Coşkun UZUN

15 Ağustos 2013

YOZLAŞMA - 1

Üzerinde yaşadığımız şu coğrafya ve topraklarda dinin sulandırılması, kaynakların kirletilmesi ve ilâhî mesajın yozlaşmasında başı çeken, öncelikli ve kıdemli sorumlular; Ilımlı (Amerikancı) islamcılar, Tasavvuf ekolü ve Diyanet camiasıdır.

Türkçe Olimyipatlarından, dinler arası diyalog safsatasına ve şahısperestliğe varıncaya kadar pek çok temel yanlışları ile bu vebalin büyüğüne anılan camia öncülük edip ortak olmaktadır.

Tasavvufun batıl felsefesini asla reddetmeyen, şirk, küfür, bid’at ve birçok sıkıntılı halleri bünyesinde barındıran sakat, şüpheli, şaibeli, kirli müktesebatın taşıyıcı, temsilci ve davetçisi olan tasavvuf ekolü de aynı şekilde bu cürümde büyük ortak olarak yer almaktadır.

Bu cinayetlere resmî işgal makamından öncülük ederek ortak olan ve aslında laik kemalist rejimin dümen suyuna uyarak haramların en büyüğünü irtikab eden çevre hiç şüphesiz ki bu millete resmî/millî din dayatarak devleti tanrılaştıran ve resmî ideolojiyi ilahlaştıran Diyanet’tir.

Rabbim bu üçlü sacayağının şerrrinden masum, mazlum, müstaz’af insanımızı korusun. Bizlere basiret, feraset, cesaret, hidayet ve gayret versin.

ZAKKUM OLİMPİYATLARI - “DİL OLİMPİYATLARI”NA ELEŞTİREL BİR YAKLAŞIM

(Amerikancı – Ilımlı İslâm(!)ın, Hoşgörünün, Diyaloğun, Zehirli ve Gözde meyvesi)

Olimpiyat ta, evrensellikte dil üzerine bine edilemez. Burada bir temellendirme ve kavramsallaştırma fetişizmi veya hatası var. Bu durum dillerin dine hizmet etmesi gerçeğiyle çelişir. Dini dilin/dillerin elinde bir oyuncak haline getirir.

İlâhî evrensel bir değer ve ayet olan dünya dillerinden herhangi birisinin tercih edilip yüceltilerek diğerlerine göre daha bir öncelenmesi, onları gölgelemesi, kuşatması, baskın çıkması, hakim olması için çaba harcamak açıkçası bir tür sömürgeciliktir. Emperyalistliğin ta kendisidir. Fıtrata, sünnetullaha/adetullaha savaş açmaktır.

Her şeyin azı yarar, ortası karar, çoğu zarardır. Bazı şeylerin azı bile zarardır, zehirleyebilir. İçmesini bilmiyorsa insanı su bile zehirler. Yemesini bilmezseniz ekmek de aynı şekilde zehirleyebilir sizi. İşte biz bu yüzden türkçe olimpiyatları denilen söz konusu işgüzarlığa “Zakkum Olimpiyatları” diyoruz.

Dikkat edin. Dil ayettir. Renkleri ayrı dilleri ayrı olmak bir güzelliktir. Dini dile indirgemek yeryüzünde işlenebilecek en büyük cinayetlerden birisidir. Dildarlık, dil emperyalistliği ve olimpiyat holiganlığı vs. renkleri ve dilleri ayrı ayrı yaratan Allah(cc)’a din öğretmeye yeltenmektir.

İnsanları renkleri ayrı kalan ama dilleri aynı olan bir konuma getirmeye çalışmak hoş değil boştur. Dilleştirilmiş din de, dinleştirilmiş dil de inancımıza göre batıldır ve yanlıştır.

Biz insanlar, özelde müslümanlar yıllardır “Birleşmiş Milletler”den çok çektik. Halâ da çekiyoruz. Bundan sonra da “Dilleşmiş Milletler”den çekmek istemiyoruz.

Her türkü müslüman görseniz bile her müslümanı türk göremezsiniz. İnsanları ırk veya diliyle övünüp sevinir hale getirmek kimsenin haddine değildir. Irk ve dil Rabbimizin adetullahı/sünnetullahı çerçevesinde birer ayettir. Hepsi ayrı bir ayet. Birini diğerine tercih etmek demek havayı suya, toprağı güneşe tercih etmek kadar tuhaf, saçma, hayatî derecede yanlış ve terstir.

