Süleyman DİLMEN
KIZLARIMIZIN TESETTÜRÜ
Çok merhametli ve en iyi koruyucu yüce Allah adına
Hamd alemlerin rabbi yüce Allah’a, salat (yolunu sürdürme) ve selam (esenlik ve emniyet) bizim için en güzel örnek Hz. Muhammed ve tüm Peygamberlere (a. s.) olsun.
Allah’ın izniyle bu yazımda çok ihmal ettiğimiz tesettürü, özellikle de genç kızlarımızın tesettürü üzerine düşüncelerimi aktarmak istiyorum. Açıkça söylemek gerekirse bu konuda yazı yazmak yaklaşık on aydır gündemimde, fakat hep daha iyisini yazmak niyetiyle bugünlere kadar erteledim. Geçen hafta gerçekleştirilen SBS sınavlarında bir kere daha ortaya çıkan tesettür konusundaki içler acısı duruma tanık olmak, bu yazıyı benim açımdan artık gerekli kıldı.
Yeni bir sistemle İlköğretim 6. ve 7. Sınıfların katıldığı SBS sınavlarında Müslüman ailelerin o yaşa gelmiş genç kızlarının bile tesettürsüzlüğü dayatan bu işleyişe koşturulduğunu görmek beni son derece rahatsız etti. İki milyon öğrencinin girdiği bu sınava nasıl hazırlanıldığı, çocukların nasıl adeta birer “yarış atı”na dönüştürüldüğü artık herkesin malumu. Binlerce lira para verilip çocuklar dershanelere yollanıyor, günde beş saat ders çalışılıyor. Sonra liseler, üniversiteler kazanılıyor ve kızlarımız tesettürden gittikçe uzaklaşıyor. “Dünyevi sınavlar” asıl sınava galebe çalıyor ne yazık ki. Tesettürle kazanılacak asıl sınav bir kenara atılıp, tesettürsüzlüğün dayatıldığı “dünyevi sınavlar”a koşturuluyor çocuklar ve bunun sorumluluğu hiç düşünülmüyor.
Yazımızda tesettürün ne olduğu, nasıl olması gerektiği ve farziyyeti üzerinde ayrıntlarıyla durmayı pek düşünmüyorum. Bunun en önemli nedeni, bu konuda yeterince kitap ve makalenin neşredilmiş olmasıdır.
Yüce Rabbimiz, örtünme emrini, ilk insanlar olan Hz. Adem ve Hz. Havva ile birlikte yürürlüğe koymuştur. Allah (c.c.) örtünmemizi İnsanlığın var edildiği ilk dönemde yani babamız Adem (a.s.) ve annemiz Havva’ (r.a.) nın dünyaya gelmesi ile istemiştir. Çünkü örtünmenin altında edepli, hayalı ve iffetli olmak anlamları yatmaktadır. Örtünme duygusu, insanoğlunun yaratılışında mayasına işlenmiştir. İnsanoğlu hem edep, haya, namus ve utanma özellikleriyle donatılarak yeryüzüne gönderilmiş, hem de yeryüzüne iner inmez ilk olarak yine bu konuda uyarılmıştır. Allahu teala Adem ve Havva’yı cennetine koyar fakat onlara bir uyarıda bulunarak derki “her şeyden yeyin-için, fakat bu ağaca yaklaşmayın.”
Çünkü Allah bu ağaca yaklaştıklarında sonucundan Allah’ın ve onların razı olmayacağı bir durumun ortaya çıkacağını çok iyi biliyordu. Böylece bizlere örtünmenin ne kadar önemli olduğunu göstermiş oldu. (Bkz. Bakara 19-28)
Çünkü Şeytan onları bu ağaçla kandırıp ayıp yerlerini açığa çıkardı. Adem ve Havva, insanoğlunun fıtratında bulunan iffet ve haya duygusu ile hareket ederek, cennet yapraklarıyla ayıp yerlerini kapatmaya çalıştılar. İnsanlığın fıtratına yerleştirilen örtünme duygusu ne zaman ki şeytanın ayartması ve örtüsüzlüğün güzel gösterilmesi ile çıplaklığa meyledildiyse işte o zaman Allah Rasulleri (a.s.) ile bu emrini insanlara hatırlattı. Bu emirle Allah kadının toplumda rahatsız edilmemesini ve maddi bir varlıkmış gibi kadınsı uzuvlarının kulanılarak üzerinden çirkin kazançlar elde edilmesini önlemek için bütün peygamberlere gönderdiği ilahı vahiyde örtünmenin önemini vurgulamıştır. Allahu Teala son peygamber olarak seçtiği Hz. Muhammed’in (a.s.) toplumunda da bu örtüdeki bozulmaları görmüş ve ilahi kelamda Rasulullah'ın (a.s.) ve onun şahsında tüm insanların insanlığa bu uyarıyı yapması için birçok ayet indirmiştir. (Bkz. 24/ Nur 30- 31, 33/ Ahzab 59, 33/ Ahzab 36, 33/ Ahzab 39)
Şunu unutmamak gerekir ki, tesettür başörtüsüyle, ülkemizdeki tesettür yasağı da üniversiteyle sınırlı değil.
