Ahmet ÖRS

09 Aralık 2008

ALEVİ TOPLUMUNUN TALEPLERİ VE SAMİMİYET

Alevi toplumunun hakları meselesi Türkiye’de siyasetin başat konularından biridir. Siyasi partilerin oy kaygılarından ideolojik hareketlerin Alevi halkını toplumsal taban olarak değerlendirmelerine kadar geniş bir yelpazede bu mesele öne çıkmaktadır.

 

Alevilik ya da Aleviler’in durumunda eskiden beri büyük çelişkiler var. Kendilerini dışlanan, ezilen olarak gösteren Alevi söylemi çoğu zaman inandırıcılıktan uzaktır. Toplumsal kabul noktasında dini tercihler nedeniyle Sünni kitleden yana bir olumsuzlanma yaşandığını kabul edebiliriz ancak bu tamamen Alevi halkının bir tercihidir ve dolayısıyla eleştirel yaklaşımın olması kaçınılmazdır. İnançlarının benimsenmemiş olmasını herkes zaten göze almalıdır.

 

Dini tercihler bakımından kabul görmeme meselesinin şiddete dönük bir siyasal, sosyal çekişmeye vardığını söyleyemeyiz. 80 öncesi birtakım olayların vuku bulmasını ideolojik süreçlerle irtibatlandırarak açıklayabiliriz. Uzun asırlar boyunca farklı dini tercihler Anadolu’da bir çatışmaya dönüşmüş değildir.

 

Cumhuriyet kurulduktan sonra onun toplumsal taban oluşturma kaygısıyla, Osmanlı Sünni yapısında dışlanmışlık hissiyatı içerisindeki Alevi potansiyelin buluşması mecburi bir yönelimin sonucu gibidir. Aslında özellikle Balkanlardaki İslamlaşmanın Bektaşilik üzerinden gerçekleşmiş olmasıyla Osmanlı’da Aleviliğin dışlandığı iddia ya da gerçekliği karşısında ciddi bir paradoksal durum söz konusudur. Bu durumda belki de Anadolu merkezli Türkmen kökenli bir Alevi problemi üzerinde durmak mümkündür.

 

Karmaşık ilişki ağı neticesinde batılı yaşam tarzının egemen kılınmak istendiği inkılâp sürecinde doğal müttefik olarak görülmek istenen Alevi potansiyelin bugün Türkiye’deki egemen görüntüsünü göz ardı etmesini anlamak mümkün değildir. Alevilerin zorunlu din dersi ve diyanette temsil edilme ya da başka bir dinsel kuruma sahip olabilme talepleri dışında köklü bir talebi dillendirememeleri önemli bir husustur.

 

Batılı yaşam tarzını benimsemiş görünen ve geleneksel Sünni inançtan başka bir inanç ve ritüel evrenine sahip Alevilerin zorunlu din dersine itirazları elbette haklı bir itirazdır. Bu mesele artık çözülmelidir. Darbecilerin sol hareketlere karşı uyuşturucu mahiyette tasarladıkları din dersi projesinden Alevi - Sünni, İslamcı hiçbir kesim hoşnut değildir. Evet artık bu proje bozucu ya da dayatıcı, artık her ne şekilde tanımlanıyorsa, bir an önce kaldırılmalıdır.

 

Alevi halkının bütün inanç sistemlerinde olduğu gibi kendi din anlayışlarının kurumsal yapılanmalarına sahip olma haklarına kimse karşı çıkamaz. Devletin, dini ve din üzerinden halkları terbiye ısrarına son vermek gerekmektedir. İsteyen herkes özgürce kendi dini tercihlerini yapmalıdır. Nihai karar mercii Allah’tır.

 

Aleviler bugün artık önemli bir kavşaktalar. Önemli konularda önemli tercihler yapmalılar. Kendi hak ve taleplerini savunurken başka toplumsal kesimlerin, hele de din ve inanç üzerinden dillendirdikleri taleplerine kulaklarını tıkamaktan vazgeçmeliler. Aleviler artık Türkiye’deki en büyük baskı ve yasak alanı olan başörtüsü yasağına ilişkin tavır almak ve baskıcılara meydan okumak zorundalar. Aksi halde samimiyetleri her türlü şüpheye açık olacaktır.

 

Kemalist zorbalığın insan haklarını, düşünce ve inanç özgürlüğünü pervasızca yok saydığı bir vasatta Kemalizme yaslanarak siyaset yapma arzusundaki Alevi oluşumlarının özgürlük talepleri sorunlu olmaya devam edecektir. Dersim olaylarının daha açık tartışıldığı bir ortamda sistemin “Alevi ya da başkaları” ayrımının olmadığını/olamayacağını anlamış olmaları gerekiyor. Sivas olaylarını Ergenekon bağlamında değerlendiren yazımızdaki vurguların işaret ettiği gibi ideolojik sol cenahtan birilerinin ya da sistemin karanlık oyunlarının istediği doğrultuda bir Sivas bakış açısıyla da ciddi bir hesaplaşma Aleviler için zorunludur.  

 

Alevilerin ya da başka toplumsal çevrelerin haklı taleplerini görmezden gelmek insani bir yaklaşım değildir. Bunun yanında talep sahiplerinin başkaları söz konusu olduğunda rahatlıkla yasakçılıkta birleşebilmeleri ne kadar samimi ve özgürlükçü bir tutumdur?