Şahin YETİK

02 Temmuz 2015

HAKEMLİK MÜESSESESİ ÜMMETİN NESİ OLUR?

         Bu çalışmamızın bir davet çalışması niteliğinde olması ve konunun da önemine binaen konsantremizi sağlayabilmek adına Allah’ın yüce hitabından biz müminler ile ilgili bazı ayetleri hatırlatmanın yerinde olacağı kanaatindeyiz.

         Gerçek müminler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, âyetleri okunduğu zaman imanlarını arttırır. Ve bunlar yalnızca Rablerine tevekkül ederler. (Enfal/2)

          Bütün müminler kardeştir. O halde, [her ne zaman araları açılırsa] iki kardeşinizin arasını düzeltin ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki O'nun rahmetine nail olasınız. Hucurat 10

           Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı tutunun ve birbirinizden kopmayın. Ve Allah'ın size verdiği nimetleri hatırlayın: Siz birbirinize düşman iken kalplerinizi nasıl uzlaştırdı da O'nun lütfu ile kardeş oldunuz ve ateşli bir uçurumun kenarında [iken] sizi ondan [nasıl] korudu. Bu şekilde Allah mesajlarını size açıklar ki hidayet bulasınız. Ali İmran 103
 
Ve kendilerine beyyineler (açık deliller) geldikten sonra, fırkalara ayrılıp ihtilafa düşenler gibi olmayın! Ve işte onlar, onlar için “azîm azap” vardır. Ali İmran 105
 
Allah'a ve onun Resulüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra içinize korku düşer ve kuvvetiniz elden gider. Bir de sabırlı olun. Çünkü Allah, sabredenlerle beraberdir.Enfal 46
 
Kâfir olan kimseler birbirinin dostlarıdır. Onu yapmazsanız (birbirinizle dost olmazsanız) yeryüzünde fitne ve büyük fesat olur. Enfal 73
 
Onlar bollukta ve darlıkta sarf ederler, öfkelerini yenerler, insanların kusurlarını affederler. Allah iyilik yapanları sever.Ali İmran 134
 
Müslümanlar peygamberimizden sonra Cemel'le, Nehrevan'la, Sıffın'la imtihan olmuşlardır. Bugün hemen hemen istisnasız bütün Müslümanlar bu vakıaları olumsuzlarken kendi içlerinde bu vakıaları yaşatıyor olmaları büyük bir çelişki teşkil etmektedir. Enaniyetin, bu vakıaların temelinde yatan etmenlerin en önemli sebeplerinden biri olduğu su götürmez bir gerçekliktir. Öyle ki bu enaniyetimizi dinin aslı olarak görüp insanlarla bir araya gelmekten imtina etmek ve bir şey yapılacaksa "buyrun benim kapım açık" diyerek kendi ayağımıza beklemek herhalde Kur'an'a uygun bir profil olmasa gerektir. Ve böylesi bir durumda ısrarcı olmanın  bizi Kerbela’ya götürmeyeceğinin garantisini kim verebilir!?
 
Müminler kardeşse onların aralarındaki sorunları düzeltmedikçe Allah’ın rahmetine nasıl nail olacağız!? Yukarıdaki ayetleri hepimiz biliyor ve tefsir derslerinde okuyoruz, görünen o ki, hayata pratize edilmeyen bir okuma ile okuyoruz sadece... Mümin olma iddiamızın samimiyeti elbette ki bu olamaz. Bu ayetlere karşın soğuk bir tavır içerisinde ısrarcı olmak bize izzeti kazandırmayacağı gibi, zilletten de kurtarmayacaktır.
 
Müminler bu denli ayetleri işlevsizleştiren hatalara düşemez. Dinimiz İslam; bizlerin “ene”lerinden, gururlarından ve şahsiyetlerinden çok çok üstündür. Mümin olan hiç kimse bu tür konularda nefsine uyup, yenik düşemez, bu ancak şeytanın amacına ulaşmak istediği bir şeydir.Allah’ın bizlerden istediği gibi amel etmek, şeytanlara ve şeytanın avanelerine fırsat vermemek bizlerin imani bir görevidir.
 
Resulullahın bize emanet olarak bıraktığı Kur'an eğer bizi tefrikaya yani ayrılığa götürüyorsa bizler okumalarımızı, amellerimizi gözden geçirip, Resulullahın nebevi metodunu yeniden yaşamımıza aksettirmemiz gerekmektedir. Bu doğrultuda Kur'an’da müminlerin özelliklerinden, konu ile alakalı birkaç ayeti hatırlatmakta fayda görüyoruz.
 
