Nurefşan ERDEN
EY İMAN EDENLER! SİZ KENDİNİZE BAKIN
Hayat sıkı tutunamayanların baş aşağı yuvarlanıp yere çakıldığı bir dönme dolap değildir. Hepimizin boş bulunduğu, sıkı tutunamadığı, yaş tahtaya bastığı bir an olabilir. Başımıza gelen olaylar meydana gelişleri esnasında bazen önemli bazen önemsiz bazen çirkin, bazen faydalı, bazen güzel görünebilir. Başkaları hakkında hükme varırken müsamahalı olmayışımız suçladığımız kimsenin hareketlerinin arkasındaki gerçekleri bilmeyişimizdendir. İlk sebebi bilmeden, varacağı neticeyi tahmin dahi edemeden son hükmü vermek hiç de doğru olmasa gerek. Acele hükme varmadan kendimize soralım. Bende onunla aynı şartlar altında bulunsaydım onun kadar hatta daha beter olamaz mıydım? ‘’Anlatamamaktan değil, anlayamamaktan korkun!’’(Çin Atasözü)
Bir düşünür "Her mağlubu kınamayınız. Siz daha her savaşı görmediniz’’ diyor. Başkaları hakkında konuşmaya başlamadan önce kendiniz hakkında konuşmaya başlayınız. Bakın bakalım, bir başkası için söylemeyi düşündüğünüz sözlerden geriye ne kalacak?
Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan bir ipekböceği hikâyesi anlatır. Birisi ipek böceğini tohum halinde iken görür.”ipek böceği nedir? Sorusuna onun verdiği cevap şudur:
“-Göze ancak görünebilen darı tanesi gibi bir şey…”
İpek böceğini yerde sürünen bir kurt halindeyken gören ikinci adam aynı soruya:
“-İpek böceği ağır ağır hareket eden pek çirkin bir kurtçuktur.”cevabını verir.
Üçüncü Adamın ipek böceği tarifi ipek böceğinin yumurta halidir:
”-İpek böceği dut dalları arasında ufak bir yumurtadır.”
Dördüncü adam ipek böceğini gördüğünde ipek böceği artık kozasından çıkmıştır: Oda:
“-İpek böceği bir nevi kelebektir. Tarifini yapar.
Hakkında hüküm vereceğimiz insanları birer ipek böceği gibi düşünebiliriz. İnsanın şartları sürekli değişen bir yolculukta olduğunu unutursak, bir ipek böceğine “O bir kurtçuktur, çirkindir” deme hatasına düşebiliriz. Acaba o insan kurtçuk devresinde midir? Kozasını mı örmektedir? Yoksa kozasından çıkmış mıdır?
İnsanlar hakkında hüküm vermeden önce kendi geçirdiğimiz safhalara bir göz atmamız ne kadar faydalı olur. Sizin “çirkin bir kurtçuk“ ya da “dut dalları arasında yumuşak bir yumurta" safhanız olmamış mıdır? Biz, hakkında ağır hükümler verdiğimiz birçok insanın karşımıza bizim hakkımızda ağır hükümlerde bulunmayacak bir olgunlukla çıktığına şahit olmuşuzdur. O çirkin kurtçuğun ipek gibi çok değer verdiğimiz, çok güzel bulduğumuz bir “mal” üreten bir fabrika olacağını nereden bilebilirdik ki?
Tenkitçilik hastalığı sarmış dört yanımızı. Kibirli ve mağrur nefisler bir şey beğenmiyor. Onun busu var. Ötekinin şusu... Arkadaşlık edecek, dostluk kurulacak, Allah adına birlikte bir şey yaşanılacak kimseler yok gibi algılatmış nefis. Her olay, her durum bir de bakıyorsunuz mağrur bir nefsin büyüteci altında inceleniveriyor. Takdir edebilmenin bir sünnet olduğu şimdinin iman kardeşliğinin bir gereği olduğu bile bilinmiyor. İnsanlar insanlarının davranışlarını gözetler olmuş. Nefisler tam bir dikkat içinde. Şimdi onun, bunun, berikinin neyini tenkit edebilirim diye. Ve insanlar birbirlerinin yanlışını ister olmuş. Bu yüzden kişiler kendilerini garda almış. Zamanımızın en büyük hastalığı narsizm ise eğer; Narsizmmizin en iyi kendini gösterdiği yer de kimseyi beğenmemek ve insanlarda memnun olacak bir nokta bulamamak diyebilirim. Benlikler şeytanın elinde bir oyuncak. İnsanlar, insanlar hakkında "iman ölçerlik" yapıyorlar. Benlikler ayağa kalkmış. Şeytan kıs kıs gülüyor. Şeytanın elinde zafer işareti!
