Sabiha ATEŞ ALPAT

28 Mart 2012

BİRBİRİNİZE HASET ETMEYİN...

Yanlış anlaşılmasın, bu tavsiye başka kimseden değil, bizzat önderimiz Allah Rasulü(s)'nden. İnsanlar arası ilişkilerde,cemaatlerde, gruplarda yaşanan bir çok sıkıntının ilacı mesabesinde olan hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:

 
“Birbirinize haset etmeyiniz. Birbirinizin aleyhinde fiyatları kızıştırarak necş yapmayınız. Birbirinize buğz etmeyiniz. Birbirinize sırt çevirip, dargın durmayınız. Birbirinizin pazarlığı bitmiş alışverişini bozmayınız. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olunuz. Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, sıkıntı anında onu kendi haline terk etmez. Ona yalan söyleyip aldatmaz. Onu küçük görmez (Üç defa göğsüne vurarak) Takva işte buradadır. Bir kimse Müslüman kardeşine hor baktı mı işte şerrin bu kadarı ona yeter. Müslüman’ın her şeyi; canı, malı, ırzı Müslüman’a haramdır." (Buhari, Edeb, 7/88; Müslim, Birr, 4/1486)
 
İnsanlar arası diyalog için ne gerekiyorsa  bu hadiste zikredilmiştir. Yegane baş öğretmenimiz Allah Rasulü(s)'nün bizlere bu hadisi şerifte emir buyurduklarını,öğrettiklerini sıralayacak olursak;
 
1- Bir birinize haset etmeyiniz...
 
Haset; çekememezlik olarak ifade edilen, bir kimsenin başka bir kimsedeki her hangi bir nimeti kıskanmasıdır. Bu, her türlü maddi ve manevi nimetin kıskanılmasını kapsar… Haset olan bir topluluk, bir aile ve ya iki arkadaş arası mutlaka bozgunculuğa, parçalanmaya mahkumdur. Bugün  gruplar arası çekişmelerin altında haset hastalığının payı olmadığını kim söyleyebilir?! 
 
Tüm sevapların erimesine  sebep olan bu duyguyla savaşmak her iman edenin vazifesidir. Zira Hz. Peygamber'den şöyle rivayet edilmiştir: "Hasetten kaçının. Çünkü ateşin odunu yaktığı gibi haset de amel defterinizdeki iyiliklerinizi yiyip bitirir." (Ebu Davud, Edeb bahsi)
 
Şeytan aleyhi lanenin rahmetten kovulmasının, Kabil’in Habil’i öldürmesinin ve yine Hz. Yusuf’un kuyuya atılmasının arkasında haset duygusu  vardır. Bu bağlamda kardeşlerimize ve kardeşliklerimize zeval gelmemesi için hasedi terk etmek zorundayız. Zira fiziken değil ama manen öldürülen kardeşler ve kardeşliklerimizdir! Dipsiz kuyulara atılan “kardeşliklerimiz” var ve bunun sebebi İlahi öğreti ile nefislerin terbiye edilmemesidir!
 
2- “Birbirinizin aleyhinde  fiyatları kızıştırarak necş yapmayınız.”
 
Ticari ahlakın iflas ettiği ve daha çok kazanma uğruna her türlü insani erdemi yok sayan bir anlayışın genel ahlak olduğu bu zamanda ilacın “Necş” yapmamak olduğunu öğreniyoruz hadisten. Alanın ve satanın birbirini aldatması yasaktır. Türlü türlü reklamlar ile tüketim hastalığını kronik hale getirdiler! Alınan birçok eşya zaruret-i asliyyenin dışında. Kaliteli diye adi malı satanlar, değerinin çok üstünde  satarak alıcının cebindeki, parayı soyanlar. Şayet alıcı ise malın değerini düşürerek kazanç yaptığını sananlar necş yapmaktadırlar…
 
3- “Birbirinize buğz etmeyiniz. Birbirinize sırt çevirip, dargın durmayınız.”
 
“Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız. İman etmedikçe de cennete giremezsiniz” diye de buyurduğu bilinmektedir önderimizin. Hep kitaplardan okumak zorunda değiliz, okuduklarımızı yaşanılır kılmak iradesini elimize vermiş Rabbimiz (c). Kardeşliklerimizi, cemaatlerimizi, vahdetimizi parçalayan en önemli unsurlardan birisi de buğz değil midir? Bazen insan düşünmeden edemiyor, şirkin yaygın olduğu bir ortamdayız. Hurafelerin, bidatlerin, fuhşun yaygınlığı hızını hiç kesmiyor! Sahi bizler kardeşlerimize, kardeşliklerimize duyduğumuz buğz kadar, tüm bu olumsuzluklara  buğz edebiliyor muyuz?! Yoksa hoşgörü gözlüğünü batıla karşı takanlardan mıyız?!
 
