Sabiha ATEŞ ALPAT
NÜBÜVVET VE KULLUK
Allah (c.c) ,insanlık tarihinin her döneminde, insana kulluğun nasıllığını öğreten elçiler göndermiş ve hiçbir dönem insanoğlunu başıboş bırakmamıştır. Yaratılış gayesi sadece Allah’a kulluk olunca, kulluğu insana öğreten başöğretmenler de Peygamberlerdir. Tarihler boyunca insanoğlunun sadece iki safı vardı. Tevhid ve şirk! Tevhid Allah’ın vaaz ettiği yaşam tarzının anahtar cümlesidir ve hiçbir zaman değişmemiştir. Tevhid de hüküm koyucu Allah’tır (c.c). O hükümleri insana bildiren, davet eden Allah’ın elçileri hep aynı misyon ile var olmuştur… Şirk dininde ise; şirk dininin mahiyeti hiç değişmemiş, şirk dinin vaaz edicileri, hüküm icat ediciler hep değişmiştir. Bir şirk sistemi tutmayınca, başka bir sistemini devreye koymuşlardır. İnsanoğlunun yapısında hem iyilik ve hem de kötülük yapabilme özelliği vardır ve bu da imtihanın bir parçasıdır. İradelerini kullanma konusunda serbest bırakılmış olan insanı, peygamberler özgür bir tercih ile iradelerini haktan, adaletten, doğrudan, güzelden, iyiden yana kullanmaları için bir çağrı ile gelmişlerdir, bir dava yüklenmiş bir davayı yüklenerek seslendirmişlerdir. O dava Tevhid Davasıdır… Bu insanlar iki grup çağrı karşısında tarih boyunca insanlar iki gruba ayrılmışlardır. Kabul edenler ve etmeyenler. Kabul edenler saflarını seçtikten sonra, tercihlerinin gereğini yapmış ve çağrının ekseninde bir hayat yaşamışlar ve gerektiğinde bu yaşam için ağır bedeller ödemişlerdir. Kabul etmeyenlerde karşısına geçmiş engelleme adına ellerinden geleni yapmış inançlarının gereğini ortaya koymuşlardır. Ahir zamanda bir grup insan daha peyda olmuştur. Bunlar da peygamberi kabul ettiğini iddia edip, kabul ettiği davanın gereğini yapmayanlar veya yapmaya çalıştığını zannederek kimi emirleri alıp (namaz gibi), kimi emirleri de görmezden gelerek hem çağdaş, modernist algıların dayattığı dini (yaşam şeklini) yaşarken, hem de güya dinden de vazgeçmemiş olduğunu düşünen tevhidi gerçekliliğe uymayan bir anlayışta olan insanlar var olmuştur.
Hiçbir şey boşuna yaratılmamış, hiç bir iş boşuna emredilmemiş ve hiçbir peygamberde boşuna gönderilmemiştir.
Peygamberler niçin gönderilmişlerdir? O’na inananların sorumlulukları nelerdir? Ne yapmalılar? Nasıl Yapmalılar? Ve Niçin Yapmalılar? Bütün bu sorulara cevap aramak ve bilinçli tercihlerin sahibi olmak zorunluluğu vardır…
Kur-an’ı kerim ışığında peygamberlerin niçin gönderildiğini sıralamak gerekirse;
1:Allah’a davet etmek için gönderilmişlerdir.“Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki ona “Benden başka ilah yoktur. O halde bana kulluk edin” diye vayh etmiş olmayalım” (Enbiya:25) Tüm peygamberler Allah’ın ilahlığını ilan etmiş ve insanları Allah’tan başka ilah tutmamaya davet etmişlerdir. O halde” ilah” kavramının hangi anlamlarda kullanıldığı bilinmesi farzdır…
2:İnsanları Doğru Yola Davet Ederler“Elif-Lam-Ra. (Bu Kur-an) Rabb’lerinin izniyle insanları karanlıklardan nura övgüye layık olan Allah’ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır.''(İbrahim:4.)
Peygamberler her türlü karanlıklardan Allah’ın kitabıyla, Allah’ın yoluna çıkarmak için gönderilmişlerdir. Peygambere inananların üzerine düşen en önemli sorumluluklardan birisi de önce kendisi Allah’ın kitabıyla karanlıkları yararak Allah’ın aydınlık yoluna çıkmak ve orada hayatını sürdürmek zorundadır. İkinci olarak ta tebliğ görevini üstlenerek insanları yaşadığı çağın karanlıklarından Allah’ın yoluna çıkarmaktır… Bu, görev ihlal edildiğinde fitne fücur, fesadın yaygınlaşması ile karşı karşıya kalınacaktır. Belki de şu çağın karanlıklarının sebebi peygambere inananların davet sorumluluğunu ihlal etmeleridir!
