Coşkun UZUN

18 Mart 2017

ZULÜM İLE ABÂD OLUNMAZ

Özgür yüreklerimizi, gür sesli müezzinlerimizi, Tevhidî sedâyı yankılandıran muvahhidlerin karargâhı olup resmî otoritenin işgal edemediği hür/bağımsız “tertemiz” mescidlerimizi ve her biri inkılâbî bir misyon üstlenmiş, kurşunla kaynatılmış binalar gibi kardeşleriyle kenetlenerek saf tutan İslâm’ın aziz neferlerini selâmlıyoruz.....!

Adalet; fazilet ve erdemdir. Zulüm ise zillet ve karanlık.

Peynir ekmek yer gibi "kul hakkı" nın yenildiği, her adımda, her köşe başında, her nefeste binbir türlü zulüm, cürüm işlendiği hak-hakkaniyet ve emniyetin değil şer-isyan-tuğyan ve adaletsizliğin kol gezdiği günleri yaşıyoruz.

İktidar hırsı ve parayla kimliklerini değiştirenler, entrika, baskı, zulüm ve yıldırma politikalarıyla herkesi sindirip susturabileceklerini sanıyorlar....! Yanılıyorlar.

Oysa şunun açıklıkla bilinmesi gerekir ki bu coğrafyanın insanı; “Başımızı göğe, Sakalımızı yele,Boynumuzu ipe verdik...Ve biz ölümden çok zulmü gördük.” (Arif Ay) mısralarını fiilen yaşamış bir millettir. Üç kuruşluk kaba gürültüye pabuç bırakacak kadar ürkek veya korkak değildir. Bizleri süreç içerisinde demokratlaştırıp birer oy potansiyeline dönüştürdükleri muhafazakârlarla karıştırıyorlar.

Sindirilme sırası siyasi muhaliflerden sonra asıl muhaliflere geldi.... Zinde/derin güçler harekete geçtiler ve İslâmî faaliyetleri bitirmek için düğmeye bastılar....! Sisteme entegre olmayan muhalif İslâmî yapı ve kurumları toptan tehdit altına aldılar....! Cuma mescidlerini basıp namazları provoke ediliyor ve gözaltılar yapılıyor, ulu orta, pervasızca Hz Peygamber(sav)’e ağız dolusu küfürler ediliyor....Bilmiyorlar ki Hz. Peygamber(sav) bizim için canımızdan daha ileridir. Ölürüz, öldürürüz de tek O’na laf söyletmez, canımızdan aziz biliriz.

Oysa “Aydınlığa açık, karanlığa kapalı” sloganıyla yola çıkmışlardı. Bu mu aydınlık, bu mu açıklık, hani karanlığa kapalıydınız? Korku dağları üretiyor, gölgelerinden korkuyorlar. Kimleri demokratlaştıramadılarsa onu ötekileştirip hasım/düşman görme, etkisiz kılıp bertaraf ederek onlardan kurtulma gibi bir ruh hali içerisinde ve el yordamıyla hareket ediyorlar.

İslâm’ın yeryüzünde adaleti hakim kılmayı, huzur ve sükûnu temin etmeyi, fitne ve zulmün her çeşidini ortadan kaldırmayı hedeflediğini ve bunu inananlara emrettiğini[1]her müslüman adı gibi bilir. Dava ve sorumluluk bilincini kuşanan mü’min/müslümanlar olarak yaşadığımız her dakika kulluk nöbetindeyiz.

İslâm’a ve insanlığa hizmet yolunda inkılâbî bir misyonla yürüyen/çalışan insanların karşısına çıkarılan her engel, kurulan her barikat, her türlü çeldirme, caydırma, korkutma, ürkütme ve yıldırma girişimlerinin hepsinin ayrı bir karanlık ve zulüm olduğunu görüyoruz.

Bu mu adaletiniz? Hani karanlığa kapalıydınız? Karanlık ve zulüm sizin paçalarınızdan akıyor bir görebilseniz....! Hey gidi günler hey......."ADALET" ismini sömürüp tüketmekten, yozlaştırmaktan ne zaman vaz geçecekler......! ADALET bir kelime veya isimden ibaret değil. ADALET bir misyondur, komisyon değil ve ADALET Herkese Lâzım....!

Adalet; Mülkün, hükümlerin, devlet ve yönetimlerin temel direğidir. Adaletin üzerinde yaşadığımız dünyanın dirlik ve düzeni için her alanda tesis edilmesi zorunludur. Haklıya hakkını vermek, hak edene hak ettiği biçimde karşılık vermek şarttır. Suç işleyene suçunun karşılığını ne eksik ne fazla tam/net olarak vermek, ölçüyü tam tutmak insanî bir sorumluluktur.

