Ahmet ÖRS
HESABINIZI VERME VAKTİDİR
Dayatmalarla bir yere varılamayacağını zalimler neden anlamazlar? Bir akıl tutulması yaşıyor olmalılar. Aynen bile isteye hakikati reddeden kâfirler, müşrikler gibi… Bile bile gökten suyu indirenin gönderdiği elçiye ve vahye inanmayı kabul etmeyenler gibi.
Bugün, tarihin önünde zalimler ağır bir şekilde mahkûm olmuşlardır. Sözde karizmaları her yerinden çizilmiştir. Korku imparatorlukları kâğıttan bir kule gibi çökmüştür. İnsanların vereceği tepkilerin ne olacağını düşünün bir kere: Gülseler mi, hayıflansalar mı… Öyle zavallı bir fotoğraf ki karşımızda duran insan bakmaya bile tiksiniyor. Ya hayıflanma meselesine ne demeli: Geçip giden onca zulümler, onca hıyanetler…
Mahmut Esat Bozkurt’un dönemin ulus kurgusuyla üretilen sistemine başka kimliklerin ancak köle olabileceğini söylediği dönemler türlü acılarla çok geride kaldı. Onun vahşi duygu ve düşünce dünyası insanlığın utanç duvarında kara bir leke olarak yerini çoktan almıştı. Şimdi de onun temsiliyetini yaptığı resmi kurgu tarafından ilan ediliyor: Yanlıştı! Yanlıştı işte zoraki ancak buraya kadar getirebildik, güneş balçıkla sıvanamıyormuş, zulüm ile payidar olunamıyormuş! Sahte kurgular rüzgâr önündeki yapraklar gibi hakikate direnemiyormuş…
Resmi tarih ve ulus kurgusu şimdi nerede ve nasıl savunulacak? Hangi derste ve ders kitabında hangi cesaretle işlenecek? Hep bir istihza ve çizilmiş karizma savıyla ele alınmayacak mı? Yıllarca kaybolup giden canların hesabının usulca kapatılmasını isteyen egemenler alicengiz oyunlarına tevessül edecekler kuşkusuz ya, ya yüreği yaralı analara, gelecekleri çalınan delikanlılara, zulümlere şahitlik etmekten bıkmış dağlara, bayırlara kim hesap verecek?
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. İnsanım diyenler için şişeden çıkıp acı gerçeği söylemesini beklemeye gerek yoktu aziz cinin. Korkuların hegemonyasında sesini çıkaramayan insanları boşalmış bir bend suyu gibi kim durdurabilir şimdi? Kuyuların, lanet işkencelerin, namussuz yasakların, aşağılanmaların beyanı olacak yeni bir süreç var karşımızda. Hakikaten cin şişeden çıkmış mıdır, belki de çıkmıştır. Başlar öne eğilmiş, ağır bir mahcubiyet her yanı sarmıştır: Ne yapalım, oldu bir kere…
Ne yapalım olmuşla ölmüşe çare yok! Ne demek çare yok! Halklara, bebelere ve de tarihe verilecek ağır bir hesap var faturada! Ve o fatura her yerde ve her gün kabarmaya devam ediyor: Okulların giriş kapılarına tedirgin ve ağır adımlarla yaklaşırken utançtan bütün kanı çekildiği için hareket etmekte zorlanan narin ellerini başörtülerine götüren kızların hazin fotoğraflarında. Zalimlerin utanca boğulacağı alanları çoğalsa da zulüm fırsatlarını kaçırmayacak kadar hin olmaları ancak ve ancak şeytani niteliklerinin korkunçluğunda aranabilir.
Köle olacaklar ancak demişti öncülerinizden, yukarıda ismi anılan insanlıktan nasibini alamamış o kişi… Bakın bakalım kim şeytanın kölesi olmuş da haberi yokmuş. Şimdi hesap verme vaktidir. Hesabınızı mazlum ve mustazaf halkların esmer ve kırışık alınlı suratlarına doğru affedilme beklentisi bile ummadan ve her yanınızdan terler boşalarak uzatın bakalım. Cehennem ateşi daha sıcaktır, bir bilseydiniz!