Ahmet ÖRS

09 Haziran 2007

BİR SES OLMAK GEREKİYOR

Kitap’tan ayrı düşmek müslüman halklar için büyük felaketlere sebep oldu. Ümmet diriliğini yitirmenin bedeli içerde ve dışarıda zelil duruma düşmekten başka bir şey olmadı.

Ulus kimlik dayatmaları hemen gözümüzün önündeki ortadoğuyu ne hallere düşürdü! Asırlardır her türlü olumsuzluklara rağmen kardeş kalabilmeyi becerebilmiş halklar şimdi birbirlerine nefretle baktırılıyor.

Ulus devlet sınırlarına sıkışmak, inancın değil de üretilen muharref değerlerin dayatmalarına teslim olmak bir kurtuluş olamazdı, olmadı da. Her geçen gün daralma devam ediyor. Müslüman halkların değerlerine, tarihi birlikteliklerine aykırı ve dışardan dayatmalar onları normal olandan biraz daha uzaklaştırıyor.

Büyük bir acıyla seyrediyoruz yaşananları. Sesimiz, çağrımız istediğimiz kadar karşılık bulamıyor. Hakikatin sesi susturulmaya, karalanmaya çalışılıyor. Kitleler sahte söylemlerle yönlendiriliyor. Doğruyu söyleyenler dokuz köyden kovuluyor.

Üç yüz yıla varan batılılaşma maceramız bizi adım adım bâtılın kucağına daha bir itiyor. Birbirini anlamayan kalabalıkların yaşadığı bir coğrafya olduk en sonunda. Kardeşliklerin yerine düşmanlıktan başka bir şey getirmedi bâtıl ideolojiler, anlayışlar.

Irak’ta, bizi asla anlayamayacak yabancılar, batılılar, ümmeti mezhep çatışmalarının içine sürüklemek istiyor. Mezhebî ve etnik farklılıklar bir savaş ve düşmanlık sebebi olarak sunuluyor. Ümmetin içindeki dar kafalı kişi ve topluluklar da balıklama bu oyunların içine dalabiliyorlar.

Sünni diye kabul edilen Kürtler ve Araplar birbirlerine düşman edilirken, Araplar da Şii ve Sünni olmalarından dolayı birbirlerine düşürülüyor. Arapların Şii olanlarıyla Sünni olan Kürtler işgalcilerin yanında saf tutturulmak isteniyor. Şii olan Türkmenler de mezhebi kimlikleri göz ardı edilerek ırk ayrımı dolayısıyla yok sayılıyor. Aman Allah’ım, ne yaman çelişki, ne iğrenç bir mantık!

Bütün bunlara baktığımız zaman ümmetin ne kadar zelil bir duruma düştüğü meydana çıkıyor. Kafirler bizdeki hastalıkları ortaya çıkarıp bizi birbirimize düşman edebiliyorlar.

Müslümanlar mezhep ya da kavmî farklılıkların ümmet olma gerçeği karşısında İslam inancında herhangi bir karşılığının olmadığını yüksek bir sesle haykırmıyorlar. Tevhid anlayışından mahrum kişi ya da gruplar dünyevî arzularını ilahlaştıran önderlerinin ardında sorumsuzca fitne ateşini körükleyebiliyorlar.

Kuzey Irak etrafında yaşanan hareketlilikler bölge ülkelerinin canını daha çok yakacağa benziyor. İçerde ve dışarıda cereyan eden gelişmeler fitne ateşini alevlendirmeye müsait bir ortam hazırlıyor. Var olan ateşler harlanacak anlaşılan, olmayanlar yakılacak. Türkiye içinde kardeşliği yok edenler problemlerin dış kaynaklı olduğu zehabıyla yaraları daha da derinleştirecek adımları atmaktan kaçınmıyorlar.

Bir ses olmak gerekiyor: Barışı, tevhid ve adaleti dillendirecek bir ses; İslam’ın diriltici çağrısından başka her şeyin sahte ve fitnelere gebe olduğunu haykıracak bir ses!

Muvahhidler kendi elleriyle yapmadıkları halde karşılarında buldukları birçok sorunla yüz yüzeler. Peygamberler de başkalarının hatalarını düzeltmek için gelmişlerdi. Elbette bazı problemler bizim hatalarımızdan neşvü nema bulmuştur ancak bu yazıda üzerinde durmaya çalıştığımız sorunlar yumağında bizim çok fazla dahlimiz yoktur. Zaten müslümanların, tevhid ve adalet çağrısının tarih sahnesinden çekilmesi bu sorunları katmerleştirmiştir.

Bozulanları, inançtan tutalım da sosyal alanlara kadar ıslah etme sorumluluğumuz vardır. Yaşadığımız ülkede olsun, başka memleketlerde olsun yaşanan bütün adaletsizliklere direnmek zorundayız. Zalimlerin ve yanlışlıkların karşısında, adaletin yanında olmak mecburiyetindeyiz.

Ortadoğunun, ülkemizin, bütün müslüman halkların her türlü fitne ateşine karşı uyarılması, inançlarının vahiyle desteklenmesi gerekiyor. Sorumluluk alanlarımıza karşı duyarlılıklarımızı azami seviyeye çıkarmalıyız. Ümmet anlayışımızı törpüleyen her türlü sapmaya karşı insanları vahiyle uyarmak, Kitab’ı ve ahiret gününü hatırlatmak görevlerimizi asla ihmal etmemeliyiz.

Fitne ateşlerini körüklemek kimsenin veremeyeceği bir hesabı biriktirmektir. Şeytanı sevindirenler, Rabbimizden uzak düşecek ve ahiret günü yapayalnız ve kınanmış olarak kalacaklardır.

Son günlerde yaşanan hareketlilikler bu çerçevede değerlendirilmeli ve halklar birbirlerine düşman değil kardeş edilmelidir. Bunun da tek bir yolu vardır: Vahyî değerlerin kesin rehberliğine teslim olmak.

Bir ses olmak gerekiyor: Barışı, tevhid ve adaleti dillendirecek bir ses; İslam’ın diriltici çağrısından başka her şeyin sahte ve fitnelere gebe olduğunu haykıracak bir ses!