Ahmet ÖRS

08 Eylül 2008

HALK KESESİNDEN SENDİKACILIK

Memur sendikaları ile hükümet arasındaki görüşmeler dünyadaki sendikal mücadeleler tarihi açısından kötü bir örneklikle sona erdi. Bir mutabakat metni yayımlayarak masadan kalkan taraflar, neyin karara bağlandığının tam olarak belli olmadığı müzakereler sonucunda son derece mutlu bir görüntü sundular.

 

Türkiye’de sendikacılığın genel gidişi tam bir sefalet tablosu sunuyor. Sendikalar üye aidatlarını devlete, dolayısıyla halkın sırtına yükleyerek izahı mümkün olmayan bir gasp örneği sergiliyorlar, büyük bir ahlaki zaafiyet çukuruna yuvarlanıyorlar.

 

Sözde toplumsal adaleti zorlayacak olan sendikalar üye aidatlarını devlete ödeterek kendi ekonomi ve geleceklerini garanti altına almanın hesabı içindeler. Bir sivil mücadele alanı olarak üyelerinin maddi ve manevi fedakârlıklarıyla var olması gereken sendikaların devlete-hükümete bağlı bir ekonomik ilişkiyle bağımsız kalabilmeleri mümkün müdür? Böyle bir sivil mücadele anlayışı nerede görülmüş? Devlet gücünden bile kuvvetli olabilecekken ekonomik çıkarlar için bu gücü devlete satan sendikalar bireylerin, farklı görüşlerin haklarını nasıl savunabilecekler?

 

Hükümeti belki bu alicengiz oyununda tebrik etmek gerekiyor. Muhalefet potansiyeli taşıyabilecek sendikaları aidat ödemeleri ve seyyanen zamlarla ekarte edip kendine bende kılmıştır. Sivil toplum denen kerameti kendinden menkul anlayış da böylece devlet-hükümet sisteminin bir parçası olmuştur.

 

Mutabakat metninin çoğu geleceğe dönük birtakım belirsiz taleplerle dolu. Asıl önemli olanları ise ücretlerle ilgili. Elbette ücret meselesi önemli ancak üyelerinin ve en nihayetinde geniş toplum kesimlerinin hak ve taleplerini savunacak ve onları devlete karşı bir nevi koruyacak sendikal örgütlenmeler bu meyanda mutabakat metnine herhangi bir madde dâhil ettirememişlerdir. Sadece maaş artışına yoğunlaşan ve bunda da hükümetin gerisine düşen bir sendika anlayışı… Üye aidat primlerini artırmaktan öte bir mücadele vermeden masadan gözü açık tüccar mantığıyla kalkan bir sendika anlayışı… Tam bir sefalet tablosuyla karşı karşıyayız! Mutabakat metninde yıllardır dayatılan başörtüsü yasağına ilişkin bir madde yok! İnanç tercihlerine saygı talebi yok! Eğitimden, farklı birçok alana kadar özgürlükçü açılımlara dönük sorgulayıcı ve sorgulatıcı bir adım yok!

 

Halkın kesesinden kesesine para aktarma hedefinin sığlığında can çekişen, hükümeti savunma ve kadro kapma telaşından başka bir amacı olmayan sendikaların üyelerine ve topluma verebilecekleri bir şey yoktur. Kimse kendini kandırmasın. Bu gidişle şişe şişe büyüyüp hantal bir para öğütme ve kadro kapma mekanizmasından başka bir şey olamayacaklardır. Halkın ve üyelerinin özgürlükçü taleplerine bırakın kulak vermeyi statükoyu “bizim adamlarımız” mantığıyla içselleştirecekler ve oluşabilecek farklı muhalefet hareketlerini de sistemin sivil ayağı olarak küçümseyip mahkûm edeceklerdir. 

 

Demokrasinin kelle hesabına dayalı sözde niteliğini bayraklaştıran, nitelik bağlamında bahsettiklerimizin yanında türlü zaaflarla malul sendikacılık anlayışı artık kökten sorgulanmalıdır. İyi niyet ve arzularla sendikal süreçlerde yer alanlar cesur bir şekilde mevcut konumlarını gözden geçirmelidirler.

 

Toplumsal problemlerin temelinde yatan ideolojik dayatmalarla, resmi yasaklarla kıyasıya ve sarsıcı bir şekilde yüzleşilmedikçe bir tiyatrodan ileri gitmeyecek sendikacılık oyununun hakiki yüzü görülemeyecektir.