Coşkun UZUN

04 Mart 2016

ŞEHÂDET DEYİŞLERİ

Gel ey Şehadet!

Ey kutlu ölüm, Ey ölümü öldüren aydınlık bize de gel.

Her sabah seni koyduk dualarımızın başına.

Ahmed Yasin’e, Rantisi’ye, Halid el İslambuli’ye, Dudayev’e, Cephelere, Mavi Marmara’ya, Malcolm X’e, Metin Yüksel’e cami avlusuna geldiğin gibi gel. Füzelerle, bombalarla, darağacıyla, Filistin askısıyla, işkencelerde gelemiyorsan bıçaklarla, sopalarla kurşunlarla gel.

Bu zulüm çağının karanlık yüzünü aydınlatmak için gel.

Gelişini, gülüşünü beklediğimiz ilâhî bir lütûf ve sonsuz ikramsın sen.
Bir annenin çocuğunu bekleyişi gibi öyle sabırsızca, öyle derin ve öyle içten.

Gel ki kaç kalibrelik bir imana / yüreğe sahibiz bilinsin, görülsün.

Ansızın gel, geceleyin gel, seherlerde gel ama ne olursun gel ve kurtar bizleri.

Bizlere onuru, izzeti, şerefi, bereketi, masumiyet ve Cennet’i getir.

Gel ey Şehadet!

Ey kutlu aydınlık, gel artık bize ve kurtar bizi bizden!

……………………………

Neredeyse her güne bir şehid düşen Şubat / Şehâdet ayının bereketli günlerini beraberce solumaktayız.

Aziz İslâm şehidlerimizi ve onların ilâyı kelimetullah uğruna muazzam feda oluşlarını, ölümsüzlüğe geçişlerini yakinen anlamaya çalıştığımız günlerdeyiz.

Vahye şahitlik edip, Rabbe adanmış bir ömür geçirerek aramızdan ayrılıp önden giden yiğitlerimiz insanın yüreğine dokunup yön veriyorlar.

En güzel mesaj şehitlerde, vahyin şahitlerindedir. Şehid, Allah(cc)’ı hayatının merkezine koyan, tarihin kalbine ve toplumun hayat damarlarına can veren, kan pompalayan en fedakâr kimsedir. Şehid Allah ile alış-veriş / ticaret yapan, malını, canını (elini, kolunu, kanını, bedenini) karşılığında Cennet olmak üzere Rabbine satan, nasipli kişidir. Şehid büyük muhacirdir. Allah ve Resulüne hicret ederek evinden çıkan, yollara düşen, mücadeleye girişen, canını cananını, varını yoğunu ortaya koyarak samimiyet testini geçen ve ötelere, Cennet’e kanat çırpan en bahtiyar kuldur.

Tevhid davasının garip ve güçsüz bırakıldığı bir ortamda önceliklerini Rabb’ine göre belirleyebilen, Allah(cc)’ın dinine yardım etmesi sebebiyle şehadet’le ödüllendirilen onurlu ve izzetli şahsiyettir.

Şehadet; tüm nesillere ve çağlara bir diriliş muştusudur. Mazlum ve müstaz’aflar için inkılâbî bir direniş çağrısı ve ilâhî bir müjdedir. O bir ölüm biçimi olmaktan daha çok, hayat şeklidir.  Şehadet; silahların, imkanların, dostların, araçların, yürek ve cesaretin kuşatıldığı, elimizden alınıp esir edildiği bir dönemde var olmanın, kimlik, tavır ve duruşun yegâne ifade şeklidir. Şehadet; baharın, imkânların, hayırların, istikametin müjdesidir. O çok muazzam ve şerefli bir öğretmendir. Şehadetin verdiği dersi hiçbir kitap, öğretmen / hoca veremez. Şehadet; aslında ruhsat, tevil ve yorumlarla amel etmeyi bırakıp azimet ve cesareti kuşanmanın diğer adıdır.

Şehidlerimize özeniyor, onlara hasret ve özlem duyuyor, gıpta ediyor ve aziz hatıralarını saygıyla anarken her güne ve her şehidimize bin Selâm diyoruz.

