İslam BAŞARAN
NEBEVİ METODA TÂBİ OLMA ZORUNLULUĞUMUZ
Kur’an’da peygamberlerin kıssalarına baktığımızda, cahiliye toplumuyla nasıl mücadele ettiklerini görmekteyiz. Onların yaşadığı hayatın örnekliği içerisinde günümüz cahiliye toplumuyla nasıl mücadele etmemiz gerektiğini, yegâne kurtuluşun yolunun nebevi metodda olduğunu bilmeliyiz.
İslam davasının cahiliyeyle mücadele metodu vahye ve peygamberlerin örnekliğine dayanır. Bizler de bu metodu günümüzde uygularsak peygamberlerin örnekliğini hayata yansıtmış olur, Rabbimizin dünya ve ahirette vaat ettiği başarıya ulaşırız.
Kur’an’da Hz. Musa (s)’ın hayatına baktığımızda cahiliye topluluğuyla nasıl mücadele ettiğini açıkça görmekteyiz. Hz. Musa (s), yaşadığı hayat ve mücadelesi ile Hz. Muhammed'e (s) ve bizlere örnek olmuştur.
Rabbimiz Hz. Musa (s) hakkında Müslümanlara Kitabında şöyle bildiriyor: "Musa dedi ki: Ey kavmim, eğer siz Allah'a iman edip Müslüman olmuşsanız artık yalnızca O'na tevekkül edin. Dediler ki: "Biz Allah'a tevekkül ettik; Rabbimiz, bizi zulmeden bir kavim için bir fitne (imtihan konusu) kılma. Ve bizi, kâfirler topluluğundan rahmetinle kurtar. Musa ve kardeşine (şöyle) vahyettik: Mısır'da kavminiz için evler hazırlayın, evlerinizi namaz kılınan (kıbleye dönük) yerler yapın ve namazı dosdoğru kılın. Mü'minleri de müjdele.’’ Yunus/84.85.86.87
Hz. Musa (s) kavmindeki Müslümanlardan yalnızca Yüce Allah’a tevekkül etmelerini istedi. Onlar da Allah’a tevekkül ettiklerini bildirerek Allah’tan mağfiret dilediler. Rabbimiz, Hz. Musa ve kardeşinden kavimleri içerisinde evler hazırlamalarını, evleri mescit edinmelerini ve yegâne kurtuluş için müjdeleşmelerini istedi.
Allah’ın imanlı kitlelere bildirdiği bu tecrübeler sadece Hz. Musa (s)’ın yaşadığı tarihsel dönemle sınırlı değildir. Bütün tevhid mücadelesi tarihinde, tüm peygamberlerin mücadelelerinde aynı menhec (yol) üzerinde olduklarını görürüz.
Yüce Allah’ın son peygamberi Hz. Muhammed (s)’e Hz. Musa (s) kıssası bildirildiğinde, risaletin ilk yıllarındaydı ve peşpeşe vahyin gelmesiyle açıkça anlaşılıyordu ki, İslam daveti ve bu davetin oluşturduğu dava, basit bir dava değildi. Yüce Allah son peygambere Hz. Musa kıssasını bildirerek, Hz. Musa (s)’dan istemiş olduğunu son peygamberinden de istemiş oluyordu. Bunun üzerine Resulullah (s), Erkam’ın evini seçerek Daru’l-Erkam’ı kurdu ve İslam davetinin merkezi haline dönüştürdü. Resulullah (s), mü'minleri, toplumun cahili işleyişinden ayrıştırarak ilahi dava için yetiştiriyordu.
Böylesi büyük bir dava için toplumdan ayrışmak, davayı benimsemek için gerekliydi, aksi halde nasıl başarıya ulaşılabilinilirdi ki? Yüce Allah, mü'minlere başarıyı, sadece inanç alanında değil, yaşantıda da küfür milletinden ayrımı gerçekleşmedikçe vermemiştir. Yaşantıdaki ayrılık ise, elbette ki zorunlu olarak toplumsal örgütlenmede de ayrışmayı gerektirmektedir.
Müslümanların cahiliye topluluğundan inançta ve yaşantıda ayrılarak, Allah’a ve Resülüne tabi olması gerekiyor. İslam davası mensuplarının davanın geleceği için Allah ve Resulünü takip etmeleri zorunludur. Mü'minler evlerini Durul Erkam’a dönüştürülmeli, Kur’an eğitimi vererek dava bilinci kazanmalı, kazandırmalıyız. Davanın amacını böylelikle kuşanabilir, kuşatabiliriz. Vahyin insan hayatını inşa etmesi için, Müslümanların bu çalışmalara katılmaları, desteklemeleri, davanın ve imanın gereğidir.
Vakıfları, dernekleri mescid gibi kullanmalı, halka açık tebliğ merkezi olarak görmeliyiz. Salt İslami çalışmaların merkezi olarak görmemeliyiz. Topluma/halka ulaşmak maksatlı olarak değerlendirmeliyiz. Her vakfın, derneğin ev çalışmaları muhakkak olması gerekir. Davanın asıl merkezi evler olmalıdır. Kendimizi, İslami hareket metodu üzerinde tutmalıyız, böylece Resulullahın sünnetini de terk etmemiş oluruz.
Bugün Kur’an’ın muhatapları ve imtihan edilen topluluk olduğumuzu unutmayalım. Kur’an davetçilerine sorumluluk daha çok düşmektedir. Nebevi metodu bugüne taşımak zorundayız. Unutulmasın ki İslam davasının yolunu yalnızca Yüce Allah belirler. Kula düşen görev sorumluluğunu yerine getirmektir.