Nurefşan ERDEN

06 Nisan 2009

"ÇOBANLIK"TA SEBAT ETMEK

Kuran-ı Kerim'in geçmişle ilgili verdiği bütün haber­ler, bütün kıssalar, bütün olaylar, Kuran-ı Kerime iman bilinciyle yaklaşan Müslümanlar için, adeta kendilerinin yaşadıkları olaylardır. Kuran-ı Kerim sadece Müslümanların değil, müşrikle­rin ve kâfirlerin tarihini de vermekte, onların da ne yapıp, neyle karşılaştıklarını beyan etmektedir.

 

İnsanlara sadece geçmişlerini değil, geçmişleriyle be­raber bugün içinde bulundukları durumu ve geleceklerini de beyan eden Kuran-ı Kerim, en kısa ifadesiyle bütün bir insanlığın evrensel tarihidir. Fakat;"Kendisinde hiçbir şüphe bulunmayan bu kitap, takva sahipleri için dosdoğru yolu gösterir.’’ (2/2)

 

İnsan için bütün hayatı boyunca gerçek anlamda rehber/hadi olan sadece Allah’tır. Okumak, öğrenmek, yanlışı bilmek, yanlıştan sakın­mak, doğruyu bilmek, doğruyu yaşamak için yönelmemiz gereken kitap; ilk günkü tazeliğini koruyan, pak ve temiz olan Kur'an-ı Kerim'dir. Neyi okumamız gerektiğini ve neyi okuduğumuzu idrak etmeliyiz. Okumamız gereken kitap öylesine okunacak bir kitap değildir.

 

O,yaratılışın ve var oluşun gereklerini kendi başına bilme imkânına sahip olmayan insana, dünyadan ahirete uzanan yolculuğu sırasında en doğru tarzda doğruluğu tartışma götürmeyen bir rehberlik yapar. Yolların en doğrusunu; Sırat_ı müstakimi gösterir. Allah, düzgün rızasına gidecek yolu yaptığı ve kullarına gösterdiği gibi bu yolun üzerine çeşitli tehlike işaretlerini koymuş, şirke, günaha girmemenin yani yoldan çıkmamanın tedbirlerini de kullarına göstermiştir. İnsanlar için bir bahane kalmasın ve Rablerine, şunu söylemedin, bunu açıklamadın, şu tehlikeye dikkatlerimizi çekmedin de bizler bu sebeplerden yenildik ve yoldan çıktık demesinler. (4/165)

i

Yolcular işaretlere uymayıp istedikleri gibi davranırlarsa söz konusu işaretlerin yapabileceği bir şey yoktur. Bizlerin sorumluluk duygusunu, yol işaretlerine uyma bilincini kazanmamız gerekiyor. Bizler hayatımızda önemli bir tercihte bulunduk. İman ettik ve yalnız Allah için yola koyulmaya söz verdik. O halde Ondan geldiğimizin ve dönüşümüzün de yalnız Ona olduğunun bilincini taşımalıyız. Bu bilinç düzeyimizi canlı tutmak, kendi kavramlarımıza sahip çıkarak ve onları kendi yaşantımızda uygulayarak mümkündür. Bunu yapmak ayrıca bizler için zorunluluktur.  Başka bir tabirle Ahiret inancını hayatımızın tam ortasına oturtmamız gerek. Ahirete iman etmiş olmak, Ahiret bilincine erişmiş olmak, yalnızca kafalarda Ahiretle ilgili bilgileri arttırmakla, kalplerde Ahirete olan inancı tazelemekle gerçekleşmiyor.

 

Bilmek ve iman etmek! Ne fark var aralarında dersek, şunu söyleyebiliriz ki “Bilmek ve bildiklerine yakinen iman etmek arasında ne fark varsa, bizler ile ashab arasında o kadar fark var.

 

Allah herkesi kendi yaptıklarından hesaba çekecektir. Hesabımızı kolaylaştırmak ve sorumluluklarımızı yerine getirmek adına en son ne zaman kendi davranışlarımıza ayna tuttuk? Allah başarısız bir sınav geçiren kimseler içerisine kalplerinde hastalık olan kimseleri de almıştır. Gevşeyenlerden, umarsızlardan, duyarsızlardan olmayı mı ilke ediniyoruz? Ölçülerimiz değişiyor. Ölçütlerimiz yerle bir oluyor. Tuhaf bir dönüşüm yaşıyoruz. Kapitalist dünyanın aldatmacalarıyla var olmaya çalışıyoruz. Kafka’nın böceklerine dönüyor yuvalarımız. İnsani yapımızdan uzaklaşıyoruz. “o kadar çoğaldı ki “bana ne!”lerimiz, o kadar birikti ki bahanelerimiz.

 

İnsanoğlu her nedense suçu da kurtuluşu da hep dışarıda aramıştır. Hata yaptığında ‘‘şeytan bana unutturdu’’ der. ( 18/63) Yahut sistem der, insanlar der vs” Kendi nefsine zerrece toz kondurmaz. Ama hep suçlu olan başkasıdır. İçten çürüyüp devrilmiş bir ağaçta dile gelseydi herhalde kabahati rüzgâra bulurdu. Hâlbuki rüzgâr aslında bir sonuçtur. Sebep değil, asıl sebep içten çürümedir. Eskilerin dediği gibi;”İçinde olmayan şey dışına taşmaz, Testinin dışına sızan, testinin içinde olandır. 

İman etmek ayrı bir sorumluluk, imanı ondan mahrum olanlara taşımak ayrı bir sorumluluk. Öyleyse "Hepiniz çobansınız" bilincini liberal rüzgârlara rağmen yaşanılır kılmalıyız. Bireyselleşmenin prim yaptığı bir dönemde çoban olma çabamız daha bir anlam kazanacaktır. İyiligi emir, kötülügü nehiy bu konuyu tesadüfe bırakmayan İslam’ın inananların boynuna yüklediği çok önemli bir sorumluluk. Toplumsal tufanın emarelerini gördükçe Hz. Nuh kararlılığı ile gemi inşaatını sürdürmeliyiz. Çocuklarımızı gemiye binmeye ikna etmeliyiz.  

Bizlerin İnancımızı gözden geçirmemiz, içi boş bir inanç olmaktan çıkartıp, hayatına yön veren bir şuur/bilinç düzeyinde ele almamız lazım. Allah’ın dinini yaşayamıyor, Müslüman’ca hayat süremiyorsak Müslüman’ca ölmenin de zor olduğunun bilincine varmak lazım. İnşallah Allah kendi yolunda samimiyetle yürüyen bizlere yardımcı olacaktır.

 

Alıntılar: Seyyid Kutup, Ali Şeriati, Ahmed Kalkan