mücadele için evet, Darbecilerin yargılanması için evet, Sivil bir anayasa için evet, Partiler kapatılmasın diye evet, Geçmişle yüzleşmek için evet, Saygın ve itibarlı bir Türkiye için evet, Yargı bağımsızlığı için evet dememizi istiyorlar bizden.

 

Kimileri; Taa Amerikalardan “Mümkünse Mezardakileri de kaldırarak” evet, “Dünyanın dört bir yanına dağılmışlar” la evet, “Milletin istikbali adına çok önemli düzenlemeler bulunduğu” için evet denilmesi gerektiğini söylüyor.

 

Kimileri; Cuma minberinden, “Bu bir referandum değil, seçim değil, bu bir hayat memat meselesidir. Bu sizin kendi iradenize sahip çıkıp çıkmama meselesidir...Sadece oy vermekle yetinirseniz bu pasifliktir diyor. Allah önünüze bir fırsat çıkardı. Allah rızası için meselenizi sahiplenin...Devleti kimlerin yönettiği önemli değildir, önemli olan adaletli mi adaletli değil mi, budur...” diyor.

 

Kimileri; "Umre’de bile olunsa sandık başına gitmemenin, referanduma katılıp evet dememenin büyük vebal olduğunu vehmediyor." 'İmkân olsa mezardakilere bile oy kullandırılmalı' sözlerine canı gönülden katılıyor. "Anayasa oylamasının sadece Türkiye'nin değil, Ortadoğu'nun ve Dünyanın geleceğini etkileyecek bir halkoylaması olduğundan, ülkenin gelişmiş ülkelerdeki standartlarda ileri bir demokrasiye kavuşmasına hizmet edeceği için referandumda 'evet' denilmesi için telkinlerde bulunuyor. "Değişimin, referansının Allah olduğunu, Kâinat sürekli değiştiğini, Kâinat değişirken, dünya değişirken direnerek, değişmeyenlerin geri kalacaklarını, Değişim ve gelişimin daha kaliteli bir hayat getireceğini müjdeliyor.

 

Görüldüğü gibi; meselenizi sahiplenin...

 

Devletin imanı, adalettir. Bu referandum, devleti adalete davet ediyor. Devleti kimlerin yönettiği önemli değildir, önemli olan adaletli mi adaletli değil mi, bu önemlidir.. meselenizi sahiplenin...
Devletin imanı, adalettir. Bu referandum, devleti adalete davet ediyor. Devleti kimlerin yönettiği önemli değildir, önemli olan adaletli mi adaletli değil mi, bu önemlidir..
meselenizi sahiplenin...
Devletin imanı, adalettir. Bu referandum, devleti adalete davet ediyor. Devleti kimlerin yönettiği önemli değildir, önemli olan adaletli mi adaletli değil mi, bu önemlidir..
Çocukların Korunması, Seyahat Hürriyeti, Pozitif Ayrımcılık, Kişisel Veriler, Sendika, Toplu Sözleşme, Grev, Parti Kapatma, Ombudsmanlık, Dokunulmazlık, Yaş Kararları, Toplu Sözleşme, Uyarma ve Kınama, Hakim ve Savcılar, Askeri Mahkemeler, Anayasa Mahkemesi ve Üyeleri, Yüce Divan, Askeri Yargıtay, HSYK, Ekonomik ve Sosyal Konsey, 12 Eylülcülerin Yargılanması gibi içeriği sebebiyle yapılacak olan Anayasa Değişikliği’nin Referandumla Oylanması, birçokları için hayat/memat, ölüm/kalım meselesi.

 

Halbuki ‘Oy vermeyelim de koymu verelim’ kolaycılığına kaçmadan, elmalarla armutları aynı sepete koymadan, sapla samanı birbirine karıştırmadan, kârla zararı aynı kasaya kilitlemeden, zehirle panzehiri aynı kapta birleştirmeden, basiret ve ferasetle hareket etmek sorumluluğunda ve zorundayız.

 

“Amentu billah, kefertu bittağut” demekle yükümlüdür Müslümanlar. Allah(cc)’a iman edip, tağutları reddetmek Kur’an’ın emridir. La ifadesi, illa’sız olmaz, illa ifadesi de La’sız olmaz. Anahtarsız kilit, kilitsiz de anahtarın bir işe yaramayacağı gibi. İman edilen ve reddedilenler açıkça bilinmeli ve önce söze dökülmeli, sonra amele yansımalıdır.