……………………………

Bu günler matem / yas günü değil, gamlı, kederli, buruk, hüzünlü günler değil bizim için. Çünkü bu günler sevinçli günlerdir, azametli, neşeli ve mutlu günlerdir. Ümmet olarak onurumuzu, izzet ve şerefimizi idrak ettiğimiz düğün ve bayram günleridir. İslam’ın ve Müslümanların yüz akı, kendileriyle iftihar ettiğimiz, izzetli duruşları ve şecaatleri, cesaretleri ve ölümsüzlüğü hatırlatmalarıyla önden giden, Rabbimiz katında halen rızıklanmakta olan şehitlerimizle ahitleştiğimiz müstesna günlerdir.

Güzel insanlar güzel atlara binip giderler, hep önden giderler, onlar aramızdan ayrılırlar ama ölmezler, diridirler. Ölümsüzlüğü hatırlatırlar bize. Kararan dünyamızın yüz akları, vahyin / gökyüzünün öğrencisi ve yeryüzünün / şehadetin öğretmenleridir onlar.

Toplum olarak sanki şöyle diyor gibiyiz; bizler sorumluluklarımızı yerine getirip, imkânlarımızı, işlerimizi yoluna koyduktan (oğlumuz, kızımız, emeklilik, hac vs.) sonra, tadacağımız haz ve zevkler kalmadığında, her şey rutin çalışır duruma geldiğinde belki şehadeti düşünebilir arzulayabiliriz! Bu dava, bu din, bu coğrafya için bizler çok önemliyiz, yerimiz doldurulamaz, misyonumuza ulaşılamaz, çok önemli bir ağırlığımız var Allah için! Biz olmazsak bütün bu işleri kim yoluna koyacak, yerimizi kim dolduracak? Yoksa Allah korusun İslami hareket ve kulluk mücadelesi kesinlikle güç ve irtifa kaybeder! Biz olmazsak bu tekerlek kolayca döner mi sanıyorsunuz yoksa? Bizler vazgeçilemez ve feda edilemeyiz, edilmemeliyiz, hele şu işleri bir yoluna koyalım ondan sonrasını o zaman oturup düşünürüz inşaAllah.

“Eğer bir bedel ödenecekse, o bedeli ödeyen biz olmamalıyız, can veya mal kaybına en azından şimdilik, şu aşamada hazır değiliz ve kabul edemeyiz o kadar fedakârlığı.” (Ertelenen – Ötelenen sorumluluklar ve hayatlar)

Şehidler kervanımız…..!

Habil (Adem oğlu), Yasir ailesi ve Sümeyye, İmam Ebu Hanîfe, Ömer Muhtar , Abdullah Azzam, İmam Abdullah Harun, Malcolm X, Cemalettin Afgani, İbn-i Teymiye, Hama / Humus / Halepçe / Kâbe Şehitleri, İmam Şamil, Cevher Dudayev, Aslan Masadov, Şamil Basayev, Seyyid Kutup, Mustafa Şükrü, Esma Biltaci, Hasan El Benna, Halit el İslambuli, Abdülkadir Udeh, Ali Şeriati, Murtaza Mutahhari, M. Hüseyin Beheşti, Nevvab Safavi, İmad Muğniye, Abbas Musavi, Mustafa Çamran,  İzzettin El Kassam, Şeyh Ahmed Yasin, Yahya Ayyaş, Fethi Şikaki, Abdülaziz Rantisi, Sena Haydali, Mavi Marmara Şehidleri, Şeyh Said, İskilipli Muhammed Atıf Hoca, Metin Yüksel, Sedat Yenigün, Gürsel Kabadayı, Erdoğan Tuna, Hüseyin Kurumahmutoğlu, Filiz Beyaz, Fidan Güngör, Bilal Yaldızcı, Selami Yurdan , Abdülhamit Turgut, Ubeydullah Saltan, Şeyhmus Durgun, Aytaç Baran………!

………………………….

Ne acıdır ki içerisinde yaşadığımız şu coğrafyada belki de en çok istismar edilen kavram şehidliktir. Her önüne gelene şehidlik rütbesi / payesi verilir. Muhabir bile olamayacak kişilerin yayın yönetmeni oldukları bir ülkede yaşadığımızı düşünürsek; Görev şehidi / Demokrasi şehidi / Basın şehidi / Spor Şehidi / Seçim - geçim şehidi / Yol şehidi /  Uzay Şehidi… …vs. bunlar açık bir istismar ve çarpıtmanın ifadeleridir. Değer ve kavram hırsızlığıdır. Kendi batıl inancı ve dünya görüşüne göre kavram üretemeyen, kendi dillerini oluşturamayanların; İslamî kavramların içini boşaltılma çabalarının bir ürünüdür. Şehadet ancak İslam’ın ve Müslümanların değeridir. Batıl, beşerî düşünce ve ideolojilerce kullanılamaz. Temelde herhangi bir batıl inanç veya dünya görüşünün kendisini dinî, İslâmî kelime ve kavramlarla ifade etmeye hakkı yoktur.

