İslam BAŞARAN

14 Ocak 2014

AHİRETE İMAN VE DAVA BİLİNCİ

Ahiret, dünya hayatının karşılığının görüleceği asıl hayatın adıdır. Ahirete iman etmek, onu ciddiye almayı, ona hazırlanmayı gerektirir ve bu dünya hayatının temel hedefidir. İslam'a göre hayat ölümle bitmiyor, ebedi bir hayata açılan bir kapı vasfı taşıyor. Dünya hayatı bizlere ahireti kazanmamız için bir imtihan salonu olarak gösterilmiştir. Dünya hayatında bir dava eri ahiret şuurunu diri tutmalıdır. Aksi halde inandığı dava yolunda sebatkar olmama tehlikesi taşır. Bunun için neye, niçin iman ettiğimizi çok iyi idrak etmeliyiz. Çünkü İslam davası zorluklarla doludur ve insan en başta kendine, nefsine söz geçirebilmelidir. Konumunu iyi anlamalıdır.
 
İman, insana kendi gerçeğini ve yeryüzündeki konumunu gösterir ve inandığı şeyin gücünü verir, iman eden insan hakkında başkasına güven verir. İman, pasif bir teslimiyet değil aktif bir eylem kaynağıdır. İman eden bir insan tek taraflı olarak Allah’a teslim olur. Yerinde duran bir insan değildir, aksine o imanın gereği olan en güzel davranışları yaşayan aktif bir insandır. İmanın gerçeği mutlak tasdiktir. İman eden kişi önce Yüce Allah’ın hükmünü kalben tasdik eder ve onla hayatını güzelleştirir. Bir Müslüman imanıyla Allah’a söz vermiş olur. Dini (hayatı) Allah için olur ve onun emri altında yaşar. İman ettikten sonra onun hayatı kendi hevasından kopmuştur. Rabbimiz Kitabı Furkan’da batıldan sıyrılmış insanlar için şu ifadeyi kullanır: 
 
"Hiç şüphesiz Allah, mü'minlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an’da O'nun üzerine gerçek olan bir vaadidir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur." Tevbe/111
 
Yücem Allah dünya hayatını ve vermiş olduğu canı insandan cennet vaadi karşılığında satın almıştır. Artık onun hayatı ona ait değildir. Kim bu alış verişi kabul ederse kendisini Allah’a teslim kılmış olur. Artık o emir kuludur dünya hayatında seçimini yapmıştır. Artık ölüm ona gelinceye kadar hakkın şahitliğini dünya hayatına yansıtır. Bir diğer ayette yine şu ifade geçer: 
 
"De ki: "Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir." Enam/162
 
Bunların hepsi İslam davası için gereklidir. Unutmayalım ki İslam davası Allah’ın davasıdır. Bu dava doğudan batıya tüm insanlığa hitap etmektedir. Bir insan din olarak İslamı seçmişse cemaat olmak ve cemaatle hareket etmek zorundadır, zira bu dava fert olarak değil cemaat olarak başarıya ulaşır. Bir dava eri neden, niçin bir araya gelindiğini de çok iyi bilmelidir.
 
Kur'an hükümleri yerine getirildiğinde neler olabileceği asr ı saadetle kanıtlanmıştır. Günümüzün dava erleri de her daim ahiret bilinciyle hareket etmelidirler.
 
İslam davetçilerinin Kur'an’ı çok iyi anlamaları zorunludur. Bu, kuşağımızın ve her kuşak davetçilerinin bir görevidir. Kur'an’ın buyrukları, tarihin belirli bir dönemine mahsus olmayıp tüm kuşakları ve tüm davetçileri kapsamına almaktadır. Onun davetçilere sunduğu metot bir zaman ve mekânla kayıtlı değildir. Bu bakımdan Kur'an’ın belirlediği yol işaretlerine tabi olmak zorundayız.
 
