Şahin YETİK
SİSTEME EKLEMLENME SORUNU -3-
“…Yoksa siz kitabın bir kısmına iman edip, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle yapanlar, netice olarak dünya hayatında perişanlıktan başka ne kazanırlar, kıyamet gününde de en şiddetli azaba uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.” BAKARA-85
Kur'an'ın İbadet, ahlak ve ahkâm olmak üzere üç temel boyutu vardır. Vefakat seküler olanlar ve seküler olduğunun farkında olmayanlar Kur'an'ın ahkâmının günümüze hitap etmediğini savunurlar. Büyükçe bir akletmeyen, hazırcı ve dünyalık rahatına düşkün prakmatizm delisi olmuş bir cemadat (!) ise sorumluluk gerektirmesi üzerine Kur’an’ın bu hükümlerini görmezlikten gelirler. Böylece yalnızca ahlaki değerlere ve kişinin sözüm ona "kendi içselliğinde yaşasa da olur"cu bir takım ibadet boyutu ile ilgili ayetlerle ilgilenirlerken, asla ve asla Kur’an’ın siyasi, ekonomik, hukuki, ictimai ve savaşlar ile ilgili hükümleri barındıran ayetleri üzerinde düşünüp, tefekkür etmezler, hatta geçerliliğini sorgulayıp kabul etmezler.
“Onlar ki, (bir kısmına iman edip, bir kısmını inkâr ederek) Kur'an'ın ayetleri arasında da ayırım gözettiler. Rabbin hakkı için, onların tümünü muhakkak sorguya çekeceğiz. Onları yaptıkları işlerden sorumlu tutacağız.” Hicr 91-93
Toplumumuz ahiretlerini şeyhler, şıhlar, alimler vs. gibi şefaatçiler vasıtası ile garantiye almalarından mütevellit(!) maalesef geriye tek dertleri olan dünyaya odaklanmışlardır. Sözüm ona daha rahatçı ve ehvenci hesapları gereği Kur’an’ın onaylayıp-onaylamadığına bakılmaksızın çıkarları doğrultusunda kendilerine daha çok vaatte bulunanı desteklemek rutinleşmiştir.
Sözün gücünü öteleyip gücün sözünün koroluğunu yapmak hatta bu uğurda gerekirse gücün korunması ve gelecek nesillerin de güce olan bağlılığını perçinlemek adına canını ortaya koymak bu toplumun nihai hedefleri olagelmiştir.
Kur’an’ın düşmanı olan bir sisteme karşın toplumu inzar eden bir davetçinin bizzat görece refahlıklar uğruna sistemin ta kendisi oluvermesi sisteme eklemlenmekten kastımızı ortaya koymaktadır. Menfaatleri, çıkarları ve daha rahat bir hayat rüyaları ile bir zamanların vahiy toplumunun inşası sürecinde önemli bir rol oynayan muvahhidlerinin de bu topluma eklemlenme akımına kapılmaları ise; sisteme eklemlenmeleri sonucu; Allah’ın ahkamının yeryüzüne hakim kılınması yolunda toplumun, yaşamın her alanındaki Kur’an’ın hüküm ayetleri ile uyarılması ve toplumsal yaşamın Allah’ın rızası doğrultusunda düzeltilmesini sağlamak noktalarında büyük sekteler vurmaktadır. Sisteme eklemlenenlerin öncü ve davetçi yapılara haiz olması maalesef kendi takipçilerini de etkilemektedir.
Sisteme eklemlenenlerin dünleri ile bugünleri arasında “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” kabilinden sorulara karşın elbette “iyi niyetlerle” pek çok mazeretler öne sürebileceklerdir. Hatta bu iyi niyet mazeretlerinden toplansa belki de cehenneme kadar gidebilecek bir otoyol da yapılabilecektir. Ancak bu mazeretlerinden en akılalmaz olanı ise; “takiyye yapılması sureti ile tedricen İslam devletine ve halifeliğe doğru gidildiğinin”(!) öne sürülmesidir. Hem de defaatle sistemin böyle bir derdi olmadığını ve her defasında laik-seküler, çağdaş ve medeni bir refah devleti olma yolunda olduklarını dillendirmesine rağmen. Münafıklığın müslümancası olarak görülebilecek bir takiyye olayına Kur’an’ın müsaade etmediği resulullah aleyhisselamın hayatını gözler önüne seren vahyin ayetleri ile ortada iken, vahye rağmen böyle bir iddiaya sahip olmak ancak Allah’ın dinini Allah’tan ve resulünden daha iyi bildiklerini iddia etmekten başkaca ne olabilir.