Rabbimiz Allah’ın bir sıfatı olarak el ADL; adaletli ve insaflı olan hakla hükmeden, haklıya hakkını haksıza cezasını veren, emir ve yasağını, her söylediğini yerli yerinde yapandır.

Fıtrat ve şeriat adaletin tecellileridir. İlâhi yasalarda ve onların işleyişinde herhangi bir tutarsızlık, eksiklik veya çelişki söz konusu değildir.

Zulüm; bir şeyi kendine mahsus yerinden başka bir yere koymak, noksan yapmak, sınırı aşmak, doğru yoldan sapmak, hakkını eksiltmek, hakkını vermemek, yapılması gerekeni yapmayıp yapılmaması gerekeni yapmaktır. Aydınlıktan karanlığa, Hayırdan şerre, Haktan batıla, Tevhidden şirke doğru giden bir yol tutmaktır.

Allah’a ortak koşmak ve ayetleri yalanlamak zulümdür. İlâhî iradeye ters düşen her türlü inanç, söz, fiil ve davranışlar zulümdür. Özürsüz olarak ibadetleri (namazı, orucu vs) terk etmek (suretiyle akıl, ruh ve beden sağlığına ihanet etmek), bu günahtan tevbe etmemek, içki, kumar ve zina gibi cürümleri işlemek, sorumluluğunu noksan yapmak, insana, hayvana ve eşyaya eziyet çektirmek, işkence yapmak, insanı öldürmek, hırsızlık yapmak, başkalarına zarar vermek, haksız yere bakasının ırzına, namusuna sataşmak, malını gasbetmek hepsi zulmün birer buyutu ve çeşididirler.

Zulüm bir şeyin gereğini değil zıddını yapmaktır. Hakkı yerli yerine koymamaktır. Başkasının hakkı üzerinde haksız bir tasarrufta bulunmak, herhangi bir konuda haddi, sınırı aşmak, ölçüyü kaçırmaktır. Kur’an’da insanlar arasındaki olumsuz ilişkiyi ifade etmekle birlikte.....Allah’a karşı görevlerde inkâr ve isyan olan söz fiil ve davranışlardır.

Zulme karşı boyun eğip rıza göstermek te başka bir zulümdür. Bir zalimin isyanına, tuğyanına, zulmüne engel olmak için çalışmadan susup oturmak, onun zulmüne ortak olmak demektir.

Hak gaspı ve zalimle, zulümle mücadele etmek yalnızca zulme uğyarayan mağdur, masum ve mazlumların görevi değildir. İnsanlık onuru taşıyan, fıtratıyla barışık, hak ve hürriyetin değerini bilen herkes zulme ve kötülük odaklarına karşı mücadele etmekle mükelleftir.

Sükût sükûnu, sükûn derinliği ve huzuru getirir. Masiva/dünyevîleşme ise ruhu yorar. Ruh sükûnu sever, ibadetler sükûn içinde yapılır.

Zalim toplumların zalim yönetimleri doğurdukları gibi, adil toplumlar da, adil yönetimleri meydana getirirler. Bireyden cemaate, cemaatten topluma, toplumdan devlete giden bir yol vardır.

Mü’minler birbirlerine zulmetmez, kardeşlerini zalimin eline bırakmaz, şüpheden kaçınır, hesap vermekten kaçınmazlar.

İnsan - Allah arasında, İnsanın – insanlarla olan münasebetlerinde, İnsanın – kendi nefsine karşı ve

İnsandan – kâinata/diğer varlıklara karşı çok boyutlu bir ilişki vardır. İnsanoğlu; kendisine, muhataplarına ve evrende birlikte yaşadığı, canlı-cansız diğer tüm varlıklara karşı takındığı tutum dolayısıyla ya adildir ya da zalim.

Haksızlık, kötülük ve zulüm karşısında susarak şeytana arkadaş olmamak ve adil şahitliğimizi yerine getirebilmek için günah, isyan, tuğyan, haram, baskı ve zulmü sistemleştirerek kurumsal hale getirenlerden uzak ve berî olduğumuzu ilan etmek, batıl, şer, küfür içerikli beşerî yapı ve tuğyanî otoriteleri reddetmek[2] bizim için bir mükellifiyettir.

Hayvanlara eziyet etmek, onları aç bırakmak, çevreyi, tabiatı kirletip israf etmek, gelir dağılımında adaletsizlik/angarya/asgari ücret, moda/kültür, kıyafet dayatması, sosyal, siyasi hakların verilmemesi, ideolojik, siyasi, konjonktürel baskılar, hürriyetlerin kısıtlanması (seyahat, mal edinme, inanç ve fikir beyanı), süper devletlerin hegemonyası (abd, bm, nato, israil vb. tağutî sistemler), Filistin, Irak, Yemen, Afganistan, Suriye, Arakan’daki askeri/siyasi işgal ve zulümler günümüzde şahit olunan haksızlık ve zulümlerden bazılarıdır.

