Ahmet ÖRS

20 Mayıs 2007

BOZULANI GÖRÜP DÜZELTMEK ZORUNDAYIZ

Uzun asırların kirini pasını temizlemek kolay değil elbette. Ne kadar uğraşırsak uğraşalım bu kir pas, temizlenmeyi bırakalım, bir kar topağı gibi yıllar geçtikçe her çağın kirinden nasibini alarak bir çığa dönüştü ve dönüşmeye devam ediyor.

Saf, berrak İslam düşüncesi vahyin şekillendirdiği biçimini maalesef tarihi/coğrafi/kültürel şartlar nedeniyle koruyamadı. Tabi ki İslam’ın özü asla bu kirlenmeden etkilenmez ancak kendini İslam’a nispet eden kişi ve toplumlar bu erozyondan fazlasıyla nasiplerini aldılar.


Durum Tespiti


Mevcut yapı mutlaka sağlıklı bir şekilde analiz edilmelidir. Ciddi, samimi bir sorgulama yapmadan şu andaki olumlu-olumsuz hâllerimizin asla farkına varamayız.

Durumun ‘ne’liğini ortaya çıkarmak sarsıcı olabilir. Kabullerimizi kökten yıkabilir. İman esası gibi bellediğimiz, gerçek olduğundan kuşku duymadığımız ilkelerimizi yerle bir edebilir.

Kur’an ve Resul anlayışımız vahyin ölçülerine uygun, ona paralel olmak durumundadır. Bu, iki nedenle zorunludur: Birincisi Allah’ın vahiyle bildirdiklerine eksiltme ve fazlalaştırma yapmadan inanmanın temel iman esası olduğu; ikincisi de Allah’ın dinini insanlara iletecek, onlara aktaracak bütün çabaların sağlıklı yürümesi için.

İslam tarihinin yüz ağartan aşamaları olduğu gibi maalesef başımızı öne eğmeden okuyup dinleyemeyeceğimiz derecede utançlarla da dolu olduğu gerçeğini kabullenmek durumundayız. Gerek siyasi kamplaşmalar gerekse de bu kamplaşmaların ve diğer etkenlerin ürettiği yanlış, kabul edilemez, tevhid dininin altını oyan din anlayışları ümmetin en büyük katilidir.

Bu çerçevede durum oldukça sıkıntılıdır. İnsanlar vahiy sevgisi iddiasına rağmen vahiyle beraber, hatta ona rağmen yeni birtakım dinler üretme cüretkârlığını göstermişlerdir. Kur’an’ı ölçü alarak üretilenlere yaklaşırsak bu cüretkârlığın boyutlarını kolayca fark edebiliriz. Kur’an’a rağmen üretilen bu dinle hesaplaşmak, yanlışları izale ederek hakikati ortaya koymak İslami kimliğimizin zorunlu sonucudur.


Yapılması Gereken


Yukarıdaki belki özet bile sayılamayacak tespiti yaptıktan sonra üzerimize düşeni yerine getirmekten kaçınılmaması gereken bir sürece dahil olmak durumundayız.

Allah’ın Resulü üzerinde üretilen/uydurulan din anlayışı mutlak surette tasfiye edilmelidir. İslam’ın saf mesajı, Resullah’ın temiz, pak anlayış ve kişiliğini hiçe sayıp herhangi bir ar ve iman korkusu duyulmadan uydurulan yalanlar ortaya çıkarılmalı ve bu anlayışların etrafında örgütlenen din anlayışlarına tebliğ olarak götürülmelidir.

Hz. Peygamber’i tarih içinde üretilen değerlerle, vahye muğayir olarak tanımak bahtsızlığından insanlar kurtarılmalıdır. Allah’ın Resulü’nü Kur’an’ın tanıttığı gibi “beşer ve kul” ekseninde İslami tebliğ ve mücadelenin, direniş ve adaletin peygamberi olarak yeniden tanıtmak ve tanımlamak durumundayız. İslam’ın berrak mesajını günümüze taşımanın, insanlara somut örneklik olması bakımından “beşer” Resul’ü ortaya çıkarmanın temel yolu budur.