Sakın yanlış anlaşılmasın bizim karşı çıkıp eleştirdiğimiz şey; insanların herhangi bir dili sadece öğrenmesi veya ona başka bir dilin yalnızca öğretilmesi değildir. Başka bir dilin bilinip öğrenilmesi kesinlikle bir artı değer ve zenginlik sayılması gerekir. Bizim reddiyemiz dillerden bir dil için gece gündüz enerji ve efor sarf etmeye, çırpınıp çabalamaya, semerelerini görmek için koşturmaya yöneliktir. İtirazımız bunun bir öğrenme, öğretmeden çok daha ötede, farklı bir mecrada ve dine hizmet aracı olarak görülüp amaçlaştırılmasınadır.

Şov, gösteri, riya, teşhir, sergileme, reklam, övgü, övünme, gurur bu olimpiyatların neresine düşmektedir sizce?

Dikkat edelim! Türkçenin evrensel okurları/hizmetkârları olma gibi bir tercihte bulunmak İslâm’ın ve Kur’an’ın ruhuna terstir. Kur’an ve İslâm’ın evrensel okurları, hizmetkârları olmak ise her dil veya millet için ayrı birer zenginlik, güzellik ve iftihar konusudur.

Olimpiyatlar veya olimpiyat çocuklarının, kimilerinin zannettiği gibi bizi bize/kendimize getirdiği falan yok. Aksine hepimizi dize getiriyor, o kadar açık.

Bu olimpiyatlar olsa olsa hazırlıksız safdil müslümanların zihinlerini sersemletip nakavt ediyor, tuş yapıyor, egale edip devre dışı bırakıyor.

Bizi bizlikten çıkarıp köklerimizden uzaklaştırıyor. Her şeyden önce bizler dilimizle değil dinimizle ve kültürümüzle varız. Ve bize göre dil bu kültürel zenginliğimizin içinde yer alan küçük bir unsurdur o kadar. Ondan daha öteye geçmez, geçemez.

Hz. Rasülullah (sav), halifeler, mücahid-muttaki imamlar ve diğer tevhid önderi müslüman yöneticilerden, dava adamı-mücahidlerden dilin, hatta özellikle vahiy dilinin bile bayraklaştırıldığına dair hiçbir bilgi, belge ve örneklik geçmişimizde olmadığı gibi bugün de elimizde mevcut değildir.

Yani demek oluyor ki; bu batıl organizasyonlar, türedi bir zihniyetin, ‘Amerikancı’lığın, ılımlılığın, hoşgörü iklimlerinin ve uzlaşmacılığın ürünüdür. Kıymeti kendinden menkuldür. Kendi uzlaşmacı camialarına has/özgüdür. Fakat son yıllardaki çabalarıyla türkçe/dil olimpiyatlarını bütün bir ülkeye, millete ve sonuçta müslümmanlara maletmeye, yamamaya çalışmaktadırlar. Bunu birçok kez açıkça ifade ettiler.

Bu çevre için F. Gülen Hoca Efendiyi tercümenin kayıpları olmadan orijinal halinde okuyabilmek onur ve kıskançlığa konu olurken, türk diline dair kimi metinler özgün metin yerine konurken, Kur’an’ın özgünlüğü de, orjinalliği de ikinci plana terk edilmiş oluyor tabiiki..!

İnancımıza göre evrensel barış; dinî değerlerin yükseltilmesi ve toplumun bütün kesim/katmanlarında vahyin vücut bulması, Kur’an’ın pratik hayatta insanla buluşup kucaklaşması, yani İslâmlaşması ile mümkündür.

Zaten bırakın Kitapla Kur’an’ı, Beşerle İnsanı, Kur’an’la Meâli, işle mesleği, komposto ile hoşafı bile birbirinden ayıramayan etrafta yığınla insan varken; endişemiz odur ki, insanımız süratle, türklükle müslümanlığı, eşitlikle adaleti, balla zakkumu, birbirinden ayıramayacak bir kafa karışıklığına, zihinsel kısırlığa, kavram kargaşasına ve değerler erozyonuna doğru bilinçli bir şekilde sürüklenmektedir.

İnsanımız ne yazık ki bilgilendirilerek bilinçlendirilmek yerine sadece yönlendirilmekte, manipüle edilip tezgahlanan istikamette görüş ve kanaat sahibi yapılmaktadır.

Ve bu süreç olanca hızıyla ilerleyip yol alıyor. Bu tür işler kendi içimizden birileri eli ve marifetiyle kotarıldığı için de çoğu insan bu değişim, dönüşüm, dejenere ve manipülasyona karşı önlemsiz, savunmasız, korumasız olduğu için, daha edilgen kalıyor ve onulmaz darbe ve yaralar alıyor.