Hakkı bile bile gizlemezler. Bakara-44-İnananlara ‘sen mü’min değilsin’ demezler. Nisa-94-Dillerini eğip bükerek (geveleyerek) konuşmazlar. Nisa-135-İnsanların kusurlarını affederler. Ali-imran-134-Kızdıkları zaman öfkelerini yenerler. Ali- imran-133-Allah’ın ayetlerini az bir pahaya satmazlar. Ali-İmran-199-Kafirlere karşı sert, birbirlerine karşı merhametlidirler. Fetih-29-Yeryüzünde alçak gönüllü olarak yürürler. Furkan-63-İnsanlar arasında adaletle hükmederler. En’am-151-Allah’ın ahdini yerine getirirler, anlaşmayı bozmazlar. Ra’d-20-İnsanlara iyiyi emreder, kötülükten de alıkoyarlar. Enfal-71-Yapacakları işlerde kendi aralarında danışırlar. Şura-38
 
Müslümanların hemen hemen her kesiminin cemaat ve tek bir ümmet olma istek ve söylentileri maalesef bir ütopyadan ileri gidememekte, herkes ya kendi gurubuna çağırmakta ya da kendi gibi düşünmeyenleri ötekileştirmektedir. Üstelik bu tutum zamanla bireyselleşme temayülleri artan Müslümanlarda maalesef yes’e, buhrana ve bunalımlara kadar gidebilmekte, yalnızlaşan Müslümanları şeytanların çepeçevre kuşatması daha da kolaylaşmaktadır. Hatta o denli bir kuşatma ki “bundan sonra yeryüzünde Müslümanların tek bir ümmet olamayacağının” ümitsizliğini aşılamaktadır. Allah’ın iman edip, salih amel işleyenlere teklif ettiği devlet (Halifelik/Hâkimiyet) nimetinden[1] ümidini kaybedenler maalesef konjonktürel olarak içerisinde bulundukları durumdan “azami derecede nasıl istifade ederim”i kendilerine hedef edinmektedirler. Prakmatist bir hayatı tercih etmek ve bu tercihlerini muhafaza etmek adına Kuran’ın ahkâmından tavizler vermek sureti ile temel bir ayrışmanın baş müsebbipleri olmuşlardır.
 
Hep birlikte Allah'ın ipine sarılın, fırkalara bölünüp parçalanmayın;…”[2]
Eğer ki bu ayetlere iman ediyorsak -ki iman ettiğimizi iddia ediyoruz- o halde imanımızı amele / eyleme dönüştürme zorunluluk ve sorumluluğumuz vardır. Şimdi herkes kendisini sorgulamalıdır; biz bütünden parçalara nasıl ayrıldık ve parçaları tekrar nasıl bütünleştirip cemaatleşerek tek bir ümmet olup izzet kazanabiliriz? Eğer bunu gerçekleştirmek için biran evvel bir çaba göstermezsek, yarın mahşerde Allah’ın huzuruna “sorumluluğunu” yerine getirmemiş kullar olarak çıkacak ve kaybedenlerden olacağız.
Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup düzeltin ve Allah'tan korkup sakının; umulur ki esirgenirsiniz.[3]
 
Hucurat suresinde “Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup düzeltin…” emrinin muhatabı kardeş olan müminler bizler değilsek, kimler olacaktır!? Halipürmelalimiz de ayeti kerimelerin açıklığı da ortada. Öyleyse artık "mümin kardeşlerin arası nasıl bulunup düzeltilir, dahası bu dağınıklık nasıl birleştirilir, bu birleşme nasıl korunur?" gibi soruları sormak kendisini mümin gören her kardeşin sorması ve ameli/fiili cevap araması gereken sorulardır. İşte bu soruları soran iki kardeşiniz olarak sizlere bir teklif ile geliyoruz. Gelin mümin kardeşler arasında bir hakemlik müessesesi kuralım. Gelin kardeşliğimizi perçinleştirip dosta güven düşmana korku salalım. Peki, nedir hakemlik müessesesi? Bu konu için hakem ve tahkim olmak üzere iki temel kavramın bilinmesi gerekir;
 
Hakem: “Sözlükte “hüküm vermek, menetmek” gibi mânalara gelen hükm kökünden türemiş bir isim olup örfte ve hukuk dilinde, aralarındaki uyuşmazlığı çözmesi için tarafların kendi ihtiyarlarıyla başvurdukları şahıs veya mercii ifade eder. Bir ihtilâfı bu şekilde hakeme götürmeye tahkîm denildiği gibi hakeme (çoğulu hükkâm) daha teknik bir terim olarak muhakkem adı da verilir.”[4]
 