Kardeşliklerimize, cemaatimize duyduğumuz kızgınlığın, buğzun aynısını bunlara gösterebilsek ve ayrılabilseydik cemaatimizden ve kardeşliklerimizden uzaklaştığımız gibi(!), yanlışlar ile aramızda fersahlar oluşurdu! Duygularımıza tevhid ile yön veremeyişimizin acı sonunu bölünmüşlük olarak yaşıyoruz ne yazık ki! Birlikte rahmet vardı, bölünerek mahrum kalındığının farkına ne zaman varılabilinirse ve çıkarılırsa buğz ve öfke, haset ve kin kalplerden, esasında kardeşliklerimizin nasıl bir bulunmaz nimet olduğunun farkına varılacaktır o zaman…
 
Üç Günden fazla dargınlığın yasak olduğu dinimizde, bu hadisten yola çıkarak, arasını fersah fersah açtığımız kardeşliklerimizin arasını buluşturmak için arşınlamanın vaktidir şimdi! "Tüm İman edenler kardeştir" düsturundan hareketle grubumuzdan olmayanı ötekileştirmekten vaz geçilmesinin vaktidir şimdi! Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız, iman etmedikçe de cennete gidemezsiniz" buyurmuştu, önderimiz, peygamberimiz (s).
 
Beşeri ideolojilerin, İslami değerleri yok etmek adına boğazladığı bir gerçek. Bunun aksi beklenemez de, zira herkes inancı uğruna yapması gerekeni yapacaktır. Ya peki insan kendi değerlerini kendi eleiyle boğazlamasını hangi mantık, hangi akıl, hangi ictihat, hangi tedbir, hangi iman ile yapar ki?! 
 
4- ”Birbirinizin pazarlığı bitmiş alışverişini bozmayınız."
 
Pazarlığı bitmiş alış verişi bozmamak veya talip olunan bir kıza vazgeçilmiş olmadıkça talip olmamak. İmalı da olsa laf çaktırmamak. Mü’minler arası diyalog için  ilaç mesabesinde olan tavsiyeler ve bizler için aslında emirler…
 
 5- ”Ey Allah’ın kulları! Kardeş olunuz."
 
Kardeş olmak! Ve kardeş kalabilmek! Esaslarını, ölçülerini vahiyden almış bir kardeşlik, Asr-ı Saadet demektir. Kardeşlik hakları belirlenmiştir. Riayet müminlerin görevidir. Birkaç tanesini şöyle sırlayabiliriz.
 
a- Mü’min, Mü’minin kardeşidir Ona zulmetmez.
 
Zulüm nedir? Hakkı yerine iade etmemektir. O halde tebessüm etmek gerektiği yerde somurtmak bile bir zulüm şekli değil mi? Kardeşimizi yanlışta gördüğümüzde onu yanlışı ile başbaşa bırakmak bir zulüm değil mi? Pervasızca arkasından yapılan eleştirilerim adı zulüm değil mi? Ya peki dedikodusu yapılarak insanların gözünde kıymetinin kaybolması yani manen öldürlmesi katlden beter bir zulüm değil mi?
 
b- Sıkıntı anında onu kendi haline bırakmaz…
 
Paylaşandır… Ekmeğini, parasını paylaşabilendir. Duygusunu, tebessümünü paylaşabilendir… Dert olmaz, dertlerini paylaşır. Yük olmaz, yükünü paylaşır. Sıkıntı olmaz, sıkıntısını paylaşır…
 
c- Ona yalan söylemez…
 
Yalan ve Müslüman! İkisi asla bir araya gelmeyecek iki zıt mefhum! Siyah ile beyaz gibi, aydınlık ile karanlık gibi… Yalan söylemek, münafıklık alameti taşımak demek. İtikaden veya amelen her ikisi de insanı hüsrana uğratandır..
 
d-Onu küçük görmez...
 
Üstünlük anlayışımızı belirleyen nedir? Kariyer, diploma, yüksek lisans, zenginlik mi?
 
Kur’an üstünlükle ilgili bize hangi ölçüyü veriyor…
 
İnsanlar arası  muamelelerde, sadece bu hadisii şerifin gereklerini yerine getirsek tüm sıkıntılarımız bitecektir. Sizce de öyle değil mi?