Yüce Allah’ın,  Rasulullah’ı (s) nasıl yetiştirdiğini, nasıl yönlendirdiğini çok iyi anlamalıyız. Bir davetçinin Kur'an’ın eğitim metodunu takip etmesi zorunludur. Kur'an’a nüzul sırasına göre bakıldığında ancak bu metot karşımıza çıkar. Alak suresinin ilk ayetinde "yaratan rabbinin adıyla oku". Yaratan ve yarattıktan sonra da hükmeden rabbinin adıyla oku emrini vermiştir. Müzzemmil suresi: "Ey örtüsüne bürünen, geceleyin kalk ve Kuran’ı belli bir tertil üzere oku, artık sen ağır bir sorumluluk sahibisin, davana hazırlan" der. Müddesir suresi: "Artık kalk ve toplumu uyar" der.  Bir İslam davetçisi bu metodu takip etmekle sünnetullaha da uymuş olur. Davetçi Allah’ın davetçisidir. İslam davetinin başarıya ulaşması için bu metot zorunludur.
 
İslam davası şehitlerinden Seyyid Kutub mahkeme konuşmasında davetçilere, idama giderken adeta İslam dinin nasıl bir din olduğunu ve bu dava insanlardan neleri alıp, neleri kazandırdığını tebliğ etmiştir.
 
Şehit Seyyid Kutub’un mahkeme konuşmasın da şu ifadeler yer almıştır:
 
"Kim bu davetin yoluna girmek isterse bilsin ki bu davet onu makama götürmez. Nefsini alıştırsın ki bu davet onu yeryüzündeki bir mevkiye götürmez. Şayet bir mevkiye götürecekse!  Götürecek mevki Allah’ın yanında ki mevkidir. Kim bu davetin yoluna girmek isterse bilsin ki bakanlık ondan gitti, imaret ondan gitti, mal para ondan gitti, dünyalık bir mevki ondan gitti. Ona bunlardan daha değerli olan kaldı. Ona celal ve ikram sahibi Rabbinin rızası kaldı. Ey Peygamber biz sana ağır bir söz indireceğiz (Müzemmil-5) Hiç kuşku yok ki bu davetin yolu çok zor. Bu davetin yolu çiçeklerle güllerle döşenmiş değil. Şüphesiz bu yol cesetlerle dolu. Hayır! Şüphesiz bu yol cesetlerle ve kafataslarıyla dolu. Bu yol kanlarla süslenmiş. Güllerle ve fesleğenlerle süslenmiş değil. Hiç kuşku yok ki bu davetin yolu zor. İşte bu düşünmemiz ve mütalaa etmemiz gereken ikinci mana. Hicret-i Şerife’nin son ufkuna erişmemiz için uğraşmalıyız. Ebediyen onu tek başına makama götürmez. Mevkiye götürmez. Asla ve kata onu tek başına bu yeryüzünde liderliğe götürmez. Ancak o ağır bir söz yüklenecek. Ağır bir mücadeleye katlanacak. Ağır bir yoldan geçecek. Muhammed (s)‘in nefsini hazırladığı şeye bizimde hazırlamamız için. Ki böylece onun (sav) hicretini kutlamaya layık kimselerden olabilelim. Peygamber (s) cihad da ümmetine örnektir. Bu sebepledir ki Peygamber (s) kavminin helakı için dua etmeyi seçmemiştir. Allahın kendisine bir anda verebileceği bir zafer için de dua etmeyi tercih etmemiştir. Ancak cihad yolunu seçti. Çünkü O (s)  o gün kolay basit bir zafer kazansa idi Onun (sav) ümmetine ondan sonraki nesillere kim böyle kolay zafer verecekti."
 
Allah’ın dinine davet hiç şüphesiz zor ve meşakkatli bir iştir. İslam daveti üzerinde zorlukların üstesinden gelinilmesi için bir müslümanın muhakkak tevhidi akidesi çok sağlam olmalıdır.
 
Bir insanın dünya hayatında neler yapabileceği yaratılış olarak fıtratına işlenmiştir. Böylece Yüce Yaratıcı yarattıklarını hükmü altına almıştır. Bir kimse Yüce Allah'a boyun eğip kurtuluş aradığı zaman, kaybedeceği bir şeyin olmadığını anladığı zaman, evinden, malından, canından Allah için fedakarlıkn gösterip arındığı zaman onun önünde artık bir engel kalmamıştır. Çünkü o bilir ki bu dünyadaki tüm "kayıpları" ahiret yurdu için kazançtır.