İslam BAŞARAN

15 Şubat 2017

REJİMİN KORUNMASI VE MENFAATİ İÇİN DİNİN KULLANILMASI

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla:

"Aramızda Müslümanlar olduğu gibi, gerçeğe sırt çevirenler de var. Müslüman olanlar, doğruyu arayıp bulanlardır." (Cin Suresi, 14)

Din, topluma siyasi ve sosyal hayata yön vermek, İnsanlığı dalaletten, gafletten, karanlıktan aydınlığa çıkarmak için gönderilmiştir. Doğru yolu göstermesi insanların, toplumların doğru yola muhtaç olduğunu ortaya koymaktadır. Bu yüzden Yüce Allah'ın elçilerinin, en karanlık dönemlerde geldiği bilinir. Din, takip edilen hayat yoludur. İnsanın bireysel inanç, duygu ve düşüncelerinden davranışlarına, hayat felsefesinden sosyal ilişkilerine, bütün insani faaliyetleri düzenler. Kur’an, doğal olarak, hayatın tüm yönleriyle ilgilenir. Toplumsal hayat, insan hayatının önemli bir bölümünü oluşturur ve toplumsal örgütlülük, toplu yaşamanın doğal bir sonucudur. Örgütlü hayata katılmamak mümkünse de, örgütlenme olmaksızın büyük işler başarılamaz. Toplumu dönüştüren hareketler, ancak örgütlenmiş insanların oluşturduğu birliktelikler sayesinde mümkündür.

Günümüzde toplumu örgütleyen, insanları dönüştürenler İslami görünümlü bazı guruplar, dernekler, vakıflardır. Topluma yön verenler hakkı tam anlamıyla ortaya koyamamakta, İslam'ın gerçek mahiyet ve duruşunu sergileyememektedirler. Allah'ın dininin egemen olmadığı mescitlerde yorumların egemenliği toplumu kuşatırken, akletmekten, düşünmekten uzak nesiller üretildi. Bu gibi kurumlar, dinin siyasi bütünlüğünün dışında kalarak, meşru olmayan siyasi partilerle iş tutarak, cemaatlerini meşru olmayan yönlere çektiler, Dinin getirmiş olduğu asıl maksadın dışında kalarak, içe yönelik yorumlarla kendilerini ve cemaatlerini yanlış yönlendirdiler. Dini ve din kardeşliğini parsel parsel yaparak, dinin bütünlüğünün bozulmasına vesile oldular. Her gurup kendini en doğru yolda görerek ve kendinden olmayanlara bir kulp takarak, Müslümanların birleşmesinin önünde en büyük engel olmaları, dünyevi menfaatlerin öne çıkmasından olsa gerektir. Böylesi yapılara sahip guruplar, kurumlar Kur'an'ın amacı doğrultusunda hareket edecekleri yerde, Kur'an'ı amaçları doğrultusunda kullandıklarının belki de farkında bile değillerdir.

Kur'an'ın amacı doğrultusunda hareket etmeyen kurumlar, başka amaçlara hizmet verirler. Kimileri farkında veya değildir. Bir zamanlar demokrasiye, laikliğe karşı olanlar, rejime tağut derken bugün ancak rejimin başına din karşıtı partiler geldiğinde tağut ilan ediyor. Dinin bütünlüğünde, rejimin başında ister dine karşı tavır almayan olsun ister din karşıtı bir parti olsun ikisi de laik devletin temsilcileri olduğu için Tağut konumundadırlar. Çünkü ikisi de Allah'ın hududlarını tanımamakta, Hududullah'a sadık kalmamaktadır. Biri bazı ibadetlerin yaşanmasına müsade ve hatta yardım ederken, diğeri tamamına karşı çıkmaktadır. Şu bir gerçek ki ikisi de Yüce Allah'ın uluhiyetini kabul etmemektedir. Dinin de bütünlüğüne baktığımızda tevhidin gereği olarak Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyen tüm beşeri kurumları, sistemleri reddetmemiz gerektiği ortaya çıkmaktadır.

