Ahmet ÖRS

10 Nisan 2007

KİMİN PEYGAMBERİ: KUTLU DOĞUMUN MU, KUR’AN’IN MI?

KİMİN PEYGAMBERİ:

 KUTLU DOĞUMUN MU, KUR’AN’IN MI?

 

            Gelenekten devralınan bir peygamber anlayışı var. Bu anlayış çeşitli anma ve kutlama ritüelleriyle bugüne kadar geldi. Kur’an’ın anlattığı peygamber anlayışı maalesef ümmet için umûmî bir model olamadı.

            Kutlu doğum programları modern bir hurafe olarak son dönemde yoğun bir şekilde yapılıyor. Yayıncılar kutlu doğum münasebetiyle çok sayıda kitap satıyorlar. Satılan kitapların içerikleri sorgulanmıyor, Kur’an’la kıyasları yapılmıyor. Bu doğrultuda çok sayıda kitap, indirimli fiyatlarıyla kitapçı vitrinlerini dolduruyor.

            Çanakkale savaşları ile ilgi olarak da benzer bir süreç yaşıyoruz. Son dönemde Çanakkale’yi anlatan çok sayıda kitap, belgesel yayımlandı ama çok az kişi ve çevre dışında gerçekliği/doğruluğu çerçevesinde Çanakkale’yi ve etrafında üretilen efsaneleri, tarih anlayışını kimse sorgulamadı. Peygamber’in doğumu ve Çanakkale kutsalları kapitalist anlayışları oldukça iştaha getirmiş görünüyor.

             Resul’ün hayatı ve örnekliğini konu edinen kitapların sayısının artması ilk bakışta elbette sevindirici bir gelişmedir. Ancak kitapların niteliği söz konusu olduğunda durum farklı bir değerlendirmeyi hak ediyor. Gelenekçi muhafazakar yayınevleri gelenekten devraldıkları peygamber algısını modern biçimlerle yeniden üreterek günümüz insanının modern değerler tarafından boşaltılan inanç dünyasına bir dolgu malzemesi olarak sunuyorlar.

            Piyasada son yıllarda çoğalan bu tarz kitaplar kesinlikle ciddi bir çalışmanın konusu olmalıdır. Bu konuda yapılacak bir çalışma bahsettiğimiz sapmanın boyutlarını ortaya çıkaracak, bu kitaplar aracılığıyla üretilen peygamber tasavvurunu belirginleştirip gözler önüne serecektir.

            Kitaplardan başka yollar da kutlu doğum anlayışını pekiştirmek için kullanılıyor. Geleneksel düşüncenin modern biçimlerle kendini ürettiği kitapların yazarları veya aynı düşüncelerin takipçi ve uygulayıcıları tarafından verilen konferanslar, gerçekleştirilen programlar kutlu doğum mantığının peygamberini insanlara benimsetmeye çalışıyor. Vakıf ve dernekler bu çalışmaları bir din ve kültür hizmeti olarak organize ediyor ve aynı zamanda taraftar ve popülarite kazanmaya çalışıyorlar. Bu tip programlar duygusal yoğunlukları artıran, az önce bahsettiğimiz kitaplarda anlatılan peygamber anlayışını canlı bir şekilde sunmaktan başka bir şey yapmayan bir niteliğe sahipler.

            Kitaplarla ilgili olarak yaptığımız değerlendirme şüphesiz bu programlar için de geçerli. Bunlar birileri tarafından iyi niyetli çabalar olarak değerlendirilebilir ama sonuçta Kur’an’dan bağımsız, farklı bir peygamber anlayışı üretiliyor ve bundan da bahsettiğimiz bu kişi ve çevreler fazlasıyla sorumlu.

            Muhafazakâr medya da bu çalışmalara popülist kaygı ve kapitalist çıkarlarla çanak tutuyor. Geleneksel cemaatlerin radyo ve televizyonları, gazete ve dergileri durmaksızın Kurân’dan başka ve onun dışındaki bir resul tasavvurunu habire muhataplarının zihinlerine kazıyarak vebali ağır bir yükümlülüğü omuzlarına alıyorlar.

            Kitaplar, programlar, ilahiler, internet siteleri, gazete, radyo ve televizyonlar aracılığıyla yaygınlaştırılan “kutlu doğum peygamberi” tasavvuru nedir? Bu peygamber anlayışı Kur’an’ın hangi söylemiyle bağdaşmaktadır? Gül kokan, her şeyin kendi sevgisi için yaratıldığı, mesajı değil doğumu öne çıkarılan, mücadele ve örnekliği değil bedenî özellikleri övülerek kendisi için birtakım nurânî vasıflar ve mucizeler uydurulan; hristiyanların kendisiyle rahatladıkları İsa peygamber tasavvurunu taklit eden ve onu sözde müslüman kimlikle yeniden üreten bir peygamber anlayışı tevhidin resul anlayışını tehdit ediyor.

            Televizyonlarda, filmlerde, pratik hayatta sergilenen İsa peygamber anlayışına bakınız: Son derece süflî hayatları yaşayanlar, rezil kılık kıyafet ve düşük ahlâkî davranışlar içinde arz-ı endam edenler sıkışıp dini bir dayanağa istinad etmek istediklerinde bir İsa ikonuna sığınırlar, bir haç çıkarırlar ve düştükleri manevi boşluğu bu yolla gidermeye çalışırlar. 

            Hz. Peygamber tasavvurunda da benzer tehlikeler esasen tarih boyunca üretilmiştir ve bugün modern biçimleriyle hakikatten daha da sapılarak yeniden üretilmektedir. Resulullah, Kur’an’ı elçi olarak insanlara ileten, bir kul olarak ona uyan, İslami yükümlülük ve mücadeleyi tüm zorluk ve sıkıntılarına rağmen omuzlayan bir “insan” peygamberdi. Asla ve asla modern ve geleneksel kirlerin, bulanıklıkların peygamberi olmadı. Yılın belli dönemlerinde anılacak ve doğumu uydurma anlatım ve programlarla kutlanacak bir peygamber profili çizmedi. O, en güzel pratiklerin örnekliğinin, adalet ve direnişin peygamberi oldu.

            Kutlu doğum ve mevlit kandillerinin peygamberi yerine Kur’an ilkelerinin şahitliğini insanlara gösteren bir peygamber tasavvurunu diri tutmamız gerekiyor. Hristiyanların oluşturduğu yanlış İsa peygamber algısına son derece dikkat çekmek ve kınayıcıların kınamalarından korkmadan tevhidin peygamber anlayışını bugüne taşımak ve sapkın anlayışlarla mücadele etmek zorundayız. Yoksa kayıplarımız, kazandığını sanan insanlar gerçeği karşısında her geçen gün daha da artacaktır.