 

Uzlaşmacı, tavizci, edilgen, statükocu, ehven-i şerci(!) bir akıl ve mantığın ürünü tüm bunlar. Evet diyenler, bu yönde tercih belirterek insanları rejime ve sisteme entegre olmaya, eklemlenmeye çağıranlar, bu görüş ve çağrılarına, kesinlikle Kur’an’dan veya Sünnet’ten bir delil getirmiyor getiremiyorlar.

 

Hiç kimse Rasülullah’ın mücadele dolu mübarek hayatından, Kur’an’ın yüzlerce sayfası ve binlerce ayeti arasından herhangi bir delil, örnek ve uygulama getirmiyor. Sadece tevil, yorum, görüş, istek ve tekliflerde bulunuyorlar. Tevhidî, Kur’anî, Nebevî örnek ve uygulamalar Tefsir edilerek bu sonuca ulaşılmış değil yani. Yok böyle bir örnek. Yapılan yorum ve tercihler adetâ Rum ordusuna asker yazılma sadedinden.

 

Allah(cc)’ın emir ve hükümleri bir kenarda dururken, yasa ve anayasa olması istenen, elle tutulur bir tarafı olmayan, bu haliyle Müslümanların kesinlikle sahiplenemeyecekleri ve taraf olamayacakları bir metin için imza, onay, destek ve oy isteniyor Müslümanlardan.

 

Besmelesi olmayan, Kur’an ayeti, Peygamber sözü barındırmayan, İçeriğinde, bir kez bile olsa, Allah(cc) ve Peygamber kelimeleri geçmeyen, İslâmî kavram ve ifadelere asla yer verilmeyen, Kur’anî, ölçüler, esaslar ve kelimeler asla geçmeyen, Vahdet ve birlik gibi, Cennet, Cehennem, Ahiret gibi değerlerden, Ahlâk’tan hiç bahsetmeyen, Fakat buna karşılık; imanla çelişen, İslâm’la taban tana zıt (insanı imansızlaştırıp müşrik ve kafir yapabilecek) çok sayıda şirk unsuru ifadeler barındıran bir metne, Siyasî Tevhid bilincimize ve iman iddiamıza rağmen, kendi serbest irademizle onay vermemizi, kabul edip içeriğine katılmamızı,  ona evet diyerek desteklememizi bekliyorlar bizden.

 

Oysa biz müslümanların hayat akışı içindeki kimlik, ilke, duruş ve tavırlarımız temelde velâ ve berâ ekseninde gelişir. Kur’an ve Sünnet rehberliğinden hareketle; neyin hayr, neyin şer olduğuna, kimi dost kimi düşman tuttuğumuza, neyin iyi, neyin kötü olduğuna, kime yakın kime uzak olduğumuza göre belirginleşip şekillenir. Tam burada ‘La İlahe’ ikrarı ve manifestosunun, yaratıcımız ve Rabbimiz olan Allah(cc) ile aramızdaki kulluk sözleşmesinin içini nasıl doldurduğumuz ve hayata hangi pencereden baktığımız gerçeği girer devreye.

 

Müslümanın tavrı açıktır. Asla ‘Evet’ şeklinde olamayacağı gibi, ‘Hayır’ anlamında da değildir. Reddetmektir. İlkesel olarak, temelde oylanması istenen şeyin İslâmi olmayışını, kabul etmemeyi, Tevhidî bir teslimiyet ve karşı duruşu içerir. ‘Evet’ veya ‘Hayır’dan  ayrı, çok daha açık, net ve tutarlıdır.

 

Cellatlarımıza aşık olmamızı, onlara gülümsememizi, el uzatmamızı beklemesin kimse bizden! Bizler Tevellâ ve Teberrâ kavramlarını Kur’an’dan talim etmiş, Hz Peygamber’in siyasi-tevhidî misyonunu sürdürme azminde olan Tevhid ehli muvahhidleriz. Öyle uzatılan her eli kolay kolay sıkmaz, herkesle tokalaşmayız. Bizim kırmızı ve yeşil çizgilerimizi; Hz. Peygamber’in Sahih Sünneti ve Allah(cc)’ın Kitabı Kur’an belirler, vahiy belirler. Yolumuz Peygamberlerin Nebevî mücadele yoludur.