Şarkıcılar, sinemacı, tiyatrocu, sanatçı, gazeteci veya şovmenler ortaya konan bu organizasyonu başarı olarak telakki edebilir ve görsellikleri takdir edip beğenebilir, hatta hayran da kalabilirler. Kaç tane ilim adamı, akaid, tefsir, hadis, fıkıh, sünnet alimi, ilahiyatçı, bağımsız veya muvahhid kanaat önderi, bu işleri kabul edilebilir bulmuştur? Kur’an’ın, Din’in, Vahiy ve Tevhid’in ruhuna uygunluğuna caiz oluşuna dair fetva vermiş, yorumda bulunarak islamîliğini savunmuştur? Asıl buraya bakmak gerekir.

Elbete ki kimi politikacılar ve siyasi çevreler, belki de çıkar ve menfaat örtüşmesi sebebiyle bu etkinlikleri kabul edip beğeniyor, hatta çok ciddi planda bağrına basıp destek vererek katkıda bulunuyor olabilirler. Buna şaşırmayız. Çünkü günümüzde geçerli olan değer yargıları ve siyaset haysiyetli bir nitelikte ve yapıda değildir. İkiyüzlü veya çok yüzlüdür. Tek dünyalı ve çok yüzlü bir hayatın ürünleridir. O nedenle türkçe Olimpiyatları bürokratik, siyasî, ticarî, kültürel yelpazede geniş bir himaye ve koruma görebilir, umulmadık çapta beğeni ve destek bulabilir. Bunu anlamak hiç zor değil.

İsteyenler eğer ihtiyaç varsa, işi gücü bırakıp bu içerikteki etkinliklerde hangi türden, kaç tane haramın helalleştirildiğine bakıp konumuzla ilgili örnekleri pekâla çoğaltabilirler.

Merhum Üstad Said Nursî “Din hayatın hayatı, hem nuru, hem esası, ihya-yı dinle olur şu milletin ihyası” derken bunlar dilden işe başlıyor, dinden değil aksine dilden yola çıkıyorlar.

Eğer amaç milletin ihya ve inşası ise o zaman üstad Said Nursî dinlenerek şu toplumda önce dinin ikame edilmesi gerekirdi. Yani türkçe dilinin değil. Fakat görülen o ki, Üstad Said Nursî bu camiada aşılalı çok oldu. O artık belkide sadece göstermelik bir konu mankeni haline geldi de bilen yok. Muhtemelen F Gülen Hocaefendi öncelenip önemsenerek çoktan onun yerine oturtuldu bile. Aksine inanmak safdillikten başka bir şey değil. Diğer nur talebelerine bu durumu sormak, vakıayı anlamak ve ip uçlarını görmek için yeterlidir aslında.

Fitne kazanını kaynatmak için onun altına odun taşımak neyse, zakkum olimpiyatlarından sadra şifa bir girişim veya hayırlı sonuç beklemek te aynı şeydir. Yok aralarında bir fark.

Dikkatlerinizden kaçmış olabilir belki. Anılan camia; muvahhid, bağımsız, uzlaşmasız, Tevhidî, Kur’anî din algısına yönelik olarak her zamanki gibi hasımlık ve hazımsızlığını sürdürmektedir. Zaman gazetesi/kürsü/ikindi sohbetleri/milletimizin yeniden ihyası bölümünde ibadet ve siyaset birlikteliği ilke ve algısına yönelik tahkir, tezyif, tahfif edici bir bölüm yayınlanmış ve son derece yanlış bir şekilde İbadî siyaset düşüncesi, tevhid ve adalet mücadelesi, “Dine dayalı devlet kurma arzusu” diye küçümseyerek; “Bunun müslümanlara yakıştırılan parti, hizipçilik ve milleti birbirine düşüren unsurlar” olarak ifade edilişini biz unutmadık ve not aldık.

Gelin göstere göstere zehirleyen bu sözde olimpiyatlara, kapılmayın/katılmayın. Zakkumdan ilaç olmaz, haramda şifa aranmaz. Ergen çocukların açılıp saçıldığı, ölçü ve sınırların aşıldığı, bütün renk ve çizgilerin birbirine karıştığı, türlü haramların helalleştiği zakkum olimpiyatları hakkında görüş ve yorumlarımızı etrafımızla paylaşıp hakkın ve doğrunun şahitliğini yapalım. “Hakkın hatırı âlîdir hiçbir hatıra fedâ edilemez” diyen merhum Üstadı hayırla analım. Önce din sonra dil gelir. Hem de çok sonra. Yok öyle yağma. Dini dile mahkûm ve mecbur etmek asla ve hiçbir şart altında doğru değildir.