Bizler yer yüzündeki her bir mescidin; Beytullah/Kâbe’nin ve Mescid-i Aksa’nın bir şubesi / parçası / kardeşi olduklarından adımız gibi eminiz....!

İster birisinde işgalci siyonistlerce ezan yasaklanmış, isterse İLKAV Mescidinde Cuma namazı çirkin bir şekilde basılıp provoke edilmiş olsun bizce ikisi de cürüm olarak aynıdır ve aralarında zerre kadar fark yoktur....!Ya sev ya terk et, bizden değilsen düşmansın mantığının her versiyonu başka bir cehalet, başka bir despotluk veya zulümdür.

Görülen o ki mevcut iktidar/hükümet veya onlara rağmen bazı kripto zinde güçler halk desteğini arkalarına alıp dostlarının sayısını artırmak için uğraşacağına kendine düşman kazanmakla meşgul.....İslâmın ve müslüman coğrafyaların aslî düşmanları olan amerikayla, israille, ingiltere veya hollandayla falan değil bizzat müslümanlarla uğraşıyorlar......Milletin inancına, fikrine ayar vermeye çalışıyorlar......! Çok yazık. Bize zalimlerden bir zalimi, zulümlerden bir zulmü asla sevdiremeyecekler.

“Bu dünya perdesinde Yusuf olmayı seçtiysen, önce dar kapılardan geçeceksin…Dört duvara dokunacaksın, her köşe başında bir kuyu olacak sen girecek sen çıkacaksın. Her çıkış bir başlangıç, her düşüş bir devrin bitişi olacak. Ve O’ndan başka kimseyi imdada çağırmayacaksın. Zindanların yakın edecek bütün yaratılmışı...Dağlar yoldaşın, taşlar arkadaşın, kuyular sırdaşın olacak.”

“Küfür ile belki amma zulüm ile abâd olmaz devlet” Yaşadığı dönemden sonra 1000 yıldır kurulan müslüman-türk kökenli devletlerin neredeyse tamamının siyasi yapısını fikren etkilemiş,Büyük Selçuklu Devleti'nin Nizamülmülk namlı bilge vezirinin yazdığı "Siyasetname" adlı eserin başında yer alır bu cümle. Zulmün kalıcı olmadığını ve bir şekilde yok olup gedeceğini müjdeler.

Küfür ile, yani İslâm şeriatı dışındaki hukuk kuralları ile devlet nizamı kurulmuş olsa ve bu nizam adaletli ise devletin uzun yıllar ayakta kalabileceğinin bir ihtimal olduğunu ancak İslâm şeriatı ile bile olsa, “ADALETSİZ”, zulüm içerikli uygulamaların olduğu bir ülke yönetiminin ise ayakta kalma ihtimalinin olmadığını vurgular.

Baskıyla, zorla, yasaklarla, göz dağı vermelerle simgeler, şiarlar ortadan kalkmaz, kaldırılamaz. “Siz bir yerde müezzinlere ezan okutmayı yasaklarsanız, o şehrin ve ülkenin tüm halkı müezzin olur, ezanı birlikte okurlar, böylece o yasağı tanımadıklarını ifade ederler.” [3]Ezanlar susturalamaz, imanlı yüreklere pranga vurulamaz, inanca yasak getirilemez.

Siz bir yerde Cuma kılmayı engeller, yasaklar, insanları korkutarak onlara geri adım attırmaya çalışırsanız, sokoklar, caddeler, parklar, stadyumlar birer mescid olur ve daha kalabalık, kararlı bir şekilde oralarda görkemli Cuma’lar eda edilir. Zalimin zulmü varsa mazlumun Allah’ı var denilir. Yer yüzü bize mescid kılınmış gerisini onlar düşünsünler.

Elbette ki Cennet’e güle oynaya gidilmez.......Cennet’in nimetleri ve Dünya’nın külfetleri ikiz kardeştirler....Birisi olmazsa diğeri de olmaz....Dert, ıstırap, çile, elem, keder, şükür ve sabrın olmadığı yere Cennet de gelmez nimetleri de....

Bizi karakol ve hasiphanelerle, sürgünlerle, cezalarla hatta ölümle bile korkutumazlar. "Düşmanlarım bana ne yapabilir? Ben cennetimi kalbimde, bahçemi göğsümde taşıyorum. Nereye götürülsem onlar benimle beraberdir. Hapsedilmem halvet, öldürülmem şehâdet ve memleketimden sürülmem ise seyahattir." (İbn Teymiyye) Biz imanları uğruna işkence ve ölümü göze almış bir ümmetin çocuklarıyız.

