Ömer TÜMER
İNSAN DEVLETİ, ADALET DEVLETİ DE NE DEMEK?
Osmanlı'nın yıkılışı, "hilafet"in ilgası ve kemalist laik Cumhuriyetin kurulmasından sonra zaaflı da olsa varlığını hissettiren İslam ümmeti paramparça edildi. ideal manada olmasa bile sembolik hilafeti ümmet adeta arar hale geldi. Hilafetin gerekliliği çıkış yolu arayan müslümanlar tarafından hissedilir hale geldi.
Hilafetin kaldırılmasından sonra, müslümanlar totaliter laik Kemalist cumhuriyetten kurtulmak adına çeşitli isimler altında oluşumlar/cemaatler meydana getirmişlerdir. İsimlendirmek gerekirse nurculuk, süleymancılık, tarikatcılık (nakşi, kadiri), partisel bağlamda milli görüş hareketi ve daha sonra taraftarbulmaya başlayan tevhidi İslami hareket ve diğerleri. Bu hareketlerin varlığı mevcut rejimin halk nezdinde kabulünü mü sağladı, müslümanlara çıkış yolu mu kazandırdı yoksa çıkmaza mı sürükledi tartışılabilir. Konumuz bu olmadığı için tartışılmasına gerek duymuyorum.
Totaliter laik kemalist cumhuriyet çok partili hayata geçmek suretiyle yerini demokratik laik cumhuriyete bırakmıştır. Daha sonraları zaman zaman totaliter laik yapıya özlem duyanlar ve totaliter özellik gösteren dönemler de tekrar ortaya çıkabilmiştir. Malum darbeler dönemleri. Totaliter laik yapının egemen olduğu dönemlerde bütün cemaatlerin ortak hedefi laik yapıyı kaldırarak İslam/şeriat devleti kurmak iken demokratik laik yapının egemen olduğu dönemlerde ise çoğu cemaatlerde yumuşama,sistemle barışık hale gelme neredeyse sistemin laik siyasal partilerine entegre olmak ortak hedef haline gelmiştir. Yukarda zikrettiğim cemaatlerin birisi hariç hemen hemen hepisi sistemin adeta kendisi olmuşlardır. İslam/şeriat devleti ideallerini unutuvermişlerdir.
Bu cemaatlerden İhvan-ı Müslim'in ve İran İslam inkılabının siyasi yönünden etkilenen tevhidi İslam'i hareketlerden bir kısmı, AK Partinin siyaset sahnesine 2002 yılında çıkışıyla birlikte tevhidi eksenden kaymaya başlamış olup, 12 Eylül 2010 anayasa referandumundan sonra da İslam/şeriat devleti fikrinden vazgeçmişlerdir. Demokratik laik devletin idaresi müslüman tandanslı kadroların eline geçmesiyle birlikte tevhidi gruba mensup o bir kısım ne yazık ki İslam/şeriat devleti idealini terkederek AK Parti ile beraber demokratik laik rejimi savunur hale gelmişlerdir. Totaliter laik rejimlerde müslüman cemaatler inandıkları değerlere sadık kalabildikleri halde demokratik laik rejimlerde maalesef ideallere, değerlere sadık kalamayıp kimliksiz hale gelmişlerdir. Laik rejimlerde İslami yapının var olabilmesi için totaliter yapının mı yoksa demokratik yapının mı İslam adına ehven-i şer olduğunu varın siz hesab edin. Demokratik hürriyetçi serbest rejimlerin içerisinde radikal/köktenci hareketler gelişemezler aksine çözülmeye bozulmaya uğrarlar. Mevcut rejimin yönetimini dindar muhafazakar insanlar yürütüyorsa radikal/köktenci İslam'i hareketlerde rehavet, kendine güven ve yeterlilik anlayışı oluşur ve daha çabuk çözülme ve bozulma meydana gelir. Nitekim Türkiye'de tevhidi İslami duruşun bozulma serüveni de ne yazık ki böyle oluşmuştur.
Özellikle ve önemle üzerinde durulması gerekenler; tevhidi İslami duruşun nereden nereye geldiği, bazı tevhidi grupların İslam devleti fikrinden vazgeçip insan devleti ve adalet devleti gibi farklı bakış açıları ve kavramlarla neden farklı devlet modelleri ürettikleri, ortaya koydukları sözde bu devlet modellerinin İslam devletinin işlevini yerine getirip getirmeyeceği gibi hususların incelenmesidir.