Günümüz iktidarı laik devletin direktifleri doğrultusunda İslam'a yakınlık göstermesi, toplumun dini hassasiyetini bilerek davranması, tamamıyla rejimi ve iktidarlığı koruma sonucu vermektedir. Beşeri yasalar insan üzerinde caydırıcı olmadığı için cematler toplumun ahlak seviyesini koruyabildiği ve kontrol altında tutabildiği için faliyetlerine rejimin çıkarı doğrultusunda müsade edilmektedir. Yardım dernekleri yoksul ve ihtiyaç sahiplerine yönelik olduğu için devletin de yükünü hafiflettiği için dini kökenli olsa da rejimin sınırlarını aşmadığı sürece önleri açıktır. Demokrasi ve laiklik dogrultusunda İslam'a yakınlık gösterenler asla Allah'ın uluhiyetini  kabullenmez. Çünkü demokrasi ve laiklik, küfrün siyasi ilkeleridir. Allah'ın uluhiyetini kabullenmek, küfrün siyasi ilkelerini reddetmeyi gerektirir. Bunlar asla İslam ile bağdasmaz, bağdastirilamaz.

Rejimin korunması ve menfaati için Diyanet'in kullanılması:

Laik devlet, İslam'ı istismar etmek, toplumun inancını kontrol edebilmek ve böylece kendini korumak için Diyanet kurumunu teşkil etmiştir. Örneğin,Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 136. Maddesinde şu ifadeler yer almaktadır: “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.” Bu yasadaki asıl maksat, İlahi hükümleri reddederek, laik rejimin politikaları doğrultusunda bir din anlayışı üretmek ve onun din adına sorgulanmasını engellemeye çalışmaktır. Diyanet’in bu tutumu İslam’ın gerçek manasını, tevhidi duruşunu perdelemekte olup batıl sistemin koruyuculuğunu yapmaktadır. Diyanet laik rejimin en büyük güvenlik kurumudur. Şöyle ki: Camiilerde halkın belirlediği imamlar görev yapsa, İslam'ın özü olan tevhidi anlatsa, "laik rejim İslam'ın yapısına zıttır ve batıldır" fetvalarıyla halkı bilinçlendirse, rejimi koruyabilecek hiçbir güç, bilinçli halkın karşısında durması mümkün olamaz.

Bunun için Diyanet tarafından camiilere görevliler atanır ve özenle rejime karşı çıkmayacak, sadakat gösterecek bir çerçeve çizilir onlara ve Atatürk İnkılap ve İlkelerine, Türk Milliyetçiliğine sadakat yemini ettirilmeleri her şeyin iç yüzünü daha da ortaya dökmektedir. Yemin metni ise aynen şöyle: "Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına, Atatürk İnkılap ve İlkelerine, Anayasa'da ifadesi bulunan Türk Milliyetçiliğine sadakatla bağlı kalacağıma; Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını milletin hizmetinde olarak tarafsız ve eşitlik ilkelerine bağlı kalarak uygulayacağıma; Türk Milletinin milli, ahlaki insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyip, koruyup, bunları geliştirmek için çalışacağıma; insan haklarına ve Anayasanın temel ilkelerine dayanan milli, demokratik, laik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarımı bilerek, bunları davranış halinde göstereceğime namusum ve şerefim üzerine yemin ederim." Böylesi bir ifade tamamıyla İslam'ın özüne, tevhide sırt dönmektir ve akidevi yapısını inkar etmektir.

Diyanet laiklik ilkesi doğrultusunda değil İslami doğrultuda hareket edebilseydi ve laik rejimin tüm siyası görüşüne ve düşüncelerine müdahale edebilen bir yapı olsaydı meşru olabilirdi. Bunun için Diyanet'in rejime verdiği hizmetten ve hakkın üzerini örttüğü için İslami açıdan hiçbir meşruyeti yoktur.

Diyanet'in asıl maksadı toplumun inancını kontrol altında tutmak ve laikliğin güvenliğini sağlamaktır. Bazı cematler, vakıflar, dernekler de bu yapıya çekilmektedir. Cematlere toplum içerisinde izin verilmesi hem oy potansiyeli olmaları hem toplumun ahlak sevisesini kontrol altında tutmasıdır.  Mesela: Yüce Allah'tan bahsedilir ama O'unun hükümran olduğundan bahsedilmez. Zina haramdır denir ama devletin fuhuşhabe işletmesi eleştirilmez. Faiz haramdır denir ama devletin faizden gelir elde etmesi eleştirilmez. Loto toto, milli piyango haramdır denir ama devlet bundan gelir elde etmesi eleştirilmez. Liseli, üniversiteli gençlerin ahlaksızlığını eleştirir ama bunların sebebi devletin eğitimidir, medyanın ifsadıdır gerçeği dile getirilmez.

