Ahmet ÖRS
ÇATAL KAZIK YERE BATMAZ
İslami yapılanmalarda da, işin doğası gereği sorunlar bitmeyecektir. Problemsiz bir dünya mümkün değilse eğer, problemlerin çözümüne odaklanabilen iyi niyetli anlayışları egemen kılmak zorundayız.
Sorunları birkaç kategoride ele almak mümkün. Yapılanmaların niteliğiyle ilgili önemli çalışmalar var aslında. İlgilenenlerin malumu olan bu çalışmalar sağlıklı bir tartışma ve öngörü zemini oluşturabilecek mahiyettedir. Seyyid Kutub’un “Yoldaki İşaretler” kitabıyla “İslami Kimlik: İlkeler ve Hareket” adlı kolektif çalışma, Rıdvan Kaya’nın “İslami Mücadele ve Muhasebe” ve bunların yanında çok sayıda değerli makale önümüzü somut bir şekilde görebilmemize fayda sağlayacak çalışmalar diye düşünüyorum.
Sorunlar bağlamında ele aldığımız meseleyi açarsak evvela şunu söylemek zorundayız: İslami bir yapılanma bu eserlerde de ısrarla işaret edildiği gibi ideolojik kurgusunu son derece net yapmak zorundadır. Aksi takdirde bir yapılanma değil sorunun bizatihi kendisi karşımızda duruyor olacaktır.
S. Kutub’un Yoldaki İşaretler’deki İslami mücadelenin Resul örnekliğini Kur’an şartına bağlamış olması hakikaten çarpıcı derecede önemlidir. Bu anlayışı fark edip de kem küm yapmak kabul edilebilir bir şey değildir.
Sorunlu bir başlangıç ya da adım zaten baştan arızalı bir çıkış, ölü bir doğum olacaktır. Dolayısıyla bu adım atılmamalıdır. Ama bütün teorik bilinmelere rağmen iyi niyetin duygusallığına teslim olunarak atılmış bir adım olmuşsa ne yapılmalıdır? Gerçek sorun sanırız ki burada kendini gösterecektir.
“İyilikten maraz doğar.” atasözünü tam da bu noktada devreye giriyor diye düşünebiliriz. Buradaki iyiliği atalarımız herhalde düşküne, yolda kalmışa yapılan sadaka, infak bağlamında ele almamışlardır. Safiyane bir iyi niyetin, kayda alınmamış ilişki biçimlerinin doğurabileceği muhtemel problemlere göndermelerde bulunmuş olmalılar. Yaşadığımız tecrübeler atasözlerinde yapılan tespitlerin haklılığını bizlere bazen acı bir şekilde gösterebiliyor.
Sözel ilişkilerin egemen olduğu toplumlardan yazılı, şehirlileşmiş toplumlara geçişi öngören İslam öğretisi bu muhtemel sorunların önüne geçmek ister aslında. Alışveriş sözleşmelerinin kayıt altına alınmasını ve bu yapılırken iki şahit bulundurulmasını isterken bu iradenin örnekliği gösterilmiştir.
İlkeler temelinde örgütlenemeyen hiçbir yapının geleceği olmayacağı gibi ilkelerdeki teorik uzlaşmaların da pratik yükümlülüklerde fedakârlık boyutunda kendini gösterememesi de geleceği kaybetmek anlamına gelecektir. Bu yazıda söz, atasözlerinden açılmışken “Çatal kazık yere batmaz.” atasözünü de anmadan geçmek olmaz. Evet, hiçbir çağ ve yerde çatal kazık yere batmaz!
Farklı tercihlerin bir arada bulunmasının işin tabiati gereği olamayacağını söylemek asla kişisel duygu ve düşüncelerin bir sonucu gibi algılanmamalıdır. Aksi durumda sosyolojik bir hakikati başka türlü okumak çoğu zaman karşı tarafı mahkûm etmeye dönük bir kötü niyet girişimi olarak algılanacaktır.
Kur’an’ın açık ayetleri, İslam tarihi boyunca ortaya konan tecrübe bizi artık duygusal tercihlerimizin hatalarından uzak tutmalıdır. Önümüzü görecek, geleceğimizi kurgulayacak çalışmalar yerine enerjimizi sözde iç problemlerimizde harcamak kendimiz ve ümmet adına büyük bir talihsizlik olacaktır.
Ciddi yapılanmalar ve mesajı üreten, ürettiği mesajın arkasında duracak sağlam duvarlar inşa etmek yerine gönül halkaları kurmanın kendimizi mutmain edecek çizgisinde yer almak çoktan terk edilmesi gereken bir hata, bir kısırdöngü olarak arkamızda kalmalıdır.