Hatırlarsanız küreselleşmenin, Türkçe bayramının, karnaval, dil-kültür festivalinin çocukları yakın geçmişte icra edilen son olimpiyatlar öncesinde M. Ali Birand’ın mezarını ziyaret edip dualar ettiler…! Bu nasıl bir iştir? Bu ne demek oluyor sizce? Dilin yani tuzun kokmaya başladığının resmi değil midir karşımızda duran? M. Ali Birand müslümanların neyi oluyor? Sağlığında hangi yaraya merhem oldu? Müslüman halka ne gibi bir faydası dokundu? Bilen varsa anlatsın biz de öğrenelim!

140 ülke’den 2000 gençle toplamda 5000 kişiyle 50 şehirde etkinlik yapıyor, halkları etraflarında topluyor, çarşaf çarşaf reklam ediyor ve kıyametleri koparıyorlar. Allahû alem, şeytanın çerezi nasıl ki yalan ise, Tekebbürün çerezi de Türkçe Olimpiyatları olsa gerek.

Hükümetle devleti birbirine karıştırmayanlar acaba neden din ile dili ısrarla karıştırırlar bunu anlayabilmiş değiliz. Ya da neden bazı müslümanlar Kur’an’ın dili şuracıkta dururken dil üzerinden küresel bir mühendislik çalışması yapıyor ve kendi dilleri üzerinden bir dünya kurmaya, dillerini sanki din diliymiş gibi kutsayarak ayrıcalıklı bir şekilde sunmaya, kendi cemaat çalışmalarını da dinî gayretler olarak görmeye çalışırlar doğrusu pek anlaşılır ve sağlıklı görünmüyor.  Maalesef dil festivali, olimpiyatı ve yarışmalarıyla insanımızın inançlarını yozlaştırıyorlar.

Sahi son bir konu; Türk Okulları Hangi ülkelerde (Irak, İran, Suriye, Filistin, Rusya, Venezüella, Suriye olabilir mi…..) yok? Ve Rusya’dakiler hangi gerekçelerle kapatılmıştı? Aklınıza bir şeyler geliyor mu? Bu türk okulları sakın bir amerikan projesi olmasın?

Hey gidi günler hey.

"Âlime Yerinde Celadet Pek Yakışıyor" diyen mübarek (!) ler duyuyor musunuz işin ucu nerelere kadar varıyor? Bu gidişe kapalı kapılar arkasında görüşmeler yaparak aman ha sizler de ortak olmayasınız! Sakın!

PEYGAMBERİMİZ ZAKKUM OLİMPİYATLARINA GELMİŞ(MİŞ)

Türkçe olimpiyatları adı altında kotarılan kıymeti kendinden menkul, kozmopolit işleri meşrulaştırmak için Hz. Peygamber(sav)’in üzerine basıp yaslanma ahlaksızlığına kadar işi vardıran olimpiyat aklının, zihin ve ruh dünyasının sağlığından ve inanç sağlamlığından bahsedebilmek çok zordur.

Evet, siz ey Zakkum Olimpiyatlarının banileri! Tahfif ve tahrif edip meseleyi aşağıların aşağısına çekiyorsunuz, vifak ve ittifakı değil nifakı sağlıyorsunuz. Bu güzelim Din'i emperyalist hedef ve hayallerinize alet ediyor, bu akıl almaz türkçülüğünüzle faşistlere bile rahmet okutuyorsunuz.

Siz şirin görünmeye devam edin. Olimpiyat statlarında siz folklor, şarkı, şiirlerle meşgul olurken Pâk Nebî'yi de ayağınıza kadar getirme garabetine de ortak oldunuz ya pes artık. Daha ne diyelim!

O herkes gibi ölümlü bir insandı ve artık aramızda değil. Ruhu, maneviyatı vs. derken kotardığınız işlere Pâk, Münevver, Mukaddes, Mübarek Rasül'ü alet etmeyin, Rahatsız etmeyin!