 

Meşruiyet anlayışımızın mercii ve kaynağı İlâhidir, beşerî ve tağutî değildir. Kulluk sözleşmemiz gereği Allah(cc)’dan gelmeyen hiç bir yasa, ilke, kanun, (doğru ve yanlış, helâl ve haram, serbest ve yasak sınırları) bizi sınırlayamaz, bağlayamaz. Ahlâk, ibadet, siyaset, ticaret, eğitim, yönetim, askerlik vb. bütün alanlarda; Allah(cc)’ın belirlediği ilke ve yasalar geçerlidir biz müslümanlar için.

 

*******                                                                                                                                      

 

Hak ve özgürlüklerin; egemen zalim yöneticiler ve tağutî şirk otoriteleri tarafından hiç kimseye durduk yerde lütfedilerek verilmeyeceği aşikârdır.  Bu uğurda müslümanca, muvahhidçe, uzun soluklu ve kapsamlı bir iman mücadelesi ve kimlik savunması vermek zorundayız. Allah tarafından belirlenip bize tanınan ve statükocu zalimler tarafından gasp edilip ele geçirilmiş haklarımız, yetkilerimiz, özgürlüklerimizin mutlaka tavizsiz bir çizgide direnerek elde edilebileceği gerçeğini şu günlerde tekrar hatırlamaya ihtiyacımız var.

 

Mevcut Laik, Demokratik, Liberal, Kapitalist, Kemalist, sistemi kimler işletiyor olursa olsun biz bununla ilgilenmiyoruz. Kur’anî ve Nebevî mirasımıza uymayan, asla taraf olmadığımız, müslümanların insiyatifi dışında ve çok ortaklı, yerli, yabancı stratejistler ve düzenbazlar tarafından kotarılan batıl bir yol, yürüyüş ve menzil oluşundan dolayı sistemin anayasasının ve rejimin kanunlarının, niçin ve ne kadar değişeceği, bizi ilgilendirmemelidir. Bu referanduma katılmamalı, Evet veya Hayır dememeli, bu cahilî, şirk çarkının işletilmesinde pay sahibi, işlenecek cürümlerde de ortak olmamalıyız! Beşerî ideolojilerden bir ideoloji, çağdaş batıl dinlerden bir din olan Demokrasinin, Müslümanların üzerinde gölge etmesine, insanımızı ilâhî olandan beşerî ve dünyevi olana doğru kimyasını değiştirerek ve kimliğinin kodların bozarak dönüştürmesine, asla destek ve katkı sağlamamalıyız. Bu öncelikle ve temelde iman iddiamızla, ‘La’ manifestosu ve irademizle çelişmek olur bizim için.

 

Neden

 

Çünkü; Referandum, Seçim veya oy diyerek oyalayacak, seçimlerden geçinerek parti malı olacak, servetlerine servet katacak, demokrasilerini ilahlaştıracak, ilahlarına istemedikleri hiçbir şeyi, hattâ Allah(cc)’ı bile asla şirk koşturmayacaklar!

 

Çünkü; Bizlere Resmi İdeolojiyi, Ilımlı-Amerikancı İslâm’ı, Devlet tanrısını, Demokrasiyi, Liberal, Modernist bir hayatı, Allahsız ve kitapsız bir ekonomiyi, eğitimi ve siyasî sistemi, dayatacaklar!

 

Çünkü; sonuçta Allah(cc)’ın indirdiği vahyin arındıran, ihya eden düsturlarıyla değil, onlarla çelişen, fıtratı reddeden, kendi yanlarından icat edip uydurdukları, zulüm, şirk, isyan ve küfür içeren, beşerî ve cahilî değer ölçüleriyle hükmedecekler! Yaratan, yaşatan, yöneten olarak, hüküm, hakem, otorite ve belirleyen olarak Allah(cc) ve Rasülü asla ağızlara bile alınmayacak!

 

Çünkü; Allah(cc) ayrı bunlar ayrı diyecek, Modern putlar, samirîler, heykeller edinecekler, sermayenin/paranın dini/imanı olmaz diyecek, putları yesin diye adaklar, çiçekler ve kurbanlar sunacaklar!

 

Çünkü; Ahiretsiz,  Allah(cc)sız, kitapsız, tek dünyalı, Liberal, Seküler, Kapitalist bir hayatı modernlik, çağdaşlık ve medeniyet adı altında, sırf bizim iyiliğimize(!) ve bir an önce meşrulaştıracaklar!

