İslam BAŞARAN
KULLUK FITRAT ÜZERE YAŞAMAKTIR
Kainatta Allah'ın nizamı (sistemi) hakimdir. Yaratılmış bütün varlık alemi bir fıtrat üzere yaratılmış ve alemlerin Rabbi olan yüce Allah'ın nizamı varlıkları kuşatmıştır. Gözle görülen, görülmeyen tüm varlık alemi Allah'ın belirlediği bir nizam üzerindedir. Her varlık yaratıcısının şahidi olup O'nu tasdik eder.
İnsanın, yaratılışının özüne tevhid inancına ulaşabilmesi için önce fıtratın sesine kulak vermesi gerekir. Alemleri yaratan Rabbimiz insanın fıtratından şöyle söz aldı; "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" İnsan, "evet" sen bizim Rabb'imizsin dedi. Her yaratılmış varlık, yaratılıştan ötürü Yaratıcısına bağlı olarak var olur.
Her insan İslam'ı kabul edebilecek ve dıştan bir tesire maruz kalmadığı takdirde, adeta kendiliğinden İslam'ı bulacak bir fıtrata sahiptir. Fıtrat İslam'ı kabule yatkındır. İslam, hem ruhî hem fizikî bakımdan yaratılıştan gelen temel özellikleri ifade eder. İlk yaratılış, insanın insan oluşu tabiatı fıtri olarak İslam'dır.
İnsanlık için en uygun din İslam'dır. Çünkü o tabii, aslî ve fıtrîdir. Çünkü o, insanın Yaratıcısı tarafından belirlenmiş dindir/hayat nizamıdır.
Kainattaki mükemmel sistem bize Allah'ın rububiyetini göstermektedir.
Allah'ın fıtratı konuşturması hakiki ya da sembolik olabilir. Bu konu gayb ile İnsanlık için en uygun din ile ilgili olduğu için tartışma yerine, insanın fıtratı ile doğruyu bulabilme kabiliyeti üzerinde durulmalı ve değerlendirme yapılmalıdır.
Rasulullah (sav) her insanın fıtrat üzerine doğduğunu, fakat etrafındaki dini ve kültürel yapının onu değiştirdiğini ifade etmektedir. O halde, buluğdan önce ölen çocukların fıtrat üzere öldükleri ve cennetlik oldukları anlaşılmaktadır ki tercih edilen görüş de budur, doğrusunu Allah bilir.
Allah'ın insanlık neslini zerrelere ayırıp onlara hitap etmesi tenasüh inancını çürütür. Çünkü Allah insanlara farklı bir program ve ruh verip fertleri ayrı ayrı değerlendirmiştir. Her insan kendi bedeni ve ruhuyla yaptıklarından sorumludur ve fıtrî arayış içerisinde olmalıdır. İnsan fıtratına yöneldikten sonra dış etkenlerden koruna bilmesi için kendini ilahi kitabımız Kur'an ile de beslemesi gerekir ki tekrardan bozulmasın. Kulluk, yaratılıştan, fıtratın da gereği olarak Allah'a kul olmaktır.Fıtratı bozan unsur şirktir. Şirk, kelime manası olarak “ortaklık” demektir. Şirk terimi, Türkçe Kur'an meallerinde, yer yer Allah’a “eş koşmak”, “ortak koşmak” olarak da tercüme edilmektedir. Allah'a ait özellikleri Allah'ın dışındaki kimselerde görmek anlamlarına da gelmektedir. Örneğin; Demokrasi, laiklik, bir kimseyi hüküm sahibi tanıma, bir kimseyi Allah dostu olarak görüp onun yüzü hürmetine dua etmek, bu kimse peygamber dahi olsa da şirktir. Halis bir niyet üzerinde olsa da şirktir. Allah'ı yüceltir gibi bir kimseyi yüceltmek, kutsal kılmak, hüküm sahibi kılmak şirk sınıfındadır. Kulluk, ibadet, dua, hüküm Allah'a yönelik olmalıdır. Bu davranış tevhidin gereğidir. Tevhid her konuda yalnızca Allah'a yönelmektir.
Şirk, geçmişte yaşamış toplulukların özelliği değil her dönemde görülebilecek unsurdur.
Kur'an’ın temel mesajı ise; Allah’tan başka ilah olmadığı ve O'na asla şirk koşmamaktır. Bu mesaj, Kur'an’da La ilahe illallah'ın hükmü ile haber verilir. Konu Kur'an'ın kıssalarında önemle tekrarlanır ve imanın şartı olarak vurgulanır. İnsanlar bu konuda derinlemesine düşünsünler diye pekçok farklı şekilde geçmiş kavimler üzerinden vurgulanmaktadır. Örneğin Lokman (as)'ın oğluna şöyle nasihat ettiğini öğreniyoruz:
"Ey oğlum, Allah’a şirk koşma. Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür." Lokman/13
Şirkin bu derece önemli bir konu olmasının bir diğer sebebi ise insanın fıtratını bozması ve insanın ahirette hüsrana uğramasına neden olmasıdır. Bu gerçek Kur'an’da şöyle bildirilmektedir:"Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki): Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın." Zümer/65
"Hiç şüphesiz, Allah, Kendisi’ne şirk koşanları bağışlamaz. Bunun dışında kalanlar ise, (onlardan) dilediğini bağışlar. Kim Allah’a şirk koşarsa elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır." Nisa/116Bir kimse şirke düştüğünde doğru yolu bulamaz ve fıtratına uygun bir hayat sürdüremez ve o kimse ahirette hüsrana uğrayanlardan olur. Fıtrata en uygun hayat, tevhid inancında mevcuttur. Kur'an, konu ile ilgili insana şöyle hitap etmekte:
"Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler." Rum/30Seyyid Kutup konu ile ilgili şöyle der: "İnsan fıtratının ilk bağı, akide bağıdır. Her şeyden önce, akide bağı oluşturulmadıktan sonra insanın fıtratında bir ahlaka, bir eğitime, sosyal bir inkılaba yol açmak mümkün olamaz."
İnsanın Allah'ın rızasına ulaşabilmesi, İslam'ın temel esaslarına yönelmesi ile mümkündür. Dinin esasları tamamıyla fıtrat ile uyumludur. Toplumdaki dini uyumsuzluk, bâtıl inançlardan ve dinin yanlış yorumlanmasından kaynaklanmaktadır. Doğru din anlayışı tevhide dayalı olandır ki, onun temelinde Kur'an, örnekliğinde Resulullah (sav) vardır.Resulullah (sav)'ın yaşadığı hayatın fıtri olarak da bir örnek/model olduğunu görmeliyiz. İnsanın fıtri kanunları değişmemiştir. ilk insan ile bizlerin yaratılışı aynıdır ve Allah'ın yaratmasında bir değişiklik olmamıştır. Fıtratlarını korumaya çalışan insanlar, İlahi ölçüler ile düzenlenmiş hayat nizama ihtiyaç duyarlar. İlahi nizam ancak tevhid üzere mümkündür. Bir kimse üzerinde bulunduğu beşeri bâtıl değerleri tevhid inancı ile değiştimediği müddetçe, Allah o kimseyi değiştirmez ve o kimse fıtratına uygun yaşayamaz. Kişinin fıtratına uygun yaşayabilmesi için öncelikli olarak değişime kendi hayatından başlamalıdır.
İslam, fıtrat olarak Allah'a teslim olmaktır ve insanın dünya hayatını belirleyen sistemdir ve İslam dinini nizam edinmek yaratılışın bir gereğidir.