Ahmet ÖRS

23 Şubat 2010

AFGAN BUMERANGI

Emperyalizmin yeni şefi Obama, büyük umutlar pompalayarak sahneye çıktı. Henüz hiçbir şey yapmadan Nobel barış ödülünü sadece uyandırdığı “iyimserlik” nedeniyle aldı.

Obama’nın uyandırdığı iyimserliğin yoksul Afgan köylülerinin umutları kalmamış binlercesine atılan bombalar olarak ete kemiğe büründüğünü görmüş olduk. Dünya bu acımasızlığı halihazırda susarak seyrediyor. Seyrettikleri de söylenemez aslında, ilgilenmiyorlar bile. Her gün Afganistan’da yüzlerce insan ölmüş kimin umurunda! Afganlı dediğin adam ölmeyi bilmeli zaten! Madem ölmek istemiyor neden Afganlı olmuş! Onların kaçınılmaz kaderi budur! Bu kader bazen Rus, bazen de NATO eliyle icra olunur!

Türkiye’deki açılım politikalarını “analar artık ağlamasın” söylemi üzerine oturtan Ak Parti hükümeti de NATO operasyonlarının bir şekilde ortağı olarak büyük bir vebal altındadır. Obama’nın yakın ilgisine mazhar olan hükümetin bir cinayet şebekesi olarak çalışan NATO’yla beraber Afganistan’da bulunması affedilemez bir suçtur! “Türk ve Kürt analar ağlamasın ama Afganlı anaların ağlamasında bir beis yoktur!” bilinçaltı kabulü, hükümet ve NATO politikalarının mündemiç inancı olsa gerektir!

“Taliban’la savaş bahanesi altında…” diye başlayan bir cümle kurmayı bile meseleyi izah sadedinde utanç verici olarak kabul etmeliyiz. Taliban’la neden savaşıldığı ile ilgili neler söylenebilir ki? Egemenlerin korkunç varlıklara sürekli ihtiyaç duyarak onlar üzerinden siyasetlerini sürdürme arzularının son örneği olarak görebiliriz Taliban’ı. Mesele budur ve Türkiye, NATO’nun kanlı politikalarının ortağı olarak bölgededir.

Barış çalışmalarının/niyetlerinin popülaritesi karlı dağları aşıp da Afganistan’a kadar ulaşamamış görünüyor. Ahmet Davutoğlu’nun “Yeni Osmanlı” konseptinde Afgan köylülerine yer yok anlaşılan! Onlar çoktan büyük ortak Amerika’nın insafına terk edilmiş.

Irak işgalinin ilk döneminde kamuoyunda gösterilen tepkilerle, süreç ilerledikçe gösterilen tepkilere bakıldığında Afganistan’da da aynı “alışılmışlık”ın acı tablosuyla karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz. Bu son derece kahredici bir durumdur. İslami çevreler de bu konuda herhangi bir refleks göstermiyor. Filistin konvoyları Afganistan taraflarına yönlendirilmiyor. Hükümeti arkalamanın rahatlığı ile İsrail’e atıp tutmalar artıyor ama hükümetin de içinde yer aldığı NATOculara karşı ciddi bir dalga oluşmuyor.

El-Kaide korkusu batılıların bütün sağduyu melekelerini alt üst etmiş olmalı ki deli gibi dağları taşları bombalıyorlar ve anlaşılan o ki Taliban karşısında başarılı olamıyorlar. Gelen haberler kendileri için hiç de iç açıcı değil. Gizli görüşmelerle Karzai hükümeti ile Taliban’ın arasını bulmaya çalışıyorlar. Ama sonları kaçınılmaz: Katlettikleri sayısız insan ve kuruttukları Afganistan toprağı ile insanlığın vicdanında baş başa kalacaklar ve tarih onları katliamlarıyla lanetleyerek anacak.

Hükümet, eğer BM ve NATO nezdinde bir itibarı varsa, hemen harekete geçmek ve süreci durdurmaya çalışmak zorundadır. Aksi takdirde yükleneceği vebal her geçen gün daha da ağırlaşacaktır. Kendi ülkesinde barış nutukları atarken bunu NATO’yla el ele Afganistan’da dolaşırken unutmak tam anlamıyla bir çifte standarttır. Başka memleketlere bomba ve gözyaşı götürmek bumeranga davetiye çıkarmaktır: Hem burada, hem de ahirette!