 

Çünkü; Zavallı halkımızın zalim, fasık, dinsiz sisteme ve rejime olan sadakat ve bağlılığını ölçmek için 4-5 yılda bir önüne seçim sandığını getirecek, zorla ve hile ile sanki hayırlı bir iş yapıyor gibi manipüle edilerek kandırılıp şehadet parmaklarını lekeleyerek bizim üzerimizden çıkar çarkını meşrulaştırmak için her türlü sosyal, siyasi, ekonomik, medyatik entrikayı çevirecekler!

 

Çünkü; Halkın büyük çoğunluğu açlık ve yoksulluk sınırının altında, sefalet içinde, asgari ücret tarifesiyle terbiye edildikleri bir hayata mahkûm edilirken, bir kişiye on pul, on kişiye bir pul hesabıyla, zenginlerin daha zengin, fakirlerin daha fakir oldukları bir sistem kök salacak; cepleri ve kasaları dolu, geçim sıkıntısı nedir ömründe hiç görmemiş ve bilmeyen, çerez niyetine en az asgari ücret kadar harcama yapan gamsız, tasasız, tuzu kuru müreffeh insanlar, zavallı halkımız için asgari ücreti ve çalışma şartlarını tesbit edecekler!

 

Çünkü; Türkçülük, Kürtçülük, Ulusçuluk yaparak çağdaşlık maskesi altında bunu pazarlayacak, Resmi tarih yalanlarıyla devletçilik yapacak, zavallı halkı devletin emrine amade çağdaş köleler olarak görecekler!

 

Çünkü; “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır” diyecek ve (Allah(cc)’ın Rasülü Medine/toprak için savaşıp ölen cahiliye ölümü üzere ölmüştür, şehit değildir derken) kıymeti kendinden menkul kutsallar oluşturarak kabul etmemiz için karşımıza dikecek, bunları müslümanca reddedenleri marjinal görecek, sakıncalı ilan edecek, vatan hainliğiyle yaftalayacak ve sonunda da düşman ilan edecekler!

 

Çünkü; Gece gündüz, canla başla, çalışarak, biriktirdiklerimizle ve köy köy, şehir şehir, kapı kapı dolaşarak, hayırseverlerin alın teri ve helâl kazançlarından, bin bir türlü fedakârlık ve emeklerle inşa ettiğimiz bütün camilere,  oralarda kendi borularını rahatça ve itirazsız olarak öttürebilmek için abdestsizliğine, laikliğine, faşistlik ve ateistliğine bakmadan, önce el koyacak, daha sonra elimizden alarak Diyanet’e bağlayıp kendi memurunu atayacak, üstüne üstlük bir de bize din öğretmeye kalkacaklar!

 

Çünkü; Önce işgal edip sonra da el koydukları camilerimizin kürsü ve minberlerinden, küfrün önderlerine utanmadan dualar edip, methiyeler düzecek, isyana, tuğyana, zulme ve sonuçta küfre götüren sistemlerinin geleceği, bekâsı ve selâmeti için el açıp Allah(cc)’a dûalar edecek, bizlerden de bu onursuz, omurgasız şerefsiz, yalakalık ürünü şarlatanlığa amin dememizi bekleyecekler!

 

Çünkü; Bir tane yezidin hatırına, binlerce masumun ve yiğitlerin, Hüseyin’lerin kanına girmekten bir an olsun geri durmayacak ve asla çekinmeyecekler!

 

Çünkü; Ramazan’da Müslüman, Şevval’de demokrat olacak, Zilhicce’de Hacc’a giderken, Ağustos’ta sahil ve kumsallarda yarı çıplak, anadan üryan bir şekilde boylu boyunca devrilecek, yeridir diyerek diplomatik toplantılarda kadehler devirecek, ‘devlet malı deniz yemeyen keriz’ diyecek, yetim malı ile semizleşecek, utanmadan bizlere müslümanlık taslayacak, üstüne üstlük bir de çelişkiler kumkuması beyinleriyle, kalblerinin temizliğinden dem vuracaklar!

 

Çünkü; Allah(cc)’ın kitabı Kur’an’a göre içki, faiz, çeşitli şans oyunları ve millî kumar, kesinlikle men edilmiş günahlarken, bunların hepsi bireysel tercihler ve zamanın gerekleri olacak, devlet eliyle meşru ve serbest kalacak!

 

Çünkü; Allah’a ortak koşma Şirki en büyük zulüm olduğu halde, bu birilerinin kutsallarına göre inanç ve düşünce özgürlüğü olacak, isteyen istediği her şeyi arsız, hayâsız ve pervasızca, Allah(cc)’a, Kur’an’a Peygamber’e şirk koşacak ve sonuçta bunun adı da bireysel tercihler olacak!

