Sabiha ATEŞ ALPAT
FİRAVUNLARIN KORKULARI
Dünyayı fesada veren beşer ideoloji sahipleri, saltanatları uğruna her türlü vahşeti hiç çekinmeden yapmışlardır, yaparlar ve yapıyorlar da!. Saltanatları uğruna dünyayı fesada vererek insanların kahır ekseriyetine zulüm, kan ve göz yaşını hediye ettiler.Her dönemde farklı bir maske ile kanlı yüzlerini kapatsalar da, tarih göstermiştir ki her devrin Firavununun ve sistemlerinin mantığı aynıdır. Bunu Peygamberimiz veciz bir ifadeyle bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuştur ”Küfür tek millettir”.
Çağımızda daha çok “Özgürlük” “Demokrasi” “İnsan hakları” gibi maskeleri kullanan küfür, katliamın adını özgürlük, sömürmenin adını insan hakları koyup, yaptıkları karanlık işleri ve zulmü demokrasi kılıfıyla örterek kitlelerden kendisini saklamaya çalışmıştır… Maskesi düşmesin diye diyalog zemininde aslında düşman olduğu diğer dine karşı projeler geliştirerek bükemediği bileği, bari kontrolde tutayım düşüncesiyle çağımızda yeni anlayışları servis etmiştir. “La” bilincinde olmayanlarla her hangi bir sorunu olmadığını defaten beyan ederek, dünya kamu oyunda kendini meşrulaştırmaya çalışmıştır. Meramımızı şu anekdotla anlatmaya çalışalım. Bir gün Firavun, Muvvahid birini karşısına çağırır ve sorar;
-Ne istiyorsun sen?. Derdin nedir?
-İnsanlar namaz kılsınlar istiyorum, der muvvahhid.
Fravun düşünür. Bireysel olarak kılınan bir namaz benim iktidarıma ne zarar verebilir ki der?.Sonra
-Olsun, diye cevap verir .Tamam namaz kılsınlar. Başka?
-Oruç tutsunlar ve zekat versinler!, istiyorum diye cevap verir. Firavun kimsenin aç kalmasından ve ya toplumsal yardımlaşma anlamına da gelen zekattan iktidarının bir zarar görmeyeceğini düşünür ve;
- Tamam, kabul, başka ne istiyorsun?,diye sorar. Muvvahid kendinden emin ve korkusuzca cevap verir;
-“İnil hukmu illa Lillah”.. Bütün hüküm Allah’ındır. Hüküm koyan,hayata sistem vaaz eden Allah’tır.
Siyasette hüküm Allah’ındır. Ey firavunlaşanlar siz halkı yönetmekten ne anlarsınız. Hüküm Allah’ındır. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O'nundur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir. (A’raf:54).. yine şöyle buyrulmuştur “Hüküm ancak Allah’ındır.” (Yusuf – 40)…Ancak Allah’ındır!. Yani hükümlerin bir kısmını Allah, bir kısmını sen düzenleyemezsin ey firavun. Bütün hüküm Allah’ındır.
Sonra bil ki ey Firavun ; Ekonomide Mülk Allah’ındır.
Mülk elinde bulunan (Allah) ne yücedir. O, her şeye güç yetirendir. (Mülk:1).
Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır ve dönüş yalnızca O'nadır. (Nur:42).Sahip Allah’tır. Malik O’dur. O halde parayı da, piyasayı da ve mülkün tamamını da dilediği şekilde dizayn etme hakkı sadece Allah’ındır.
Sanatta, edebiyatta, kültürde, ahlakta söz Allah’ındır…
Zira hayatın tamamına yön veren yalnızca Allah’tır…Hayatın hiçbir alanı Allah’tan bağımsız olamaz… Firavun hayatta en çok korktuğu bir kelime ile karşılaşmıştır. La ilahe illa Allah!. Bu konuyu Kur’an bize naziat suresinde haber veriyor. Musa (as) ile aralarında geçen benzer konuşmanın ardından verdiği cevap şu; "Ben sizin en yüce Rabbinizim." İdeoloji sahibi olan Firavun“Ben sizin Rabbinizim!” derken, Rablik iddiasında bulunurken Allah’lık iddiasında bulunmuyordu. “Ben Allah’ım!” demiyordu. “Allah’a inanmıyorum!” demiyordu. “Kâinatın yaratıcısı benim! Sizleri yaratan benim!” demiyordu. Yani âlemlerin Rabbi olduğunu iddia etmiyordu. Rablık iddiasındaydı,ama“Sizin Rabbiniz benim” diyordu. Göklerin ve yerlerin Rabbiyim da demiyordu. “Sizin Rabbiniz benim!” diyordu. Yani bu beldede, bu ülkede söz sahibi benim! Hâkimiyet hakkı benimdir! Kanun koyma hakkı bana aittir! Emir ve yasak koyma yetkisi bendedir(!) demek istiyordu. Sizin hayat programınızı, yaşam biçiminizi, kılık-kıyafetinizi, hukukunuzu, eğitiminizi ben belirlerim diyordu. Ne yapacağınıza, nasıl yaşayacağınıza, nasıl giyineceğinize, neleri okuyacağınıza, nasıl bir ekonomik ve siyasal yapılanmadan yana olacağınıza ben karar veririm, diyordu. Çünkü Rabb, kişinin hayat programını belirleyen varlık demektir. Bir insanın hayat programını belirleyen kimse, onun Rabbi de odur. İnsan kimin arzularını gerçekleştiriyorsa, kimin dediği gibi yaşamaya çalışıyorsa onun Rabbi odur. Rabb, insanın yaptıklarını yaptıran, yapmadıklarını da yaptırmayan güçtür…
Bu hakikat sebebiyle Firavunlar, nemrutlar, krallar, sultanlar hep bir korku içerisinde yaşarlar. Ellerinde bulundurdukları gücün kaybolmasıdır ,Musaların dillendirdikleri çağrının yankı bularak ideolojilerinin son bulmasıdır korktukları.