"İslam herhangi bir yönetim modeli öngörmemiştir, aslolan adil olmaktır. İslam'la demokrasi bir biriyle çelişmez. İslam'ın en güzel bir şekilde yaşanabilmesi ancak demokrasilerde mümkündür" gibi herzeleri şimdiye kadar malum cemaatlerden duymaya alıştık ve yadırgamıyoruz. Batıl sistemin işleyişi için oy vermek şirktir. Sistemi benimsemek ve ona değişik şekillerde destek vermek küfürdür. Küfür laik rejimin yıkılarak yerine İslami devletin ikame edilmesi gerekir türünden fikirleri yıllarca savunan tevhidi düşünceye mensup birkısım cemaatlerin bu fikirlerinden vazgeçmelerini anlamak mümkün değildir. Sormak lazım, yoksa yıllarca savunageldiğiniz bu fikirlerin yanlış olduğunu mu gördünüz? Asıl hedefiniz laik devlette iktidar olmak ve devleti laik kurallara göre yönetmek miydi? Devlet rantından yıllarca mahrum kalmış müslümanlara rant sağlamak mıydı?
Tevhidi olmayan ılımlı cemaatlerin savundukları fikirlerin İslam'a uymadıkları hususunda onlara karşı mücadele verirken birden bire içimizden bazı tevhidi gurupların İslam devleti fikrinden vazgeçerek insan devleti, adalet devleti gibi fikirler ortaya atmaları doğrusu tevhidi duruşu yaralamaktadır. Herhangi bir inancı, ideolojiyi, fikri yok etmek mümkün olmadığı için muarızları bozma, dejenere etme yoluyla zaafa uğratırlar. İşte tevhidi islami duruşun başına getirilmek istenen de bundan başkası değildir. Bazı ateist ve sosyalistlerin uydurulmuş İslam anlayışları ve mensuplarının yanlışlarını görerek İslam'dan uzaklaşmaları gibi, İslam tarihi boyunca saltanatın yanlışlarından dolayı da müslümanlar İslam devleti fikrinden uzaklaşarak değişik isim ve kavramlar üretmeye kalkışmışlardır. Islah'ı, yeniden inşa'yı ve tecdidi dillerinden bırakmak istemeyen müslümanlar ne hikmetse İslam devleti fikrini aslına uygun olarak ıslah ve inşa etmeye yanaşmadan, farklı devlet kavramları oluşturmak istemişlerdirler. İslam'ın, İslam devletinin suyu mu çıktı ki onu kolayca terkediyorsunuz? Suyu çıkmış saltanatı İslam devlet ile karıştırıyorsunuz muhtemelen.
İnsan devleti fikrini savunanlar aynı zamanda adalet devleti fikrini de savunmaktadırlar. Diyorlar ki; Din/İslam devleti modeli diye savunageldiğimiz model İslam'ın kendi öngörüsü olmayıp Zerdüşt Sasani İran'ı hükümdarı 1. Ardeşir'in kendi yönetimine dini meşruiyet sağlamak ve dini korumak adına icat ettiği bir modeldir. Bu model oradan Abbasiler eliyle İslam'a geçmiştir. Müslümanlar da onu İslam devleti modeli olarak benimsemişlerdir. İslam herhangi bir devlet modeli ortaya koymaz, insana lazım olan adalet ve adalet devletidir. Dinle devlet aynı çuvala giremez, girerse de din kaybeder. Tarih boyunca da hep din kaybetmiştir. Din ve dini kurumlar devletten ayrı olmalıdır. Birlikte olurlarsa din ve dini kurumlar devletin çökmesiyle birlikte çöker giderler. Osmanlı'nın çöküşü ile birlikte dinin ve dini kurumların çöküp gittikleri de örnek gösterilir. (Özet olarak Kur'ani Hayat dergisi 28. Sayı "İnsan Devleti" isimli yazı.)