Elhamdülillah bizler, bir yiğidimiz kulluk yolunda can vererek Rabbi ile alış veriş yaptığında Şehid verdik demiyor aksine bir şehid daha kazandık diyerek seviniyoruz artık.

Ayet ve hadisler ve çeşitli yazarlar ne diyor kulak verelim;

“Gidenler Yeryüzü ödevlerini yaparak gittiler fakat bizler ev ödevlerimizi bile yapmaktan aciziz.” (Nuri Pakdil)

“Kim Allah kelimesi yücelsin diye savaşırsa, ancak o Allah yolundadır.” (Ebû Dâvud)

“Mü'minlerden öyle erkek-adamlar vardır ki, Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi (bu uğurda şehid olarak) adağını gerçekleştirdi, kimi de beklemektedir. Onlar, hiç bir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler.” (33 Ahzab 23)       

“De ki: ‘Namazım, ibâdetlerim, hayatım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (6 En’âm 162)

“Hiç şüphesiz Allah, mü'minlerden karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu) Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da O'nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alış verişten dolayı sevinip müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur.” (9 Tevbe 111)

Müslümanca yaşanamıyorsa elbette müslümanca ölmenin de bir yolunun bulunabileceğini şehidlerinden öğrendi bu ümmet.

Kudüs ve Kâbe’miz hürriyetine kavuşuncaya kadar, aziz şehitlerimize ilk kıblemiz Kudüs’ten ve son kıblemiz Kâbe’den selamlarımızı ulaştırıncaya kadar,  bir an olsun yerimizde oturmayacak ve inşaAllah onların yollarını izleyeceğiz.

Fikrimiz, zikrimiz, duamız ve amelimiz bir olmalı. İçimizdeki yiğitler Allah’ın övgü ve takdirini hak edip şehadete koşarlarken bizlere de şehadeti sadece konuşup lafını etmek düşmemeli.

Küfür ve şirk var oldukça mücadelemiz var olacak ve mücadelemiz var oldukça da bizler var olacağız. Çünkü bütün İslam coğrafyalarında akan kanlar dinmedikçe, işgaller sona ermedikçe, Müslümanlar özgürleşmedikçe cihat bitmeyecek ve davamıza yeni şehidler kazanmaya devam edeceğiz inşallah.

“Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz.”  (2 Bakara 154)

“Andolsun, eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, Allah'tan olan bir bağışlanma ve rahmet, onların bütün toplamakta olduklarından daha hayırlıdır.”  (3 Al-i İmran 157)

“Allah yolunda öldürülenleri sakın 'ölüler' saymayın. Hayır, onlar, Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar.“ (3 Al-i İmran 169)

Bu ülke, “Biz zemheride geldik zemheride gidiyoruz” diyen (Said Nursi) ve birbiriyle yaklaşık olarak aynı kaderi paylaşan; baharı göremeden, mücadelesinin çiçeklerini toplayamadan, diktiği fidanların meyvelerini devşiremeden, özlediği dünyaya şahit olamadan aramızdan ayrılıp Ahiret’e gidenlerle doludur.

Şeyh Said ve İskilipli Muhammed Atıf darağacına yürüdüğünde, Süleyman Hilmi Tunahan, Mehmet Akif Ersoy, Elmalı’lı Muhammed Hamdi Yazır, Said Nursi, İzzettin Yıldırım, Molla Mansur Güzelsoy, Fidan Güngör, Aytaç Baran gibi güzel insanlar aramızdan ayrıldıklarında, Metin Yüksel gibi bir cami avlusunda kahpece kurşunlandıklarında belki karanlığın çökmeye başladığını görmüşlerdi lakin fecre şahit olamadılar. Bu mübarekler, yiğitler ve serden geçtiler aramızda hep zemheride bir güvercin tedirginliğinde yaşadılar ve gittiler.