            Tahkim: Her ne kadar Müslümanların tarihinde Sıffîn Savaşı’nda hilâfet meselesinin Kur’an’a göre çözülmesi için hakemlere başvurulması olarak meşhur olmuşsa da, “Sözlükte “bir konuda hüküm ve karar vermeyi bir kişiye bırakmak” anlamındaki tahkîm fıkıh terimi olarak “aralarında hukukî ihtilâf bulunan tarafların bu ihtilâfı çözüme bağlaması için üçüncü kişiyi ya da kişileri hakem tayin etmesi ve bu hususta yaptıkları sözleşme” demektir. Tahkîmin taraflarına muhakkim, uyuşmazlığı çözmesi istenen kişiye hakem (muhakkem) denir.”[5]Tahkimin meşrûiyeti kitap sünnet ve sahabe uygulamasıyla sabittir. Aralarında anlaşmazlık çıkan karı kocanın arasını düzeltmek için, her iki tarafın ailelerinden birer hakem tayin edilmesini emreden ayet, bu uygulamanın Kur'an'dan delili niteliğindedir.[6] Hz. Peygamber aleyhisselam Sa'd b. Muaz'ı Benî Kurayza ile olan anlaşmazlıkta hakem tayin etmiştir.[7] Bir hadiste ise: "Birisini hakem tayin edip de, hükmüne razı olmayan mel'undur." buyurulmuştur.[8] Hz. Osman ve Hz. Talha, aralarındaki bir arazi davasında Cübeyr b. Mut'im'i hakem tayin etmişler ve onun hükmüne razı olmuşlardır.[9] Bu da tahkimin gerekliliğinin sahabe uygulamasından delilidir.
 
            Bazı rivayetlerde ihtilaflar için hakem seçmenin ve hakeme gitmenin tarihinin İslam öncesi dönemlere kadar kadîm bir geçmişi olduğu söylenir. Peki bu denli köklü bir geçmişi olan ve  Rabbimizin Kuran’ında biz mümin kardeşler için ıslah olmamız noktasında emretmiş olduğu[10], bizim “Hakemlik Müessesi” olarak dillendirdiğimiz  hakem seçme, ve hakeme başvurma anlamında tahkim, neden gündemimize hiç gelmez!? Yoksa ihtilaflarımızdan, ayrılıklarımızdan ve parçalanmışlıklarımızdan mesrur muyuz? Rabbimiz Mu’minun suresi 52. ve 53. ayetlerde “Sizin de bir parçasını oluşturduğunuz şu ümmet, tek bir ümmettir, ben de sizin Rabbinizim. Öyleyse sırf benden korkunuz. Fakat insanlar bu inanç birliğini yıkarak çeşitli gruplara ayrıldılar. Her grup kendi inanç sistemi ile övündü.” buyurmaktadır. Bu ayetler bize hiç tedirginlik vermez mi oldu yoksa?
 
"Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz (rüzgarınız) gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir."Enfal-46
            Müslüman bir toplumun inşası Müslüman öncülerin birlikte hareket etmesine bağlıdır. Müslümanların öncülerinin bu noktada ihtilafa düştükleri konuları sürüncemede, havada, tabiri caizse akışına bırakmış olmaları maalesef Müslümanlara değil bilakis İslam düşmanlarına yaramaktadır. Zira birlikte hareket etmedikleri her bir gün Müslümanların rüzgarı ellerinden gitmekte ve fitne ve fesad toplumda daha da kendisine yer edinmektedir. Bu gidişe dur denilmemesi bozuk düzenin toplum tarafından meşru görülmesine hatta bizzat toplum tarafından savunulmasına ve korunmasına yol açmaktadır. Sorunlarımız o kadar çok artmıştır ki, artık karşımızda yıkılması ve geçilmesi imkansız bir dağ yığını haline geldiğine inanmaya başlayanlarımız da yok değildir.
 
İşte Allah’ın rahmetinden ümidini kesmemiş[11] olan Müslümanlara çağrımız; Müslümanların aralarındaki ihtilafların ve müşkiliyatın giderilmesi, küslüklerin sonlandırılmasıdır. Böylece birlikte hareket etmenin sonucu olarak topluma hitabetmek noktasında güçlü bir temsiliyet kazanmak adına Hakemlik Müessesesini tekrar hayatımıza geçirmemizdir. Allah'ın rızasını kazanmak, zilletten kurtulmak ve yeniden izzete kavuşmamız için "ene"lerinden vazgeçip sorumluluklarını yerine getirmek üzere kendini vazifeli görebilecek her bir Müslüman hakemlik müessesesinin kurulması için birbirlerine bir vesile ile ulaşmalı ve istişare etmek noktasında çaba ve gayret sarfetmelidirler.
 
Ey iman edenler! İman edin.[12] Ve’s-selamu ala men ittebea’l-huda. 


[1] Nûr 55 Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara vadetmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca bana ibadet ederler ve bana hiç bir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkâr ederse, işte onlar fasıktır.
[2] Ali -İmran 103
[3]Hucurat 10
[4]İslam Ansiklopedisi, Hakem Maddesi.
[5]İslam Ansiklopedisi, Tahkim Maddesi.
[6] Nisâ 35
[7]Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/51.
[8]İbnKudâme, el-Muğnî, XI, 485; Ali Haydar, Dureru'l-HukkâmŞerhuMecelleti'l-Ahkâm, IV, 80
[9]el-Merğınânî, el-Hidâye, III, 33: İbnKudâme, a.g.e., XI, 485
[10]Bknz. Hucurat 10.
[11]Zumer  53
[12]Nisa  136
 
(Bu yazı, Şahin Yetik - İlyas Metin ortak çalışmasıdır.)