Nurefşan ERDEN
VELİD BİN MUĞİRE
İslâm’ın büyük kumandanı Halid bin Velid’in babası Velid bin Muğire, müşriklerin akıl hocalarından ve ileri gelen söz sahiplerindendi. Bunun içindir ki, “Biricik” ve “Kureyş’in gülü” diye lâkaplanmıştı. Allah-u Teâlâ ona dünya nimeti olarak bol mal ve çocuk vermiş, onu rızka boğmuştu. Mekke ve Tâif’te deve sürüleri, kısrakları, geniş miktarda bağ ve bahçeleri, köle ve cariyeleri bulunuyordu. Tâif’te bir bahçesi vardı ki yaz-kış meyvesi hiç eksilmezdi. Buna rağmen Allah-u Teâlâ’nın nimetlerine nankörlük etti.
Resulullah Aleyhisselâm onun Müslüman olmasını çok arzulardı. Bir defasında Resulullah Aleyhisselâm’ın yanına geldi, oturup öğütlerini dinledi, kalbinde İslâm'a karşı bir meyil uyandı, neredeyse Müslüman olacaktı. Ne var ki, müşriklerden bir adam onu azarlayıp: “Atalarının dinini terk mi ediyorsun? Kendi dinine dön, onda sebat et!” dedi. Velid: “Allah’ın azabından korktuğum için ona uydum.” diyerek kendisini mazur göstermeye çalıştı.
Velid, İslâm’a karşı her türlü kötülüğü düşünüp tatbik sahasına koymaya çalışırdı. Daha çok zekâ ve kabiliyetiyle, evlât ve servetiyle övünür: “Ben bir oğlu birim, Araplar içinde bir benzerim yoktur.” deyip dururdu. Bütün kin ve kıskançlığı ile Resulullah (as)’ın karşısına çıkar, onun Peygamberliğe lâyık olmadığını iddia ederdi. Zaman zaman hırçınlaşıp saldırıya geçmeyi plânlar ve bu yüzden geceleri uykusu kaçardı.
Kureyş’in ileri gelenleri Resulullah'ı (as) susturamayıp, onu susturacak ve davetinin nurunu söndürecek çareleri bulmakta zorluk çekince Velid’e başvurdular. Çünkü hangi hususta olursa olsun, onun görüşü tercih edilirdi. O da uzun boylu düşündükten sonra: “O bir sihirbazdır. Baksanıza kişiyi, ailesinden, çocuğundan ve sevdiklerinden nasıl ayırıyor?” diyerek sihirbaz lâkabını takmalarını, kölelerine ve çocuklarına ona bu şekilde seslenmelerini emretmelerini tavsiye etti. Herkes: “Muhammed sihirbazdır.” demeye başladılar. Resulullah Aleyhisselâm bu duruma çok üzüldü.
Allah-u Teâlâ bu bedbaht ve mağrur kâfirin cezasını yakında bizzat vereceğini beyan ederek Peygamberimizi teselli etmiş, kıyamete kadar gelen inkârcılara ibret olacak olan kıssasını anlatmak üzere Ayet-i kerimelerinde bizlere haber vermiştir. Lânetli Velid’in ayağında basit bir yara çıktı, tedavisi mümkün olmayacak şekilde müzminleşti. Yıllarca acısını çekip başka şeylerle ilgilenemedi. Hicretten üç ay sonra da bu yaradan ölerek, kıyamete kadar gelecek olan o tıynettekilere bir ibret numunesi oldu.
Öyle görünüyor ki en büyük sorunumuz, iman ve ahlak sorunu. Bunun da temel sebebi, ahiretten fazla dünyaya önem vermemizden kaynaklanıyor. Başka bir ifade ile Dünya ahiret dengesini kuramamamızdan yani dünyevileşmekten, tek dünyalı olmaktan kaynaklanmaktadır. Zaten Velid’in durumu da bu değil miydi?
