İslam BAŞARAN

19 Kasım 2013

ASGARİ ÜCRET/TAM KÖLELİK

Geçmişten günümüze kadar yoksulluktan zulüm gören nice topluluklar olmuş, olmaya da devam etmekte. İnsanlar yoksulluğa mahkum edilerek karın tokluğuna çalıştırılmış, köleliğe terk edilmiş, nice mazlum acı çekmiş, perişan olmuş, haklarından mahrum bırakılmıştır. Günümüz Karunları ve firavuni düzenler işbirliği içerisinde toplumu, insanları en ağır şartlarda çalıştırarak köleleştirip sömürmeye devam etmekte.
 
Geçmişte nice yönetimler toplumu köleleştirerek insanları kendilerine itaat ettirmeyi başarmışlardır. Kölelik sistemi üzerinde saltanat kurarak toplumun kan emicileri olmuşlardır. Saltanatları uğruna nice insanlar zülme maruz kalmıştır.
 
Bugünkü iş ve işçi düzeni de geçmişte olduğu gibi "asgari ücret" karşılığında "tam köleliği" devam ettirmektedir. Günümüz Karunları ve Firavuni rejim üç beş gram peynir, zeytin, birbuçuk ekmek hesabından asgari ücrete yılın ilk altı ayına % 4.1, ikinci altı ayına % 4.4, çalışan kölelere zam yaptı. Kölelikten emekli olana ise yılın ilk altıncı ayında  % 2.85, ikinci altı ayda ise % 2.36 zam yaparak asgari ücrete simit fiyatında, sirke tadında zam yapmış oldu.
 
Bu zamlarla birlikte maaşlar 800 ile 900 yüz lira civarında olmuş oldu. Bir aile bu maaş ile nasıl geçinir diye sorgularken, cevabı gayet açık olsa gerek. Karunlar ve firavuni düzen, ailede çalışmayan kalmasın mantığı sürdürerek insanların tüm sosyal yaşantılarını çalarak, kendi hayatlarına, yaşantılarına katarak saltanat sürüyorlar.
 
Toplumu, insanları geçimsizliğe, açlığa mahkum ederek köleliğe razı ediyorlar. Bu ise bir köleyi zincirlemekten daha kötü bir durumdur. Zincirlenmiş bir köle zinciri görür ve kırınca kaçabilirim düşüncesi taşır. Yoksulluk, açlık, geçimsizlik korkusu kırılamaz bir zincir hali alıyor.
 
Günümüz şartlarında asgari ücret 3 bin lira olmalıdır. Temel gıda ve temel ihtiyaçlardan tüketim KDV'leri kaldırılmalıdır. İnsanların geçimlerini kolaylaştırmak hakkın gereğidir. Toplumun, insanların emeklerini sömürücü değil, koruyucu olmayı yüce Rabbimiz emretmektedir.
 
Geçmişten günümüze kadar her zaman insanların haklarından çok bahsedilmiştir. Bu  kötü bir şey değil aksine güzel bir şey. Ancak zalimler insan hakları denilince önce kendi hakları, menfaatleri doğrultusunda  hareket ettikleri için mazlumların haklarına hiç sıra gelmemiştir. Mazlumlar, zalimler tarafından ne verilmişse onu hak sanmış, ezilmiş, hor görülmüş, dışlanmış, sömürülmüş olarak yaşadı ve yaşıyor.
 
Peygamberler, Allemlerin Rabbi olan yüce Allah tarafından haksızlığa, adaletsizliğe karşı tevhid ve adalet mücadelesi için gönderilmiştir. Allah’ın Peygamberi sömürücü kavme şöyle seslendi: "Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. İnsanların eşyalarını (mallarını ve haklarını) eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın." (Hud/85)
 
İslam’ın korunmasını istediği beş husus: Din, Mal, Can, Akıl ve Nesil emniyeti kişi ve toplum hayatının temelidir. İnsan hakları denilen mefhum bu beş madde etrafında toplanmalıdır. İnsan doğuştan ve sonradan kazanılmış birtakım haklara sahiptir. Ona bu hakları vermemek zulümdür. Yüce Allah’ın adaletiyle adaleti sağlamamak, zulümdür.
 
Kainatın sahibi yüce Allah, insanoğluna şöyle öğretti: Göğü yükseltti ve mizanı (adaleti) koydu. Tartıda taşkınlık edip dengeyi (adaleti) bozmayın.Tartıyı adâletle yapın, terazide eksiklik (haksızlık) yapmayın. (Rahman/7,8,9)