Firavun: "Beni bırakın da Musa'yı öldüreyim. O Rabb'ine yalvara dursun. Onun sizin dininizi değiştireceğinden veya yeryüzünde bozgunculuk çıkaracağından korkuyorum" dedi”. (Mümin: 26).
Korkuyorlar, tahtlarının ellerinden gitmesinden korkuyorlar.
Korkuyorlar imtiyazlı sınıf olamayacaklar, onun için korkuyorlar!.
Korkuyorlar, Firavunluk yaptıkları ülkenin kaymağını yiyememekten korkuyorlar!.
Kadınları, kızları istedikleri gibi istismar edemeyeceklerinden korkuyorlar!.
Çaldıkları bütçe sebebiyle ellerinin kesilmesinden, yaptıkları zina sebebi ile meydan dayağından korkuyorlar!.
Köleleştirdikleri halkların özgürlük sevdalısı olmalarından, bu sebeple de sultanlıklarının bitmesinden korkuyorlar!.
Köle edinemeyecekleri halklardan korkuyorlar. Bu yüzden en büyük korkuları, halkların Tevhid ile uyanmalarıdır. Önlem almalarının sebebi bu korkudur. Ateşten çukurlara doldurmaları, halkı kurşuna dizmeleri, darbe yapmaları, mümin muvahhitleri hapislerde yatırmaları, terörist ilan etmeleri hep bu korkudan kaynaklanmaktadır. Tek çare Musa’ların susmasıdır. Susmalarının yolu ise Musa’ları öldürmekten geçer. "Beni bırakın da Musa'yı öldüreyim.”. Musa sağ kalırsa halk tevhid ile uyanacak ve baş kaldıracak zalim sistemlere. Şehit Seyyid Kutub der ki:
“Bu azgın iktidar sahibi, halkının cahilliğinden, kendisine boyun eğişinden ve bağlanışından destek olarak bu sözü söyleyebilmiştir. Zalim iktidar sahiplerini, kitlelerin cahilliği, zilleti, itaati ve bağlılığı kadar hiçbir şey aldatamaz. Aslında bunlar bir kişiden başka birşey değildir. Gerçekte ne bir güçleri, ne de bir otoriteleri vardır. Ancak cahil ve itaatkâr kitleler eğilirse onlar da sırtlarına binerler. Onlar boyunlarını uzatır zalimler de onların yularından tutarlar. Kitleler başlarını eğer, tağutlar da onların üzerlerine çıkarlar. İzzet ve onura ilişkin haklarından vazgeçerler. Sonuçta bu azınlığı azdırırlar.”
“Onun sizin dininizi değiştireceğinden veya yeryüzünde bozgunculuk çıkaracağından korkuyorum”
Firavun, “o sizin hükümdarınızı değiştirecek, siyasetinizi, yaşam biçiminizi, kültürünüzü, medeniyetinizi, ekonomi anlayışınızı, kılık-kıyafet anlayışınızı, eğitim düzeninizi değiştirecek!” Yâni, Musa’nın (as) halkı, firavuna ibadetten koparıp, kendi Rabbine ibadete götüreceğinden korkuyordu…
Ve bu korku uğruna milyon çocuk ölebilirdi. Milyon çocuk yetim ve öksüz kalabilirdi. Milyonlarca gencin, hayatlarının baharında damatlıklarına kan bulaşabilir, kanlı elbiseler giyebilirlerdi!. Kadınlara tecavüz edilmiş sorun yoktu, olabilirdi!. Erkekler, hayvanların bile hem cinsine yapamayacağı işkencelere maruz kalabilirlerdi. Başına şapka takmadı diye insan dar ağaçlarına asılabilirdi. Hatta, köleleştirilmeye çalışılan halka göz dağı olması için ölmüş insanlar bile mezarlarından çıkarılıp asılabilirdi. Önemli değildi yeter ki kendileri korkularından emin olsunlardı!.