Dinle devleti aynı çuvala koymak isterseniz orada tabii ki din kaybeder. İslam/şeriat devleti modeli fikrini savunan tevhidi müslümanlar devleti dinin çuvalına koymak istemektedirler. Çuval dinin çuvalı olursa elbette kaybeden devlet olacaktır bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Dini devletin çuvalına sokarsanız işte o zaman çuvallamış olursunuz bundan da hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Adalet devleti fikrini savunanlar da; İslam devleti Peygamberimizin şahsıyla birlikte Asr-ı Saadet, raşid halifeler dönemi ve daha sonra da saltanat, sözde halifelik olarak devam etmiştir. Laik devlet de Türkiye cumhuriyetinin ortaya çıktığı günden itibaren varlığını sürdürmektedir. Her iki devlet modeli de yüzyıllarca ve yıllarca uygulanmış olup her ikisi de topluma dayatılarak uygulandığı için kabul görmemişlerdr. Her iki devlet modeli ideolojik yapıya sahiptirler. Müslüman'a da gayri Müslim'e de gerekli, her kesimin evet diyebileceği adalet kavramı üzerinden adalet devleti modeli oluşturulmalıdır. (Özet olarak R.İhsan Eliaçık "Adalet Devleti" isimli kitaptan.)
İslam devleti, insan devleti, demokratik devlet deyin adına ne derseniz deyin netice de her türlü devlet insan için ve ona hizmet için vardır. Adalet, haklıya hakkını vermek suçluya da cezasını vermek olarak tarif edildiği gibi, bir şeye olduğu gibi fıtratına uygun olarak davranmak ve muamele etmek olarak da târif edilmektedir. İnsan başıboş yaratılmamış olup, Allah'a kul yeryüzüne halife olarak sorumluluk bilinciyle yaratılmıştır. Allah'la, insanlarla ve evren'le ilişkileri ve hakları mevcuttur. Sorumluluk ve kulluğunun gereği olarak da hayatı inşa, ihya, imar, ıslah, idare ve yönetmek gibi yükümlülüğü vardır. Hayatı idare etme ve yönetmenin nasıl olacağını, idare etme, yönetme ve karar verme işlevinin de adaletle olması gerektiğini Allah vahiyle bildirmiştir. Vahyin kurallarına göre ferdi ve toplumsal hayatı düzenlemek emirdir. Allah'ın yaratıklarını O'nun yasalarıyla yönetmemek haklıya hakkını vermemektir. Haklıya hakkını vermek adalet, vermemek zulümdür. Allah'ın kulları üzerindeki hükümleriyle hükmetme hakkını gasbederek oluşturulacak devlet modeli adalet devleti olamaz. Olsa olsa zalimlerin yönettiği zulüm devleti olur. Bunları her iki devlet anlayışını dillendiren ve model olarak sunanlar çok iyi bilmektedirler.
Adalet duygusu Allah'tan bağımsız olarak ele alınır ve harekete geçirilirse önce Allah'a zulüm edilmiş olunur. Adaletin kaynağı Allah'tır. İnsana adalet duygusunu fıtri olarak O vermiştir. Herhangi bir duygu, düşünce ve kavramı Allah adına, Allah adıyla ve Allah'a tahsis edilmeksizin benimser ve uygularsanız Allah ondan hoşnut olmaz. O'nun için yapılmamışsa adalet yerine gelmemiş demektir. Adaleti yerli yerinde kullanmadığınız için zulmetmiş olursunuz. Batılı ülkeler insan hakları, hürriyet, eşitlik ve adalet gibi kavram ve düşünceleri İslam ülkelerinden daha iyi yaşatmaktadırlar gibi ifadeler dile getirilerek adaletli olmak için dinli ve dinsiz olmaya gerek yoktur denilmektedir. İşte bu düşünce ilahi olmayan seküler/laik adalet anlayışıdır. Geri kalmışlık ve aşağılık psikolojisiyle söylenmiş düşüncelerdir. Batılı toplumlar laik rejimlerinin kontrolünde laik adalet ve ahlak anlayışlarını tatbik ediyorlarken, İslam toplumları ilahi adaleti, ahlakı değil tatbik etmek bu kavramların İslam'ın malı olmadığı ve İslam'dan ayrı tutulması gerektiği yolunda gayret göstermektedirler. Bu da laikliğin dindarlaşmış şekli olsa gerektir.
Adalet tek başına dinden bağımsız olarak neyi ifade eder? Bir toplumu yönetmeye kafi mi dir? Adaletin haramı ve helâli belirleme gücü kendisinde var mıdır? Haklıya hakkını vermek, suçluya cezasını vermek ve fıtrata uygun davranmak ancak Kur'an'ın belirlediği hadleri uygulamakla mümkün olur. Hadleri uygulamak ferdin görevi olmayıp devletin (gücün,otoritenin) görevidir. İslam'ın ibadet ve diğer vecibelerini yerine getiren fertlerin adına müslüman denilecek, islam'ın hadlerini uygulayan devlete İslam/şeriat devleti denemeyecek öyle mi? Hükmedesiniz diye peygamberlere kitaplar gönderilecek, kitaba göre hükmedenler ve hükmedilenler toplumu oluşacak, hükmedenlere halife/imam, hükmedenlerin oluşturduğu organize güce de İslam devleti denmeyecek, böyle bir saçmalık olur mu?