Akıllı insan, kendisi için var edilen bu dünya nimetlerine aldanmayıp ebedi yurdu olan ahiretine yatırım yapabilendir. Dünyada ekilenin orada biçileceğine göre, bu dünya hayatını âhiret bilinciyle yaşamalı, dünyadaki görevlerimizi yaparak, orası için hazırlanmalıyız. Esas nimet; İslâm’dır, takvadır, yardımlaşmadır, kötü değil; iyi örnek olmadır. İnsanımız artık aklıyla değil; bin bir çeşit göz alıcı illüzyonlarla tahrik edilen “doymak bilmeyen gözleriyle” düşünüyor, daha doğrusu düşündüğünü zannediyor.
Başkalarına (kendinden maddî yönden öndekilere) bakıyor bu gözüyle düşünen insanın mukayesesi de şöyle oluyor: “Onda var, bende niye yok?” Ve daha çok harcamak için daha çok çalışması, çalışması, çalışması gerektiğini görüyor. Sonra bakıyor ki, çalışarak kazanılan para “ihtiyaç” maskesini takmış “gereksiz” harcamalara dönüşmüş, “olmasa da olur”larda yetmemeye başlamış. Ve sonunda çalışmadan para kazanmanın yollarını aranmaya başlanmış. Böylelikle herkes bir başkasını kandıracak yollar aramaya başlıyor. Kumarın bin bir çeşidi, sahtekârlığın hiç akla gelmeyecek şekli, insanları en yakınlarına bile itimat edemeyen, yardım edemeyen, borç veremeyen duruma getiriyor.“Tüketim hastalığının mikrobu, moda, âdet, “ele güne karşı”, “iyi ama, herkeste var” ambalajlarıyla öyle çabuk bulaşıyor ki, kimini cebinden, kimini yüreğinden yaralıyor, hatta öldürüyor. Kendi değerini, eşyasının ve elbisesinin değeriyle ölçen insanlar, eşyasını ve giysisini teşhir ediyor
Eşya, para kötü bir şeydir” demiyoruz. Eşyanın, maddenin, paranın insanı yöneten efendi olmasına, bunların insan için değil; insanın bunlar için yaşıyor, bunlar için çalışıyor olmasına sözümüz. Onlar hâkim, insan mahkûm ve hizmetçi. Mal, insanı, insanî değerleri yutuyor.Dünyevîleşme çarkı, insanımızı değirmen gibi öğütüyor. Düşünmeyi, okumayı, ibadeti... engelleyen tv. başta olmak üzere medya ve reklâmlar... Taksitleri, ay sonunu düşünen insan, dünyadaki var oluş gayesini düşünemiyor.
Para para diye paralanan insan, şükrü unutmuş, sabrı lügatından silmiş, şikâyetin ise bin bir çeşidini tekrarlamakta. “Alma tutkusu”, “verme zevki”ni katletmiş. Hırs ve tamahın sonu yok. “İnsanoğlunun iki vâdi dolusu altını olsa, üçüncüsünü ister” kutlu sözü ibret levhası olmaktan çıkmış. Sahâbe birbirleriyle hayırda yarışıyordu; şimdiki insan ise fâni eşyada yarışıyor. Akıl, midelerin hizmetçisi; gönül, vicdan ve fıtratın sesi çıkmıyor; demek ki duyguların esiri olarak hapis hayatı yaşıyor bunlar.
Akıllı, bazı istek ve zevklerini ertelemesini bilen, az önemli ile çok önemliyi ayırt edebilen kişi ancak insandır.Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi? Allah’a ve Rasûlü’ne iman eder, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. İşte bu takdirde O, sizin günahlarınızı bağışlar, sizi zemininden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur. Seveceğiniz başka bir şey daha var: Allah’tan yardım ve yakın bir fetih. Mü’minleri (bunlarla) müjdele.” (61/Saff, 10–13)
İki yol var: Biri dünyevîleşme, dünyayı âhirete tercih; ikincisi ise dünyayı ebedî hayatın kapısı yapmak. Bugün yol ayrımındayız: Ya nefsimiz, veya Rabbimiz. Ya geçici menfaat veya dava. Ya fâni olan, ya bâki olan. Tercih bize kalmış… Ama iyisi mi siz bir kez daha düşünün. Çünkü tıpkı Velid Bin Muğre gibi ayağınızda küçük bir şişkinlik çıkar da bu sizi ölüme götürürse dünyaya dair tüm düşleriniz de yok olacaktır.
Selam ve dua ile…