Hz. Muhammed Mustafa(sav) her canlı gibi ölümlü ve ölücü idi. O artık aramızda yok. Fiilen, fiziken, maddi veya manevi olarak bu dünyada değil. Öldü, vefat etti. Aramızdan ayrılıp gitti. Rabbül-alemîne lebbeyk diyerek refik-i alaya yükseldi. Aklen, fikren, fiziken, fiilen tekrardan aramıza dönmesine hiçbir şart altında imkan ve mahal yok. Bunu bilmek ve söylemek aklı başında bir müslümana çok zor değil. O mübarek de bizler gibi etten ve kemikten bir kuldu, ama Peygamber ve Rasül’dü. O’nun ruhaniyeti, maneviyatı falan tecelli etmez. Tevhidî, Kur’an’î din algısında bu türden anlayışsızlıklara yer yoktur.

Belki ilerleyen yıllarda bu mübarek ziyaret ve teşrif (!) anının fotoğrafını falan da yayınlarsınız, kim bilir! Beklenir sizden.

Bütün bunları eleştirdiğimizde ise bizler meyveli ağacı taşlayan yaramaz çocuklar veya detayla uğraşmış bedbahtlar olacağız öyle mi?

Usûl'ü detaya feda etmeyi falan bırakın bir kenara siz de usulden çok ötede kimlik değerlerinin, inanç ve imanî doğruların nasıl da hoyratça zehirlendiğini, hiç yerine konulup alt üst edildiğini görün artık.

Türkçe asıl, Olimpiyatlar usul, Hz. Peygamber de (meşruiyet kazanmak için kendine yaslanılacak bir ) Konu mankeni ve gerisi detay öyle mi?

Ortada temel bırakmıyor, binayı ters çeviriyorsunuz, Tevhidî, Kur’anî ilkeleri emperyalist hayalleriniz uğruna paspas edip çiğniyorsunuz. Bir de kalkıp detay-usul muhabbetine giriyorsunuz. Yazık, çok yazık. Ümmetin kanına girmekten vaz geçin artık. Bu vebal size yeter.

Sıffin’de, Cemel’de, Kerbelâ’da……gelmeyen Hz. Peygamber neden sizin Türkçe Olimpiyatlarınıza çıkıp gelecekmiş! Yoksa bu zakkum olimpiyatları denen türedi, nevzuhûr şarlatanlıklar; Sıffin, Cemel ve Kerbelâ’da dökülen kanlardan, yitirilen canlardan daha öncelikli veya değerli olmasın sakın! Bunu aklı başında birisi bize açıklayabilir mi acaba?

Bu kadar garabetin hepsi bir araya toplanıyor da neden bir akademisyen, ilahiyatçı, diyanetçi çıkıp bu hengâmede olup biteni bize izah etmiyor, edemiyor? Çünkü zırvanın tevili olmaz, mümkün değildir de ondan.

***************

Biz bu yazıda; kaynakların bulandırılıp kirletilmesi, vahyin perdelenmesi, dinin hayat içindeki işlevi konusunda coğrafyamızda yaşanan Yozlaşmanın ana sorumlularını işaret etmeye çalıştık. Yazımızı ikiye böldük. Diyanet ve Tasavvuf’u ikinci kısma bıraktık.

Amerikancı – Ilımlı – Hoşgörülülü - Uzlaşmacı zihniyeti sadece “Zakkum Olimpiyatları” üzerinden değerlendirdik.

Başörtüsünün fürüatlğı, Ehl-i Kitabın Cennete girecekleri, Şehadet kelimesindeki Muhammedurrasülullah’ı kırpmalar, bunu kabul etmeyen ve söylemeyenlerle sorunsuz birliktelikler, Din(!)ler arası diyalog masalı, Papa hayranlığı, Vatikan görevlendirmesi, Amerika’ya neden gidildiği, Pensilvanya’dan niçin halâ dönülmediği, Abant (konsili) platformu içerisindeki rolleri, Bütün sermayelerinin devlet güdümlü bir din anlayışı olması, Devleti ilah gibi yüceltmeleri, Fethullah Gülen’in, Laik-Demokratik İslam’ın Propagandisti/Peygamberi olup olmadığı gibi ‘SIR’ları;

Elimize aldığımızda her tarafından sapır sapır dökülen (aslında külahımıza anlatılması gereken) diğer pek çok konuyu ise es geçmeyi tercih ettik. Çünkü önemli olan çıraklık veya kalfalık değil ustalık/olgunluk döneminin eserleridir. Kimse ön eleme karşılaşmalarından söz etmez. Herkesin gözü yarı finaldedir. Kimin başa güreşeceği, finali kimin oynadığıdır önemli olan. ‘Haticeye değil neticeye bak’ denilmesi de bu yüzdendir. Zakkum Olimpiyatları bu camianın en azından şimdilik vizyonda/gösterimde olan, baş yapıtı, final oyunu, altın vuruşu, zirvesi veya galasıdır.