Bir şeye fıtrat üzere davranarak adaletle muamele etmek, bir şeyi yerinden ederek zulmetmek tarifi üzerinden bakacak olursak; hükmedilsin diye gönderilen kitapla/vahiyle hükmetmek adalet, etmemek zulüm olur. Hükmetmek emir, etmemek isyandır. Adalet devletinden maksat vahyin hükümleriyle hükmetmek ise fıtrat üzere adalet yerine getirilmiş olur. Allah'ın hükümleriyle hükmetmenin adına İslam'la hükmetmek demiyor da adalet devleti diyorsanız, birilerinin adil düzeninden farklı bir şey söylememiş olursunuz. Bir zamanlar birileri kuş dili ile konuşmak mecburiyetindeyiz, dönemin şartları gereği diyorlardı. Ama siz adalet devletcilerinin dönemsel şartları ve mecburiyetleri de artık kalmamıştır. Öncekilerinin adil düzeni demokratik laik kemalist cumhuriyetin baskı ve korkusundan oluşmuş iken, sizin adil düzeniniz demokratik laik "İslam" cumhuriyetinin vermiş olduğu huzur ve güvenden fantezi olarak oluşmuştur. Adalet devletinden maksadınız; demokratik laik kemalist cumhuriyetten demokratik laik "İslam" cumhuriyetine dönüştürülen sisteme adalet elbisesi giydirilerek devamını sağlamaktır.
İslam devleti adil olmayı, adaletle hükmetmeyi temel esas kabul etmekteyken, size ne oluyor da İslam'ın adalet kavramına sahip çıkıyor, hüküm kavramını reddediyorsunuz? Yüce Allah, Kur'an'da ne dinin adına ne de insanın adına adalet ismini vermemiş olup İslam ve müslüman olarak ifade etmiştir. Allah aşkına size adınız ve dininiz nedir diye sorulacak olsa, adım adalet, dinim adalet demeyip, "elhamdülillah İslam'ım/müslümanım" dersiniz değil mi? Unutmayınız ki Allah sizleri ve bizleri kıyamet günü müslüman olarak muhatap alacak ve bizim için seçtiği İslam ve onun hükümleriyle hesaba çekecektir. Devletler, tarihi boyunca dine dayalı devletler ve seküler/laik devletler şeklinde tezahür ederek gelmişlerdir. Üçüncü bir devlet tezahürü görülmemiştir ve böyle bir şey mümkün de değildir.
İnsan devleti, adalet devleti gibi yeni devlet modelleri keşfeden bu mucitler gerçekten uluslararası üst derece ödüller almayı haketmişlerdir. Bu yeni devlet modeli mucitlerinin devlet modeli patentini vermek ve uluslararası ödül kurumlarına teklifte bulunmak Türkiye demokratik laik "İslam "cumhuriyetinin bir sorumluluğudur. Zira; yeni keşfedilen devlet modelleri mevcut devlet modeline herhangi bir zarar vermemekte olup, bilakis onu güçlendirmekte olduğu için mevcut devletin bu mucitlere bir vefa borcu göstermesi elzemdir. İslam'ın hükümleriyle hayatını dizayn eden insanın adı müslümandır. İslam'ın hükümleriyle yönetilen devletin adı da İslam devletidir. Insan ve adalet devleti fikrini savunan adalet devletçileri eğer art niyetli değillerse bunun böyle olduğunu çok iyi bilmektedirler.
Adalet devleti fikrini İslam'dan yalın olarak savunanlara; farz-ı muhal Türkiye cumhuriyetini mevcut demokratik laik yapısıyla size teslim ediyoruz, onu siz yönetiniz denilse, siz de adalet devleti inşa edeceğinize göre ölçütünüz tabii ki adalet olacaktır. Mevcut sistem kurumlarıyla kurallarıyla ve insanlarıyla size teslim edilmiş olduğu için helal-haram, sevap-günah ve ahiret-ahirette hesaba çekilme gibi değerler laik sistemin gereği kamusal alanda haliyle olmayacaktır. Herhangi bir sistem tercihiniz de zaten yoktur. Adalet devleti anlayışınıza göre adalet her türlü devlet modeline de uygulanabilir, bize adalet yeter diyorsunuz. Devletin yürürlükte bulunan anayasası, kanunları, tüzükleri ve yönetmelikleri vardır. Uygulamaya adaletciler olarak başladınız, elinizde mevcut bulunan yasal mevzuat anayasaya, anayasa da laikliğe uygun bulunmaktadır.