Ve bir kesit; Peygamberimiz (s.a.v) ”Kim bir kusur görür ve onu örterse, diri gömülmüş birisine hayat vermiş gibi olur.”diyerek o eşsiz ışıklardan birini daha yolumuza düşürüyor. Yine ‘’insana karşı dikkatle yönel” ikazlarından birisi ile karşı karşıyayız. Şüphe yok ki bu ikaz da yalnız konu edindiği davranış türü ile sınırlı değil. Metodoloji bakımından çok büyük bir ölçü, çok büyük bir uyarlama gücü taşıyor. Ayıpları kusurları örtme görevinde olan insanın başka kritik anlarda da nasıl davranması gerektiği ortaya çıkıyor. Başkalarının hayatlarını güçleştirme kabalığı insanca bir tepki değildir. Kusurlarının ortaya dökülmesi her insanı zor durumda bırakır; hatta diri diri gömülmüş gibi hayatın sınırları dışına atılabilmek ihtimali vardır.”Tut kaldır” diyor, Hz. Muhammed(S) O’nun diri diri gömülmesine yol açma. Hayat ver, görevin bu diyor. İşte böyle bir anda küçümsenmemek hor görülmemek bizi yeniden hayata bağlar. Hz. Muhammed’in işaret ettiği hoşgörü yolunda yürüdüğünüzde zayıflara kuvvet, gücü kesilenlere derman, karanlığa bürünenlere ışık olursunuz. Öyle ki O, birbirimizi birer duvar gibi takviye etmemiz gerektiğini söylemişti.
Bir gün bizimde dilimiz gibi ayağımızda sürçebilir. Hiç arzu etmediği halde bir anlık gafletle hata yaparak sendeleyen bir insan nereye tutunabilir? Kendimiz için aradığımız ve istediğimiz şeyleri başkalarından nasıl esirgeriz? Mücadele etmemiz gereken şey hatalardır, yanlışlıklardır, ayıplardır; insanlar değildir. Yanlışlıklara karşı durmayı insana saygısızlığa dönüştürdüğümüzde yanlışlık haline geliriz. Herkesin sonuna kadar “oyunda” kalma hakkı vardır. Kimseye “Sen yandın çık.”diyemeyiz. Çünkü oyunun sahibi biz değiliz.
Öyle ise ; ‘’ Ey iman edenler! Siz, kendinizi düzeltmeye bakın. Siz, doğru yolda oldukça sapmış olan size zarar veremez. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. O size neler yapıyor olduğunuzu haber verecektir.(Maide–105)
Umarız bu yazı vesilesi ile kendimizi nasılda güçsüzleştirdiğimizi anlayabilmişizdir. İslam ailesinin fertlerinin kardeşlerine olan bu tahammülsüzlüğü, anlaşılmaz ilişkileri düşmanlarını da cesaretlendirmektedir. Gazze’de yaşananlar sebebiyle öfke dolu her bir yüreğin yapması gereken ilk şeyin kardeşleriyle yaşadıkları anlaşmazlıkları, kırgınlıkları bir an önce unutması olmalıdır. İslam ailesine yapılan tüm bu zulümleri, soykırımları çocuklarımıza unutturmayalım, nesilden nesile aktaralım. Kur’an’ın doğru mesajlarını insanlara ulaştırmaktan yılmayalım. Bir gün toplumların değişme zamanı inşallah gelecektir. O gün işte tüm bu yapılanların hesabı da bir başka zamana kalmayacaktır inşaallah.