Şahin YETİK
KUR’AN ÇALIŞMALARINDA EKİP OLMAK YA DA OLMAMAK!
Müslümanlar bir iman toplumunun bireyleridir. O halde toplum olmanın bilincinde hareket etmeleri ve toplum içerisinde toplumun yasalarını belirleyen vahye de topluca sarılmaları gerekmektedir. Vahiyle ilgili yapılacak olan araştırmalarda toplum olarak işinin ehli olan insanların bir araya gelmeleri ve birlikte çalışmaları sonucunda hikmete ve en doğru sonuca ulaşmalarının beklenmesi de en doğal bir süreç ve işleyiştir.
Ayetlerin doğayla verilen örnekler haricinde, “akledecek-bilecek-inanacak” bir “topluluk-toplum-kavim” için açıklandığını bildiren 17 ayete ulaştım. Buradan Kur’an çalışmalarının bir ekip halinde yapılması gerektiğine yönelik bir yönlendirmeye işaret olduğu aşikardır. Ancak bu ayetlerden, konjektürel şartlar gereğince tek başına kalmış ya da bırakılmış kişilerin, bireysel Kur’an çalışması yapmasının doğru olmayacağına dair bir sonuca ulaşmak zorlama olacaktır. Peki hali hazırda bir ekip içerisinde değilsek ne olacak? Ekip yok diye de çalışma yapılmasın demek elbette ki doğru değildir. Bilakis bu bireylerin vahiyden uzaklaşmasına kapı aralamak olacaktır.
Toplumlar fertlerden oluşur ve vahyin “akletmeyecek misiniz” anlamında muhatabı olan fertlerden bir kısmıbu çağrıya, toplum kulak asmasa bile, uyup akledip sorgulamaya başlayabilir. Kaldı ki tek başına çalışma yapan kişilerde çalışmalarında başkaca araştırmacıların yazmış oldukları kaynak eserlerden vs. istifade etmekte, okumalar yapmak sureti ile de bir nevi istişare içerisinde olmaktadırlar.Nitekim her insan bireysel anlamda sorgulama melekesine ve sorgulamasının sonucunda doğruya ulaşabilme melekesine sahip olduğunu yine Kur’andan anlıyoruz. Şöyle ki; vahiy tüm insanlara açık bir davette bulunmaktadır. Ve icabet edilmesi gerektiğini, aksinin akıl ile bağdaşmayacağını “e fe la ta’gilun”/ “akletmiyor musunuz?” benzeri ifadeler ile bildirmektedir.(Bkz.Yunus, 16- Sâffât Suresi 138-Hud, 51)
“İşte Allah, size ayetlerini böyle açıklar; ki akıl erdiresiniz.” Bakara Suresi, 242
“Kur’anı öğüt almak için kolaylaştırdık. Düşünüp öğüt alan yok mu?” Kamer, 17
Ve yine bu ayetlerde de görüldüğü üzere akledip, düşünüp, öğüt alması beklenen muhatap “bir kişi bile” anlamındadır.
Aşağıda akledecek bir topululuk için ayetlerin açıklandığına dair ulaşabildiğim 17 ayeti istifadelerinize sunuyorum.
Rum (28): (Allah) size kendinizden bir misal verdi: Hiç size kısmet ettiğimiz şeyde elleriniz altındaki kölelerinizden ortaklarınız bulunur da onlarla siz eşit olur, aranızda birbirinizi saydığınız gibi, onları da sayar mısınız? İşte düşünecek bir toplum için ayetleri böyle ayırdediyoruz.
Yunus (5): Güneşi ışık kaynağı, ayı parlak ve yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için ona menzil menzil miktarlar belirleyen O'dur. Allah, bunu ancak hak hikmetle yarattı. Anlayacak bir kavim için ayetleri ayrıntılı olarak açıklıyor.
Yunus (24): O dünya hayatının misali, ancak gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, onunla yeryüzündeki otlar, insan ve hayvanların yediği bitkiler birbirine karışmıştır. Nihayet yeryüzü zinetini takınıp süslendiği ve sahipleri de onun üzerinde kendilerini güçlü sandığı bir sırada geceleyin veya gündüzün ona emrimiz gelivermiş, bir anda ona öyle bir tırpan arıvermişizdir ki, sanki dün orada hiçbir şenlik yokmuş gibi oluverir. İşte düşünebilecek bir kavim için ayetlerimizi böyle açıklıyoruz.
Yusuf (111): Gerçekten onların kıssalarında akıllılar için bir ibret vardır! Bu Ku'ran uydurulur bir söz değil, ancak kendi önündekinin tasdiki, herşeyin açıklayıcısı ve iman edecek topluluk için bir hidayet, bir rahmettir!
Ankebut (35): Andolsun ki, Biz aklını kullanacak bir topluluk için oradan bir ibret tablosu bıraktık.
Ankebut (51): Karşılarında okunup duran Kitab'ı sana indirmemiz yetmedi mi onlara? Şüphesiz bunda iman edecek bir kavim için elbette bir rahmet ve ilahi bir ihtar vardır.
Fussilet (3:) Arapça bir Kur'an olmak üzere, bilecek bir topluluk için ayetleri ayırt edilmiş, açıklanmış bir kitap.