Mevcut mevzuatla devleti idare edeceksiniz, başka çareniz de yoktur. Teslim aldığınız devlette İslam'ın yasak-haram kabul ettiği yığınlarca menhiyat bulunmakla beraber, biz sadece bir kısmından bahsetmekle yetinelim. Bunlardan bazıları; bankalar, turizm sektörü (helal kabul edilecekler hariç), fuhuş sektörü (genelevler ve benzeri yerler), kumar sektörü (milli piyango kurumları), eğlence sektörü (gazino, pavyon, disko, gece kulüpleri ve benzeri yerler), içki sektörü (tekel kurumları ve memleket sathına yayılmış tekel bayileri), fuhuş sektörünün alt yapısını oluşturan batı menşeli moda sektörü ve müstehcen hayat tarzı (sokak hayatı, ölçüsüz internet, medya ve benzerleri) gibi daha da çoğaltabileceğimiz kepazelikler mevcuttur. Size teslim edilen mevcut devleti devlet algınız gereği adaletle yöneteceksiniz ve adalet devleti oluşturacaksınız. Bankalara; "Faiz çağdaş dünyada ekonominin bir gereğidir, ekonomik sistem ancak böyle çalışabilmektedir. Gerekiyorsa Faiz oranlarını aşağıya çekiniz, yukarıya çıkartınız, faizi adaletle alın adaletle verin, vatandaşlara faizi adaletle yedirin" mi? diyeceksiniz. Fuhuş sektörünün yasal temsilcileri olan genelevlerdeki çalışan kadınlara zina yaptırırken "Vatandaşlarımıza adaletle muamele ediniz, genelevlerinin patron ve patroniçelerine o kadınların sırtından kazandığınız "helal-namuslu"paraların vergisini devlete adaletle verin biz de siz patron ve patroniçeleri vergi rekortmenleri olarak ilan edelim" mi diyeceksiniz? Homoseksüellere, lezbiyenlere "bu davranışlarınız cinsel tercihinizdir saygıyla karşılıyoruz" diyerek adaletle muamele ettiğinizi mi söyleyeceksiniz? Devletin kurmuş olduğu kumarhanelerinize/milli piyango teşkilatlarına "fal oklarını adalet üzere çekiniz vatandaşlarımız adaletli bir şekilde kumar oynasınlar" mı diyeceksiniz?
Yasal olarak mevcut olan içki sektörüne "rakıyı, şarabı, birayı kaliteli üretin, vatandaşlarımıza adaletle dağıtın, kadehlerini yudumlasınlar, kafayı çekip sarhoş olsunlar" mı diyeceksiniz? Turizim sektörüne (meşru görülebilecekler hariç) "vatandaşlarımızın daha huzurlu ve rahat bir şekilde plajlarda açılıp saçılmaları için daha fazla ve modern plajlar yapmalarını vatandaşların da adaletli bir şekilde edep ve hayalarını terketmelerini sağlayın" mı diyeceksiniz? Müstehcen hayatın doğrudan kendisi olan moda sektörüne "memleketimize getireceğiniz moda kıyafetlerini getirirken sadece Fransa'dan ve diğer Avrupa ülkelerinden olmasın, değişik ülkelerden de getirin, hatta moda üretirken pardesüyü ve çarşafı da ihmal etmeyiniz ki adaletle davranmış olasınız" mı diyeceksiniz? Eğlence sektörüne (gazino, pavyon, bar ve gece kulüpleri ve benzeri yerler) "vatandaşlarımız daha güzel eğlensinler diye sağlıklı ve güvenli ortamlar hazırlayın, vatandaşlarımız doyuncaya, tıksırıncaya kadar içsinler, eğlensinler, sektörün patronları vergilerini adalet üzere versinler, eğlenenler de birbirlerinin haklarına tecavüz etmeden adil bir şekilde eğlensinler" mi diyeceksiniz? Sihir, büyü ve kehanette bulunanlara resmi olarak medyum ünvanını verip onları meşru hale getireceksiniz ve onların vatandaşları kandırmasına da göz yumarak adaletle davrandığınızı mı söyleyeceksiniz?