“(Ey Muhammed!) Az kalsın seni bile, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı iftira edesin diye, fitneye düşüreceklerdi ve o takdirde seni dost edineceklerdi. Eğer biz sana sebat vermemiş olsaydık, neredeyse sen onlara birazcık meyledecektin. O takdirde, muhakkak hayatın da, ölümün de azabını sana kat kat tattırırdık. Sonra bize karşı kendin için hiçbir yardımcı bulamazdın.” İsra 73-75
İşin enteresan tarafı bu iddia neredeyse yarım asırdır dillendirilmektedir fakat gelen halife değil Kur’an’dan uzaklaştırılmış dinin cahili bir toplum, fahiş vergiler ile toplumun kanını emen zalim yöneticiler, pahalılık, ahlaksızlık, hoşgörüsüzlük, düşünceye pranga vurma, kin, nefret ve ayrışmalardan başka bir şey olmamıştır.
Sivrisinek üreten bir sistem bataklığı sorununun çözümünün sivrisineklerle uğraşmak değil toplumu bu sisteme karşın bilinçlendirmek ve Rad 11. Ayette belirtildiği üzere kendi üzerinde olanı değiştirmeye muktedir bir toplum olabilmek adına elimizden geleni sonuna kadar yapmaktır. Allah’ın olmamızı istediği bir toplum olduğumuzda İşte o zaman Nur suresinde vaat edilen nimetlere kavuşabileceğimizden hiç şüphemiz olmasın.
“Allah, sizlerden iman edip salih amellerde bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hakim kıldığı gibi, kendilerini de yeryüzüne sahip ve hakim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslâm'ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve geçirdikleri korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vaad etti. Çünkü onlar bana kulluk ederler. Hiçbir şeyi bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl büyük günahkarlardır.” Nur 55
Allah’ın vahyinin bir taraftan işlerine gelen kısmını kullanıp toplumun dini duygularını sömüren bir sistemin diğer taraftan Allah’ın vahyinden işlerine gelmeyen ahkam ile ilgili kısımları nasıl da hayattan ve toplumun içselliğinden uzaklaştırdığını ve zamanla da bu toplumu asker, polis, medya, belam vb. güçleri vasıtası ile kendi sistemlerine nasıl eklemlediklerinin, toplumu Kur’an’dan nasıl uzaklaştırdıklarının ve dahası toplumların ahiretlerini nasıl berbat ettiklerinin sorgulanması Kur’an sevdalısı olan her Müslüman üzerine bir vazifedir. Allah’ın vahyine karşın tuğyan içerisinde bulunan ve Kur’an’ın ahkamını reddedip kendi hükümlerine toplumu itaate zorlayan bir sisteme hangi niyetle olursa olsun destek vermek bizzat sisteme eklemlenmek sureti ile sistemin bizzat kendisi olmak ve bu suretle de zalimlerden olmak anlamına gelmektedir.
Nitekim Maide suresi 51 ve 52. ayetlerde Allah Teala şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları veli edinmeyin. Onlar birbirlerinin velisidirler. Sizden kim onları veli edinirse, şüphesiz o onlardan olur. Şüphesiz Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez. Kalblerinde hastalık bulunanların: «Bize bir felaket gelmesinden korkuyoruz» diyerek, onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah, bir fetih ihsan eder veya katından bir emir (iş) getirir de içlerinde gizlediklerine pişman olurlar.”
Şüphesiz Allah en doğruyu bildirir. Selam ve dualarımla…