Sabiha ATEŞ ALPAT

23 Şubat 2012

İTAAT KÜLTÜRÜ

İnsanoğlunun serüveninde var olan kültürlerdendir itaat kültürü. Bazılarımız gelenekçilikten hiç haz etmezler…Bu nedenle geleneğe karşı çıkayım derken,bu defa yenilikçilik adına yığın yığın yanlışların sahibi olabiliyorlar…

Buradan  körü körüne geleneği savunduğumuz anlaşılmasın, vurgulamak istediğimiz şey şu ki; Geleneğe körü körüne uymayalım ama körü körüne red edilmesin. Aynı şekilde yeniliğe de sonradan görmüşler  gibi hemen atlamayalım ama bilmeden körü körüne  de red edilmesin… Denge her şeyde  olması gereken ölçüdür ama ifrat ve tefrit noktasında dengesini çok az tutturabilen insanoğlu, ifrat ve tefrit arasında med cezirleriyle  hayatın dalgaları arasında yaşıyor…

Kendisine vaaz edilen dengede dursa, durgun ve sakin bir şekilde limana yanaşması mümkün olacak oysa ki!.. Bu ifrat ve tefrit konusunda yaşanılan  konulardan birisi de itaat!...

Körü körüne geleneksel algılarla kabul edilen itaat ve yine dengesiz bir şekilde  karşı çıkışlarla olması gereken sonuca varılamayan itaatsizlik, en önemli ibadetlerimizden biridir.

İnsanoğlunun ya da Müminlerin itaati ancak Allah’a ve Rasulü’ne ve  yine kendisini, Allah ve Resulünün emirleriyle idare eden emir sahiplerine diye sıralanmıştı;

“Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere ve sizden buyruk sahibi olanlara itaat edin. Eğer bir şeyde çekişirseniz, Allah'a ve ahiret gününe inanmışsanız onun halini Allah'a ve Peygambere bırakın. Bu, hayırlı ve netice itibariyle en güzeldir.”(4:Nisa:59)..

Buradaki “Sizden olan Ulul emre” kısmı  adı Müslüman olan ve bireysel anlamda  İslam’ı  referans alıp, siyasi,ekonomik,sosyal ya da  hayatın diğer  alanlarında  başka sistemleri  ya da kurdukları  partilerinin tüzüklerini referans kabul edenlere itaat kast edilmemiştir… Buradaki itaat sizden olan,sizi Allah’ın emirleriyle   idare eden emir sahipleri ,yetki sahipleridir….

Körü körüne taklidin revaç bulduğu alanlarda “Kalp gözü açıktır,elbet bir bildiği vardır” mantığı ile bidat,hurafe ve hatta şirk unsuru içeren konularda dahi tefrik etmeden itaat edenler…Kaf dağının masallarından daha az inandırıcılığı olan masallarla itaat ettirilen yığınların sayısı hiç de azımsanacak  boyutta değil ne yazık ki!.

Ayette geçen “Sizden olan emir sahiplerine”  bölümünden hareketle, yanlış tevil ile kendisine Allah’ın emirlerine aykırı  buyruklar yağdıran Devlete/amire/komutana/müdüre/iş verene itaat edenler!…

Ve yine  nikah gibi önemli bir ibadet bağı ile bir birine bağlı olan erkek ve kadının kurduğu yuvada erkek egemen bir mantıkla kadının, erkeğin söylediği  her şeye kutsal emir gözüyle  baktırılan ve itaat edenler ve ya ettirilenler …

 Medya ve sosyal çevrenin  baskısına boyun eğerek kılık kıyafetinin rengine kadar modacıların tespitine kendilerini mecbur sanıp boyun eğerek itaat edenler…

 Bu bağlamda bakılınca itaat kültürünün epey yaygınlık  kazandığı ortada!..

Asıl bizi düşündüren itaat kültürünün ikinci  cephesi.. Bunun da iki farklı versiyonu ile karşı karşıyayız.. Cemaat ya da gruplarda bulunan itaat  anlayışı. Burada da ifrat ve tefrit cirit atıyor ne yazık ki! Bir yandan körü körüne  öncüsü ne demişse bir bildiği vardır diyerek  yerine getirilen itaat. Ki bu  hangi partiye oy vereceğinden tutun da, hangi eylemlere katılıp hangisine katılamayacağına,kimin kitaplarını okuyup kimin kitaplarını okumayacağınıza. Kimlerin sohbetinin dinlenilir kimin ki dinlenilmeyeceğine  kadar tepeden inme  emirleri içerisinde barındırıyor.

Diğeri de bilgi ukalalığı diye de adlandırılabilecek boyutta olup, alimlerin her dediğine itiraz eden,bireysel özgür düşünce adı altında  geçmişteki  içtihatları kökten  yok sayan, günümüz alimlerine de itaat etmeyi  adeta “zül” sayan, itirazı  öz güven zanneden bir tutum…

Ölçünün Kur’an olması gerektiği noktasında  inananlar hem fikirdirler,lakin iş icraata gelince  durum değişiyor…   

Zaman zaman düşünüyorum “İtaat” Kültürünü  Kur’an ve sünnetten almamanın  sebebi ne olabilir?.

Kur’ani ölçüden uzak itaat kültürünün yaygınlaşmasının  sebepleri bana göre Cehalet,korku, dünyaya ait kaygılardır. Vahiyle buluşmasında ilk emir “Oku” olan insan, okuması gerekenleri vahyin penceresinden okumadığından, şekle aldanarak ki -İslam’da şekilcilikte yoktur- kendisine  din adına sunulanı  bidat, hurafe, şirk içerse dahi büyük bir hazla yapıp ve bir de  aldığı aldatmaca hazzı cezbe ve ya  huşu ile yorumluyor…Cehalat açısından bunu örnek verebiliriz. Korkular  açısından bakıldığında ise başımıza bir hal gelmesin endişesi ile,ılıman fetvalarla yollarını bulanlar...

Endişe ve kaygılar açısından  bakıldığında diplomasız kalmama,iş,meslek sahibi olamama adına rejime,rektöre, okulun  idaresine  eh kerhen diyerek itaat edenler. İlk okul çağındaki çocukların baş  örtmelerine için için kızıp sıramsımıydı demeden de edilemiyor bir yandan….

Örnekleri çoğaltmak mümkün.

Düşünüyorum da 28 Şubat’tan önce inkılabı,Tevhidi tavizsiz söylemlerin sahibi olan ağabeyleri!. Tavizsiz ablaları!.Vahyin sunduğu bakış açısını gök yüzüne uçurtmuşlar…

Seküler algılar almış yerini!.

Çağdaş(!) Post modern darbelerin ürettiği yeni bir insan tipi çıktı galiba!.İtaat kültürünün özelliği ile,Post modern rüzgarının etkisiyle türemiş bir insan tipi!... Cihad,şeriat,halife,vahdet vb gibi kelimeler lügatlerinden çıkmış.Takva, yaşantıda şüpheli şeylerden bile kaçınmak baz alınırken,haram olanlar bile tevil yoluyla kılıflandırılmış,la ile baş kaldırılan sistemlerde köşe başı oyunu oynanırken,köşe başını kapmak zafer olarak ad edilmekte… Ya mücadelede başı çeken tavizsiz hanım ablalarımız !?. Diploma,kariyer, köşe başı kapmaca  oyunu onlar içinde  mücadelenin adı oldu!..

İnkılap mı?.İslam’ın devlet olması mı? Halifelik misyonu mu? Başka bahara kaldı?

Haaaa(!) sahi başka bahar da yoktu değil mi?!