Ne kadar şükür o kadar bereket, ne kadar dâva o kadar mücadele ve külfet, ne kadar kulluk (fedakarlık) o kadar nimet ve Cennet....!

Aldığımız her nefeste ve attığımız her adımda imtihan edildiğimizin farkındalığıyla, bizi korkutup sindirmek ve susturmak isteyenlere karşı [4]kardeşlerimizle yek vücut [5]olmayı nasip eden Rabbimize hamdolsun.

Bizler biliyoruz ki dünya hayatı bir süreçtir. Rabbimiz insanları nasıl davranacaklarını imtihan etmek için yaratmıştır. Kimlerin hakkın kimlerin de batılın şahitliğini yapacağını görmek için. Dünyalık mevki ve makamlar edinen ve iktidar sahibi olanların nasıl davranması gerektiğini bildirmiştir. Adil olmak [6], zalimlik etmemek, hak ve hürriyetleri kısıtlamadan, emanete ihanet etmeden [7],ahiret/hesap bilinciyle, zulüm ile abâd/imar/kalıcı olunmayacağını göz önünde tutarak bir hayat sürmemiz gerektiğini, aksi halde devrilip, yok olup gideceğimizi [8], bize bir yardımcı da bulunmayacağını [9]öğreten Rabbimize hamdolsun.

Müslümanlar olarak bizim küfre, zulme, şirke, isyan ve tuğyana olan hasımlığımız, Allah(cc)’a, Kitab’a, Peygamber(sav)’e olan sadakatimizin, dostluğumuzun, hısımlığımızın bir gereği ve sonucudur. 

Kim olursa olsun mazlumun yanında yine ve kim olursa olsun zalimin karşısında olma ilkemizin bir gereği olarak haklının ve doğrunun şahitlik ve savunuculuğunu yapmakla mükellefiz.

Bizler iman ve velayet bağıyla bereketlenen bir kardeşliğin bağlılarıyız. İyi günde kötü günde, darlıkta ve bollukta hep birlekte ve omuz omuzayız biiznillah.[10]Allah, Kitap ve Peygamber düşmanlarının tasallutları, entrikaları bizi korkutmaya ve birbirimizden ayırıp uzaklaştırmaya yetmez.

Sizin iktidarınız size.....Bizim mescidlerimiz bize......Azîz Peygamberimize Salât ve Selâm olsun.....!

Allah'ın selâmı rahmeti ve bereketi izzetli, erdemli, ilkeli duran, Hakk ve adaleti ayakta tutan, adil şahitlik yapan mü'min ve müslümanların üzerine olsun....!


[1] “Fitne ortadan kalkıp da Hak Din, mevkiini alıncaya ve din Allah’a hasredilinceye kadar onlarla savaşın. Eğer (fitneden ve düşmanlıklarından) vazgeçerlerse, zaten zalimlerden başkasına karşı (savaş için) düşmanlık beslenmez.”(2 Bakara 193)

[2] “Zalimlere en ufak bir meyil göstermeyiniz, yoksa size de Cehennem ateşi dokunur..."(11 Hûd 113)

[3] Mehmet Görmez, Diyanet İşleri Başkanı

[4] “Onlar, (fert veya toplum olarak) bir tecavüze/saldırı/haksızlık/zulme maruz kaldıklarında yardımlaşır (ve hep birlikte karşı koyup savaşırlar).”(4 Nisa 75, 42 Şurâ 39, 61 Saff 4)

[5] “Mü'minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir organı hasta olduğu zaman, diğer organlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.”(Hadis Rivayeti)

[6] “Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın (adil olun).O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.”(5 Maide 8)

[7] “Allah, size (umumî ve hususî görevler, kamu hizmetleri, makam ve mevkiler dahil) bütün emanetleri ehillerine vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder......”(4 Nisa 58)

[8] “............Zulme saplanıp gitmişler ise, nasıl her şeyi değiştirecek bir inkılâp ile sarsılıp devrileceklerini yakında bileceklerdir.”(6 En'âm 135, 26 Şuara 227, 28 Kasas 37)

[9] “........ Zalimler için ne bir dost bulunur, ne de sözüne itibar edilir bir şefaatçi.”(40 Mü’min 18) “............Doğrusu, zalimlerin (Allah’ın azabı karşısında) hiçbir yardımcılarıolmayacaktır.”(22 Hac 71)

[10] “Onlar, şerrinden emin oldukları için, dostlarını kendilerinden uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de; düşmanlarını yakın tuttular. Yakın tuttukları düşmanları dost olmadı. Ama uzak tuttukları dostları düşman oldu. Herkes düşman safında toplanınca yıkılmaları mukadder oldu.”(Ebû Müslim Horasânî)