Nasıl olsa;Cemaatler, Mehmet Barlasın yorumuyla Sivil Toplum Örgütü veya Siyasi Parti olmadıklarına göre,

Madem ki;Hüseyin Gülerce’nin açıkça “Hizmet, dinî bir hareket değil, insanî bir harekettir.” Deyişinden anlaşıldığına göre Gülen Cemaati, pekçokları gibi bizim de sandığımız gibi dini bir cemaat değilmiş,

Öyleyse; “Batı bu hareketi destekleyip önünü açmalı, onun İslam yorumunun tüm İslam dünyasına egemen olması için katkıda bulunmalıdır."[1]

O zaman;buyrun burdan yakın. Baksanıza, fazla söze ne hacet, her şey ortada zaten…!!!

“Biz Fethullah Gülen’i; devlete bağlılık, Atatürk’ü takdir ederek bu ülke ve insanımız için değerli bulma, demokrasiye, laik cumhuriyete sahip çıkma, diyalog ve hoşgörüden yana olma hususlarında samimi buluyoruz.”(Gülerce, Demokrasi Paylaşma Rejimidir, Zaman, 22.06.1999.)

İslam’ın pasifize edilmesinde ve laikleştirilmesindeen kapsamlı rolü oynayanlar şüphesiz F. Gülen gurubudur. Üstelik F. Gülen 'hareketi' İslamî siyasî bir hareket değildir, aksine, seküler bir harekettir.

“Gülen, dünyayı radikal(!) akımların yaptığı gibi Darülislâm ve Darülharp olarak ikiye bölmüyor, bütün bir dünyaya Darülhizmet olarak bakıyor.”O yüzden “bu ekiple iş tuttuklarında, cihadcı İslam gidecek, pasifist, uzlaşmacı, işbirlikçi bir İslam egemen olacaktır.[2]

İşte Amerikancı – Ilımlı islâm’a ve Fethullah Gülen'e batının teveccühü bundandır. Gerisi teferruattır…

***************

Farz edelim ki, Ruslar da okullar açmaya başladı ve bu sene 30 ülkede 50 tane okul açtı ve bu 30 ülkeden öğrencileri getirerek ‘Rusça Olimpiyatlar’ı düzenledi. Her sene açılan okul sayısı % 10-20 oranında arttı. Başka ülkeler de hatta Müslüman ülkelerde bunu kendi dillerinde, kendi çaplarında yaptılar. Herkes kendisinin hak yolunda olduğunu sanıyor ya ! Kendi dilini ve dinini barış dili, barış dini zannediyor ya. Bu durumda ne olacak, barış olacak mı?

Farz edelim ki, 10 veya 100 yıl sonra dünyada ticaret, iletişim, eğitim, hukuk vs dili Türkçe oldu. Bu gelişme; Oligarşik düzeni, Masonik düzeni, Beşeri düzen ve sistemleri etkileyecek mi ?

Allah (CC) niye Türkçeye bağlı kalmadın diye sorar mı size ? İmanın Türkçe konuşanları çoğaltmak gibi bir şartı mı var?

Hayırlı olan Müslüman bir ülkenin dil birliği ise “Farslar Farsça birliği, Malezyalılar Malayca, Endonezyalılar Bahasaca birliği sağlayalım” dediklerinde ne olacak ? Bizde olimpiyat düzenleyelim dediklerinde ne olacak. Ümmetleşme ve tevhit mümkün olur mu?

Eğer mümkün olsaydı “Türkler Türkçe öğretsin ve dinlerini öyle yaygınlaştırsınlar, Endenozyalılar kendi dillerini öğreterek dini yaygınlaştırsınlar, Malezyalılar Malayca öğreterek yaygınlaştırsınlar” diye Kur’an’da ve Sünnette böyle bir işaret olması gerekmez miydi? (Baybars & Selahattin) den alıntıdır.

Biz melez çabalara karşı vahyin sahih çağrısını dillendirmeye (Devam edeceğiz) inşaAllah.


[1]Ruşen Çakır, Gülen Cemaati Batı Üzerinden İslam Dünyasına Açılmak İstiyor, Vatan, 29.10.2007.

[2]Mehmed Durmuş, İktibas, F. Gülen Radikal İslam’a Karşı Konuşlandırıldı