Ahmet ÖRS
İSLÂMÎ KİMLİĞİN DEMİR ATACAĞI LİMAN NERESİ?
İslam düşüncesini kazanmak kişinin imtihanı kazanması için ulaşması gereken noktadır. İslam düşüncesinin kendisinde oluşmadığı şahsiyet bahtsızdır, kaybetmiştir. İslam düşüncesi bir bütün halinde kişilerde temayüz etmedikçe kurtuluş mümkün olmayacaktır.
İslam’a yönelmek, onu şahsında egemen kılarak öncü bir kişilik olmakla sorumludur her insan. Yorucu uğraşlar sonucu İslam düşüncesini hayatlarına egemen kılanların yapacağı şey sadece ‘şükür’ olmalıdır. Bu ‘şükür’ sadece bir yakarış, sözlü bir ileti olmamalıdır kuşkusuz. Hayatı bütün alanlarıyla kuşatmalıdır şükür. Atılacak bütün adımlar bu şükrün bir yansıması olmalıdır. Müslüman kimliğin her ne kadar göstergesi varsa bireysel ve toplumsal hayatta öne çıkmalı, onun işaret ettiği bir hayat yürünülen yol olmalıdır.
Dünya hayatı uzun soluklu bir imtihan arenasıdır. İslami kimliğe ulaşmak bu alanda atılacak ilk adımdır. İslami kimliğin, tabiatı gereği elbette imtihanlarla sınanacağı alanlar olacaktır. Müslüman olan bir insanın bütün bir yaşamı artık bu imtihan alanlarını kaybetmeden aşabilmekle şekillenecektir.
İslami kimliğe ulaşmada gösterilen çabalar, birikimler tabiidir ki Müslümanları, içerisinde yaşadıkları toplumun diğer fertlerinden her açıdan farklı ve üstün kılacaktır. Bu farklılık ve üstünlükler Müslümanların kendi tarz-ı hayatlarını değiştirmelerinde bir bahane olabilir mi yahut olmalı mıdır? Müslümanların günümüzde geldikleri durumlar itibariyle bu sorular üzerinde yoğun bir şekilde düşünülmesi gerekiyor.
İslami çabalar insanlarda ister istemez bir birikim oluşturacaktır. Bu birikimler, Müslümanlarla diğer insanlar arasında bir fark oluşturacaktır. Bu fark hangi alanda Allah’ın rızası için kullanılmalıdır diye bir soru sormak bile takdir edilmelidir ki son derece abestir.
Ama mevcut hâle bakıldığında bahse mevzu birikimler İslamın sesinin yükseltilmesinden ziyade başka alanlarda değerlendirilmektedir. Aslında burada kullanılan “değerlendirilmektedir” ifadesi sadece cümlenin akışı çerçevesinde kullanılan bir kelimedir. Yoksa herhangi bir değerlenme asla söz konusu olamaz. Bilakis fevkalâde bir “değersizleşme” yaşanmaktadır.
İslami kimliği kazanma sürecinde edinilen her türlü birikim tevhidi düşünceyi yaralayan alanlarda/hareketlerde hoyratça tüketiliyor. Yaşanan hâl ancak “düşünsel ihanet” kavramıyla ifade edilebilir. İnsanları çevrelerinde saygın bir seviyeye yükselten şey sadece ve sadece İslami kimlikleri olduğu halde mevcut vaziyette İslam düşüncesine ilişkin kaygılar birtakım aldatmacalarla terk edilmeye başlanmıştır. Tevhid anlayışının yükümlülükleri birtakım dünyevî beklentilere/çıkarlara pervasızca kurban edilmektedir. Yaşanılan bazı tıkanmalar gerekçe gösterilerek önceden asla tasvip edilemeyecek siyasi/bürokratik mekanizmalardan rant elde etmek, makam ve mevki hazzı yaşamak gibi ‘açılımlar’ İslami kaygılarla savunulabilmektedir. Birçok kişi ve çevrede gelinilen durum maalesef tevhidî kimliğin cahiliye anlayışına galebe çalması şeklinde değil, ‘muvahhidler’in cahili anlayışlara teslim olmasıdır.
İçinde bulunduğumuz toplum bir cahiliye toplumudur. Çağımızda bilginin bütün insanların ulaşabileceği bir karakter kazanması, iletişimin insan hayatının hemen her alanını sarıp kuşatmış olması bu hakikati değiştirmiyor. Cahiliyenin elinden bir toplumu ve en nihayetinde bütün yeryüzünü kurtararak egemen şirk anlayışlarının tasallutundaki insanları özgürleştirmeyi amaçlayan İslami düşünsel birikimlerin radikal bir kırılmayla nihayetlenip cahiliyeye hizmet eder duruma gelmesi yürek yaralayıcıdır.
Kişileri, cemiyetin içinde saygın bir seviyeye yükselten değerlerin daha da ileriye götürülerek insanları/cemiyeti şirkin her türlü kirliliğinden âzâde kılacak bir pozisyona ulaştırılması gerekliyken yaşanan bu dönüş/çöküş/kırılma, üzerinde kafa yorulması gereken boyuttadır.
Tevhidle/Kitapla anlamlandırılamayan dünyevî her kazanım beyhûdedir. Bunu en çok da İslamî kimlik ve birikimlerini dünyevî alanlara hasretme sevdasına düşen talihsiz kişiler bilmektedirler. Kendi vicdanlarına kabul ettiremedikleri bu yanılgıyı başkalarına inandırmaya çalışmak ancak büyük bir aldanma olacaktır. Aldanmanın sonu ise hüsrandır.