İnsanlar tarih boyunca din diye birçok şeye inandılar. Bu kabullerini terk etmeleri kolay değildir. Dolayısıyla insanlarla hakikati buluştururken takip edilecek usul son derece önemlidir. En güzel bir biçimde insanlarla iletişim kurmamızı isteyen Kitab’ın tavsiyesi bizim için vazgeçilmezimizdir. Vahyin doğrularını insanlara iletirken yaptığımızın bilincinde olmak durumundayız.

İnsanlara tarih içindeki sapmaları ince, nazik bir şekilde anlatmak hakikati perdelemek anlamına gelmemelidir. Unutmamamız gereken bir şey var: Hakikatle buluşmak, ona teslim olmak çoğu kere zor olmuştur. İnançları terk etmek asla kolay değildir ve bizim bunu sağlamak için takip edeceğimiz yol hiçbir zaman inandığımız, ulaştığımız doğruları örtmek şeklinde olmamalıdır. Böyle bir tavır esasen hakikati insanlara götürmek değil, onların kabullerini belki bir şekilde onaylamak olacaktır.

Asırların oluşturduğu vahye muğayir inançların ağırlığı insanları ezmiştir. İnsanlar gerek kolaycılık gerekse de bu ezilmişliğin etkisiyle olsa gerek yeni bir sorgulama için kendilerinde yeteri kadar güç olmadığı vehmiyle gerçeklere sırt çevirme talihsizliğine rıza göstermektedirler.

Birebir veya toplu ilişkilerde elbette bir aşama mantığı terk etmememiz gereken değerdedir. Ancak unutulmaması gereken şeyler var: İnternet ve enformasyon çağındayız. Herkes istediği zaman istediği bilgiye ulaşabiliyor. Dolayısıyla bizim tedrici tavrımız gereği ertelediğimiz aşamalarla ilgili olarak muhataplarımız farklı kaynaklardan doğru-yanlış birçok bilgiye ulaşıyor ve bunları önümüze getirebiliyorlar. Bu gerçeğe hazır olmak ve ona göre bir tutum belirlemek zorundayız. Bu nedenle mesajımızı kırıp dökmeden tabi ki ama mutlaka açık; fazla da ertelemeye mahal vermeden insanlara iletmek durumundayız.

Allah’a hamd olsun ki hidayet rehberimiz Kur’an yanıbaşımızdadır ve her türlü sapmaya karşı tutunacağımız sağlam bir kulptur. Modern ve geleneksel cahiliyenin kirlerinden arınmanın yolunu bize göstermektedir. Halkın hatırının çoğu kez hakikatin dillendirilmesine engel olduğu vasatlara izin vermemiz Tevhid dininin toplumla buluşmasını engelleyecektir. Yerli ve evrensel müstekbirlere karşı verdiğimiz mücadelede tarihimizi ve kendimizi Kur’an’la buluşturma yürekliliğinde fazlaca temkinli davranmak sadece elimizdeki imkânların kayıp gitmesine seyirci kalma sonucunu doğuracaktır.

Kınayıcıların kınamalarına aldırış edip etmediğimiz gerçeğini sorgulamalıyız. Korku ve tecrübelerimiz bizi ne kadar etkiliyor? Hatalarımızdan alacağımız dersler ayaklarımızı mı kaydırıyor, yoksa daha da arındırıcı bir etki mi sağlıyor? Hata olarak gördüklerimiz esasen tam olarak nedir? Bütün bunlar cevaplamamız gereken sorular. İnsanlığın uzun yürüyüşünde kapladığımız hacim bizim abarttığımızdan çok çok daha küçüktür. Elbette herkes kendi içinde büyük dünyalar taşır ancak beş on yıllık serüvenlerimizi mutlaklaştırmak da pek doğru olmasa gerekir.


Sonuç


İnsanlığın yaptığı fiziksel tahribat nedeniyle neredeyse son zamanlarını yaşadığı iddia edilen dünyanın bu evresinde imtihan bilincinin daha da sıkı olması gerekiyor. Artık tarihin boyunduruğundan kurtulup Kur’an’ın özgürleştirdiği mü’minler olma kararlılığıyla yanlışları ıslah eden bir gayret ve tavırla yola koyulma vaktidir. Kaybedilecek zamanımız yok. Her yanımız küresel ve yerel müstekbirlerin zulmüyle sarılmış vaziyettedir. Hakikati ortaya çıkarmadan bunlarla mücadele edebilecek, insanlara tevhidi götürebilecek bir sıçrama yapabilmemiz imkânsızdır.