Araf (52): Muhakkak biz onlara, inanacak herhangi bir kavme hidayet ve rahmet olması için, tam bir bilgi ile bölüm bölüm açıkladığımız bir kitap gönderdik.
Araf (203): Sen onlara bir ayet getirmediğin zaman "Derleyip toplasaydın ya!" derler. De ki: "Ben ancak Rabbimden bana ne vahyolunuyorsa ona uyarım! Bütünüyle bu Kur'an Rabbinizden gelen kalp gözlerinizi açacak delillerdir. İman edecek bir kavim için hidayet ve rahmettir.
Casiye (20): Bu (Kur'an) basiret nurları (insanların kalp gözünü açan bir nur) ve kesin bilgi edinecek bir kavim için de hidayet ve rahmetin ta kendisidir.
Enam (97): Kara ve denizin karanlıklarında yolunuzu doğrultmanız için size yıldızları sebep kılan O'dur. Gerçekten Biz ayetlerimizi, anlayan bir topluluk için açıkladık.
Enam (105): İşte ayetleri böyle çeşitli şekillerde sunuyoruz ki, o körlük edenler sana: "Bunları bir yerlerden okuyup öğrenmişsin." desinler, hem de onu bilen bir toplum için iyice açıklayalım.
Enam (126): Bu (İslam), doğrudan doğruya Rabbinin yoludur. Gerçekten aklını başına alacak bir kavme ayetleri ayrıntılarıyla açıkladık.
İbrahim(52): İşte bu (Kur'an) uyarılıp korkutulsunlar, gerçekten O'nun yalnızca bir tek İlah olduğunu bilsinler ve temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye bir bildirip-duyurma (bir belağ)dır.
Enbiya (106): Şüphesiz ki, bu Kur'an'da ibadet eden bir kavim için yeterli bir öğüt vardır.
Tevbe (11): Eğer tevbe edip namazı kılar, zekatı verirlerse din kardeşiniz olurlar. Bilecek bir topluluk için Biz ayetlerimizi daha çok açıklarız.
Maide (58): Onlar, siz birbirinizi namaza çağırdığınızda onu alay ve oyun (konusu) edinirler. Bu, gerçekten onların akıl erdirmeyen bir topluluk olmalarındandır.
Bütün bu ayetlerin ortak teması; tabiat ayetlerinin ve çok daha da önemlisi vahyin teşekkülüolan ayetlerin yine Allah tarafından diğer ayetler ile açıklanmasıdır. Açıklanan ayetlerin muhatabına baktığımızda ise ekseriyetle akledecek-düşünecek ve inanacak bir toplum göze çarpmaktadır. Burada hitabi anlamda tüm insanların muhatab alındığı söylenebilir fakat tüm insanlardan ehil olunması özellikle akıl-düşünce ve inanç üçlüsünün tüm insanlarda tekamüle ulaşmasını beklemek tabii olmayacaktır. Konuyu hikmet kavramı özelinde bağlamak istiyorum
Bakara suresi 231. Ayetin sonunda şu ibareler vardır.
“…….Allah'ın üzerinize olan nimetini hatırlayın.Ki O üzerinize kitap ve hikmeti kendisi ile öğüt alasınız diye indirdi. Allah'a duyarlı olun ve iyi bilinki; Allah muhakkak herşeyi bilendir.”
Bu ayette kendisi ile diye tercüme ettiğim bölüm ( به) “bihi” yani "onun ile, kendisi ile" anlamlarına gelir ve tekil zamir olarak tekile işaret eder. Diğer türlü olsa yani hem kitap hem de hikmet için ayrı ayrı olsa (بهما) “bihima” tesniye yani ikil formda gelmesi gerekirdi. Oysa Allah bu kelimeden önce hem kitabı hem hikmeti saymış ve bu ikisini (به) “bihi” zamirinde birleyerek “kendisi ile” öğüt almamız gerektiğini ifade etmiştir. Öyle ise buradan hareketle de hikmeti Kur’an çalışmaları için ilgilenilen bir ayeti, ilgili diğer ayetlerle bir bütün olarak değerlendirmek sureti ile en doğru sonuca ulaşmak olarak düşünebiliriz. Bu yüzden Kur’an çalışmalarını esasında hikmet arayışı olarak da değerlendirmek mümkündür.
Peki bu Kur’an ve Hikmet çalışmalarını kim yapacaktır. Acizane bütün bu ayetlerden yola çıkarak vardığım sonuç; Kur’an çalışmalarında Rabbimizin vahiyinde de vurgulamış olduğu akıl, düşünce ve inanç birlikteliği kendisinde bir bütün olarak tekamüle ulaşmış herkesin bu işten sorumlu olduğudur. Bu sorumluluk sahibi kişilerin istişare emri gereğince birlikte hareket etmeleri bir ekip oluşturmaları gereklidir ve ekip çalışması bireysel bir çalışmaya nazaran elbetteki pek çok açıdan kolaylıklar sağlamaktadır. Ekip olmak imkanlı olmaktır. Lakin bu imkanı elde edememiş olan tüm akıl, düşünce ve inanç dengesini yakalayabilmiş olan insanlar da, bireysel de olsalar/kalsalar “emri bil maruf, nehyi anil münker” sorumlulukları gereğince vahiy çalışmaları yapmakla yükümlüdürler. Ve selam hidayete tabi olanlaradır.