3:Tağuta İtaatten, ibadetten sakındırmak için“And olsun ki her ümmete Allah’a ibadet edin ve tağutlardan kaçının” diye Peygamberler gönderdik” (Nahl.36)Tağuta ibadetten kaçınmak için önce tağutun tanınması gerekmektedir. Kur-an’ı kerimin kavramlarından bir kavram olan tağutu yine de Kur-an’dan öğrenerek tağuttan kaçınılmalıdır… İlk emri “Oku” olan bir dinin müntesipleri okumakla yükümlü oldukları kitabı hakkıyla okumazlar ise tağutun ne olduğunu bilemeyecek ve dolayısı ile tağuttan ve ya tuğyan etmekten kaçınamayacaklardır.
4.Peygamberler İtiraz kapısının kapanması için gönderilmiştir“Müjdeleyici ve sakındırıcı olarak Peygamberler gönderdik ki insanların Peygamberlerden sonra Allah’a karşı bir bahaneleri kalmasın. Allah azizdir ve hakimdir”.(Nisa 165)
Yapılan yanlışların, vahiyle şekillendirilmeyen hayat tarzının, vahye göre hüküm verilmeyen siyasetin. Vahye tabii olamayan ekonominin. Vahiyden ölçüsünü almayan sanatın, edebiyatın, kültürün bahanesi kalmasın diye peygamberler gönderilmiştir. Ayet net ve açıktır. Bulunulan ortam kişinin imtihanıdır. Bu nedenle bulunulan ortam İslamsızlığa bahane olmamalıdır. Zira imtihan şeklini belirleyen Allah’tır… Seküler algılarla yorumlayarak İslami ölçülerden ödün vererek belirlenene ölçülerin bahanesi geçerli olmayacaktır.
5: İnsanlara Örnek Olmak İçin Gönderilmiştir
“Andolsun size Allah’ı ve ahret gününü umanlara ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Resulünde güzel bir örnek vardır”.( Ahzap 21.) Peygambere inananlar Tevhidi, ittikayı, ihsanı, ihlası, kardeşliği O’ndan öğrenerek O’nu örnek almalıdır…Devlet başkanı için, ordu komutanı için, baba için, dede için, eş için. Cemaat önderi için. Komşu için ortak için… Velhasıl tüm insanlık için örnektir. Allah’tan korkup, Allah’ın razı olmasını isteyen insan için Allah’ın resulünde güzel bir örnek vardır… Peygambere inananların, peygamberi hayatın merkezine almak zorundadır. Peygamberlere iman, Peygamberi örnek almayı, peygamberi takip etmeyi gerektirir. Ayrıca peygambere itaat etmek Allah’a iman etmenin de bir gereğidir.
“Kim Allah’ın elçisine itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur” (Nisa:80). Ayetin mesajı net ve açıktır.Ve hatta diğer bir ayeti kerimede Allah’ın sevgisi Rasülüne itaat şartına bağlamıştır.
“De ki “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah’ da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayıcı ve merhamet sahibidir”.(al-i İmran-31). Peygambere tabi olmak, peygambere itaat etmek Allah’ı sevmenin işareti olarak, delili olarak sunulmuştur. Şayet Allah sevmek gibi bir iddianız varsa ispatı peygambere tabi olmak, O’nun yolunda gitmek, izini takip etmektir.
6: Ve yine Peygamberler sorunların hallinde hakem bilip, çözüm önerisine başvurmak için hakem olarak gönderilmişlerdir.“Hayır Rabbine and olsun ki onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda senin hakemliğine başvurup, sonrada senin vereceğin karara gönüllerinde burukluk duymaksızın kesin bir teslimiyetle uymadıkça mümin olmazlar”.(nisa:65) Rabbimiz şanına yemin ederek aralarında tartışmalarda çözüm için Peygamberin hakemliğine baş vurulması gerektiğini bunun imanın bir belirtisi olduğu açıkça beyan edilmiştir. “Yüce Allah münafıkların kesin bir imana sahip olabilmeleri için üç boyutlu şartlar silsilesini gündeme getirmektedir. Bunlardan birincisi hukukî boyut: Tartıştıkları bir konuyu Hz. Peygamber'e getirmek, ona danışmak ve onun hükmünü beklemektir. İkincisi kalbî boyuttur ki, Peygamber'in verdiği hükme karşı vicdanında hiç burukluk duymamaktır. Üçüncüsü de davranışlarıyla tam bir teslimiyet göstermektir. Hukukî, psikolojik ve davranış boyutlarıyla münafıklar, Allah'ın istediklerini yerine getirmedikçe iman etmiş olmayacaklardır. Aslında buradaki anlatım sadece tarihî bir içerik değil aynı zamanda evrensel bir açılımı ihtiva etmektedir” Hz. Peygamber'in sünnetine müracaat etmeyen, onun hükümlerini kabul etmeyen ve tam bir teslimiyet göstermeyenler gerçek iman etmiş olamazlar. (B.Bayraklı).
Her iddia ispata muhtaçtır. Allah’a ve Peygambere iman hayatın en büyük iddiasıdır. Ve ispatı da peygamberi Örnek, önder edinmekle mümkündür…