Bu fuhşiyatları savunuyorsunuz demek istemiyorum, bundan sizleri tenizih ediyorum, lakin savunduğunuz adalet kılıfı giydirirmiş laik devlet yapısında bu fuhşiyatları yapmamak gibi bir lüksünüz de, faiz, zina, içki, kumar, müstehcenlik, moda,sihir-büyü gibi benzeri şeylere günahtır, haramdır diyebilme imkanınız da yoktur. Bun ve benzeri günah-haram telakkilerine müdahale edemeyen ve edemeyecek olan bir sisteme insan ve adalet devleti denebilir mi?
Hülâsa; haramın-helâlin, günahın-sevabın ve ahirette de hesabın cezanın-mükafatın egemen olduğu devlet düzenine tartışmasız bal gibi İslam/şeriat devleti denir. Böyle bir devlette adalet vardır ve olmak zorundadır. Aksi olan bir devlet düzenini adalet söylemiylele komple boyasanız dahi huzuru sağlayamazsınız, o devletin adı adalet devleti değil de mevcut devlet düzeninin egemen olduğu laik devlet olur. Savunduğunuz adalet devletinde harama-helâle, günaha-sevaba ve ahiretteki hesaba yer vermediğiniz için Allah'ı da hesaba katmamış olursunuz. Allah'ın hesaba katılmadığı devletin adı seküler laik zulüm devleti olur. Sizler de farkında olarak ya da olmayarak laik ve zalim olmuş olursunuz. Allah'ı devlet hayatına müdahil kılmayanlara, bir zamanlar siz insan ve adalet devleti savunucuları ne diyordunuz? Hatırlayınız. Allah'ı sosyal ve kamusal hayata müdahil kılmayan laikleri küfürle suçlayacaksınız, ama siz insan ve adalet devleti mensupları savunduğunuz tez itibariyle laik konuma düşeceksiniz, adınız ne laik olacak ne de küfürle suçlanacaksanız öyle mi? Düşmüş olduğunuz bu konumdan kurtulmanız İslam devleti fikrini yeniden benimseyip tevhidi bilince kavuşmanızla ancak mümkün olabilecektir.
Her ne kadar Kur'an'ı anlama projeleriniz, mealleriniz ve tefsirleriniz olsa da Allah'ı hayatın bütün kademelerine müdahil kılmayanların konumu İslami olamaz. Amacımız insanları küfürle itham etmek değil, küfre düşmelerine rıza göstermemektir. Hakkı teslim etmek adına belirtelim ki bu tür düşünce sahiplerinin ilminden ve eserlerinden de istifade etmekteyiz. Allah'lı ve Allah'a ait olmayan,onun hesaba katılmadığı her türlü hayatın ve sistemin Allah'sız olduğunu, böylesi bir inanca sahip olmanın adına da küfür denilebileceği bilgilerini ne yazık ki bu ilim ehlinden de öğrenmişizdir. İlim ehli olmak başka bir şeydir, istikamet ve isabet üzere olmak farklı şeylerdir. İlim ehlinden beklenen de istikamet, isabet ve hikmet üzere olmaktır.
Dünya müstekbirleri İslam ümmetinin başsız kalmasını 90 yıl önce yerli işbirlikçiler eliyle başardılar. Ümmetin başsız kalmasının eksikliğini hissedip gerekliliğini adeta farz kabul eden tevhidi bilince mensup müslümanlar, ümmeti yeniden inşa edebilmenin gayreti içerisinde olmuşlardır, olmaya da devam edeceklerdirler. Ümmetin başsız kalması operasyonu dış güçlerin yerli işbirlikçileri eliyle yapıldığı halde müslümanların ümmeti inşa etme gayreti de kendilerini tevhidi ve Kur'ani Müslüman kabul edenlerin eliyle sabote edilmek istenmektedir. Ümmeti inşa ve onu İslam devletine kavuşturma gayretini engellemek isteyenlerin adı tevhidle, Kur'an'la anılsa da, tarih onları da işbirlikçi olarak kaydedecektir.
Umarız ve dileriz ki "insan devleti" ve "adalet devleti" tezi mensupları bu yanlışlarından rücu ederler. Ne doğudaki Kral'ın, ne batıdaki Kraliçe'nin, ne de sizin adalet devletiniz. Sadece Allah'ın adaleti, İslam'ın devleti...
Yeniden kardeş olabilmek arzusu ile Allah kalplerimize sevgi ve muhabbet tohumları eksin.