 

Çünkü; Muhkem kaleler gibi inşa edilmiş (şehir merkezlerinde, güvenli ve risksiz bölgelerde) Askeri sosyal tesislerde, gazinolarda, golf sahalarında ayrıcalıklı ve torpilli kimi gençler vatani görevini yapacaklar ve buraların etrafında kuş dahi uçurulmayıp, yamaçlarına bile kimsecikler sokulamazken, sıradan vatan evlatlarının görev yaptıkları (terör bölgesinin, riskli ortamlarında) birlik ve karakollar adeta kâğıttan, kartondan binalar gibi inşa edilecek, kuş uçmaz kervan geçmez yamaçlarda korumasız ve savunmasız kalacaklar!

 

Çünkü; Bir kişinin bile burnu kanamaması gerektiği halde, ölen askerler hep gariban vatandaşın, Anadolu insanının torpilsiz, kıymetsiz(!) sıradan evlatları olurken, hiçbir bürokratın, rektörün, sosyetenin, vekilin, elitin, zenginin, siyasetçinin, generalin sıra dışı ve kıymetli oğlu olmayacak!

 

Çünkü; Ailesinden ocağından koparılıp alınan gençlerimizin, Peygamber ocağı(!) denilen kışlada imanına, inancına göre ibadet etmemeleri için, akla ve hayale sığmayacak türden engeller çıkararak analarından emdiği sütü fitil fitil burunlarından getirecekler!

 

Çünkü; Ömürleri boyunca değil bir günlüğüne, bir dakikalığına bile asker olmayacak, hatta kışlanın yüzünü dahi görmeyecek olan kızlarımıza, Milli Güvenlik Derslerinde dikkat çekerek/çektirerek askeri vesayet ve tahakkümü dayatıp, askerlik, rütbeler ve ordu hakkında eğitim vererek, özel bir psikolojik işkence ve ayrımcılık anlamına gelen pervasız zulümlerle, başörtüsü üzerinden din ve dindarlarla hesaplaşmaya varan Allah, Kitap ve din düşmanlığını hepimizin gözlerinin içine bakarak yapacak ve sınıflardan, derslerden atacaklar!

 

*******

 

Bizlere ölümü gösterip sıtmaya razı olmamıza alıştılar. O gelmezse bu gelir, bu daha zalim o daha az zalim, hiç olmazsa bizden birileri olsun vs diyerek bu günlere kadar geldik.

 

Uyanalım artık ve bizi seçim sandığından defalarca ısırmalarına izin vermeyelim. Biz kimseyi Allah(cc)’a, Kitabına, Ahiret’e inanmaya zorlamıyor, onlara inanıp kabul etmeleri için din dayatmıyoruz! Kimsenin de bize devlet tanrısı, resmî ideoloji, din ve yaşam tarzı dayatmasını asla kabul etmiyoruz!

 

Tekrar edelim, bu referandum ‘İslâm’a, Kur’an’a ve Sünnet’e göre mi yönetilerek idare edilmek istersiniz, yoksa bizim laik, seküler, ahreti olmayan, tek dünyalı, inançsız, demokratik kanunlarımıza göre mi yönetilmek istersiniz’ şeklinde bir seçim veya tercih değildir! Egemenlerden hiç kimse bilerek böyle bir riski asla göze alamaz zaten. Halkın gönlünde yatan aslanı ve tercihini çok iyi biliyorlar çünkü onlar.

 

Allah(cc)ı ve Rasülünü, Kur'an’ı ve Sünnet'i kendimize Dayanak, Sığınak, Yasa, İlke, Rehber, Önder, Mercî Kabul ettiğimiz için, İmanımızla ve Kendimizle Çelişmemek adına, ‘La ilahe’ Kulluk sözleşmesine ihanet etmemek için, Allah(cc)’a olan söz ve duruşumuzu bozmayalım diye, Küfre ve Şirke Karşı Tuttuğumuz Kulluk Oruçlarımızı Bozarsak Kefaretimiz Cehennem Olmasın diye; Hiçbir beşerî ideoloji ve sistemi asla EVET ya da HAYIR diyerek kabullenmeyip, toptan Reddeden’lerden olmaktır tercihimiz!

 

İnançsızlığınız ve İnkârcı Şirk Sisteminiz Size, İnancımız ve Tevhidî Tercihlerimiz Bize Diyoruz!

 

Selâm, Hidayete Tabi Olanların Üzerine Olsun!