Cami görevlileri, cemate laik rejım sizleri harama, Allah'a karşı isyana, küfre, şirke sürüklüyor demez.  Çünkü onun hizmeti bu değildir. Ona çizilen misyon, Allah'ı camiide tutmak ve laik rejimin koruyuculuğunu yapmaktır. Yıl 2013. O dönem de Başbakan Yardımcılığı yapan Bekir Bozdağ,  Diyanet hakkında şöyle bir ifade kullandı: ''Diyanet İşleri Başkanlığı, görevini yaparken anayasa ve kanunlara uygun hareket ediyor.''

Geçmişte dini kılıçlarla bölüp parçaladılar, günümüzde ise bunu fetvalarla yapılıyor. Bizler mezhepçi, partici, vakıfçı, dernekçi, gurupçu olamayız. Bizleri ayrılığa düşüren, Allah'tan uzaklaştıran her unsuru sorgulamalıyız. Mutlak belirleyici İslam'dır. Allah'ın hükmü üzerine hüküm olmaz. Rasulullah (s) de bu bu doğrultuda bizlere ve gelecek kuşaklara örnek olmuştur. 

İlkelerimizi Allah'a ve Rasulune dayandırmalıyız. Müslümanlar olarak kendi değerlerimiz ve ilkelerimiz doğrultusunda hareket etmeliyiz. Böyle yaparsak hiçbir batıl sistem bizleri şaşırtamaz, aldatamaz ve Allah'tan uzaklaştıramaz.

Müslüman yaptığı her hizmeti iyi düşünerek yapmalıdır. Bizlere, Allah'a ve Rasulüne itaat etmek düşer. Rasulullah (s) kendisine gelen vahiy doğrultusunda hareket etmesiyle insanlığa örnek olmuştur. Onun yaşantısını örnek almayanlar, ya Onu anlamamış veya Onun örnekliğini yansıtacak imana sahip değildir. Kur'an iman sahiplerine şöyle hitap etmekte: 

"Ey iman edenler! Allah'a ve Rasulune itaat edin. Amellerinizi boşa çıkarmayın."  Muhammed/33

"Ey insanlar! Size Rabbinizden kesin bir delil geldi. Size apaçık bir nur olan Kur’an’ı indirdik. Allah’a iman edip ona sarılanları o, kendi rahmetine ve ihsanına alacak ve onları doğru yola sevk edecektir." Nisa/174-175

"Ey iman edenler! Allah’ın ve Rasulun önüne geçmeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir." Hucurat/1

"Ey iman edenler! Eğer Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız o size iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış verir ve sizin kötülüklerinizi örter, sizi bağışlar. Allah büyük lütuf sahibidir." Enfal/29

"Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa öylece sakının ve siz ancak müslümanlar olarak ölün." Al-i İmran/102

Rasulullah'a (s) niye uyarız? Çünkü O, Allah’ın elçisidir. Yani Allah’ın mesajını insanlığa ulaştıran kişidir. Elçinin mesajı, Allah’ın gönderdiği mesajdır, yani vahiydir. O, mesajı en güzel şekilde hayatında pratiğe aktarmış ve bu pratikle bize örnek olmuştur. 

Yüce Allah, Adem (a.s.)'dan, Muhammed (a.s.)'a kadar, elçilik yoluyla insan ile irtibat kurmuştur. Elçilere itaatin, Allah'a itaat olacağını Kur'an bizlere bildirmektedir. Kuran’a iman eden her Müslüman, Rasulullah'a itaatin gerekliliğini bilir. Kur'an’ın takipçisi olan Müslümanlar dinde otoriterlik kurmaz.  Dinin takipçileri örnek olur, örnek Kur'ani şahsiyetler yetiştirir. 

Din adına fetva verenler, din adına topluma yönlendirenler ve din adına birilerinin ardından gidenler, kendilerini muhasebeye çekmelidirler. Verilen fetvalar, uyulan, uydurulan yollar, kimleri razı ediyor, elbette düşünmek gerekiyor.

Kur'an'ın ve Rasulün takipçileri, toplumsal örgütlenmeyi sağlamalıdır. Toplumların dönüşümleri cemaatleşmekle olur. Cemaatleşme olmaksızın büyük işler başarılamaz. Aksi halde toplum batılın etrafında örgütlenerek, meşru olmayan yollarda hüsrana sürüklenecektir ve bunda her birimizin payı olmuştur, olacaktır.

"Ey iman edenler! Allah'tan korkup sakının. Herkes yarın için neyi takdim edip gönderdiğine baksın. Allah'tan korkup sakının. Hiç şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdar olandır." Haşr/18