Pekala dokuz, on yaşlarında ki bir kızın akıl baliğ olduğunu bize ezberletiyorlar da örtünün kendisi için bir iffet ve ahlak nişanesi olduğu bilinci neden verilmiyor?
Yani Rasulullah’ın (a.s.) ümmeti olmakla övündüğümüz kadar, O’na hayran olmaktan çok O’nu örnek almak için çabalayan, cihad eden Rasulullah’ın (a.s) ümmetinin ilk şehid ailesi Yasir ailesini neden hatırlamıyoruz. Sizce Ammar, babası ve annesi Yasir ve Sümeyye’ye (r.a) uygulanan zulüm ile bize, kızlarımıza uygulanan zulüm arasında nasıl bir fark var? Herhalde sadece zihniyet farkı var. Onlar ayetleri anlamaya ve yaşamaya ihtiyaç duyarak, hissederek, titreyerek okuyorlardı, biz ise laik sistemin sınavlarını geçelim diye teğanni eşliğinde okuyoruz ayetleri anlamadan ve yaşama kaygısı duymadan.
Onlar Rasulullah konuşunca, ayet okuyunca pür dikkat dinliyor, ahireti düşünüyor, maddi ölümle başlayan Allah’lı olmayı yani şehadeti manevi ölü olarak yaşamaya tercih ediyorlardı.
Onlar bu ayetleri çok iyi biliyor ve ayetleri duydukları gibi her türlü işkenceye rağmen hayatlarına uyguluyorlardı.
87/ Ala 9-17:
O HALDE, (hakikati başkalarına) hatırlat, bu hatırlatma ister fayda ver(iyor görün)sün, (ister görünmesin):
(Allah'tan) korkan, düşünüp ondan ders alır,
ona yabancılaşan ise bir zavallı bîçare olarak kalır;
böylesi, (öteki dünyada) büyük ateşe atılacak
ve orada ne ölecektir ne de diri kalacak.
(Bu dünyada) arınmayı başaran ise, (öteki dünyada) mutluluğa ulaşır,
ki böylesi, Rabbinin ismini hatırlayan ve (O'na) ibadet edendir.
Ama hayır, (ey insanlar,) siz bu dünya hayatını tercih edersiniz ,
oysa gelecek hayat/ ahiret daha iyi ve daha kalıcıdır.
Hud 113:
Zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur (cehennemde yanarsınız). Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra (O'ndan da) yardım göremezsiniz!
Mekke müşrikleri önce Ammar'dan (r.a.) kendi putlarına inanmasını istediler, büyük put Hubel'in, Allah Rasulu (a.s.) ve kendisi tarafından reddedilmemesini, kabul görmesini istediler. Ammar’ın gözü önünde anne ve babasına çöl sıcaklarında bacaklarını birbirinde koparana kadar işkence yaptılar. Ammar bu konudaki ruhsatı kullanıp ağzıyla onların istediklerini söylediyse de anne-babası bu en zor zamanda bile Kelime-i Şehadet'i dillerinden ve yüreklerinden düşürmediler. Yani imanı sonuna kadar yaşadılar ve Yasir ailesi Allah katındaki ebedi rızıklandırılmayı hakettiler.
Onlar (r. a.), en zor zamanda bile zulmedenlere meyletmediler. Peki biz böyle bir durumla bile karşılaşmış değilken niçin Allah’ın ayetlerini dünyalık hedefler karşılığı terk ediyor, İslam'ın emirlerini ciddiyetle ayakta tutmuyoruz? Hakkı, batıl ve küfürle niçin değişiyoruz. Bilirsiniz, lügatte küfr: Hakkı örtmek ve reddetmek manalarına gelir. Reddetmiyor isek de ayetin yaşanmasını, anlaşılmasını belli bir süreliğine de olsa - ki bu birçok mesleğe göre kızlarımız için emeklilik başlangıcına kadar erteleneceğe benziyor- engellemek/ örtmek manalarına gelmiyor mu? Halbuki Kur’an ayetleri zaman ve mekan sınırlarını aşmış ve kimseyi kayırmadan iman edenlerden olmak isteyenlere sorumluluk yüklemiştir.
Zuhruf 43- 44: Sen,
Bakara 39- 42: Küfür/İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennemliktir, onlar orada ebedi kalırlar. Ey İsrail oğulları! Size verdiğim nimetlerimi hatırlayın, bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de size vaat ettiklerimi vereyim. Yalnızca benden korkun. Elinizdekini (Tevrat'ın aslını) tasdik edici olarak indirdiğime (Kur'an'a) iman edin. Sakın onu inkâr edenlerin ilki olmayın! Ayetlerimi az bir karşılık ile satmayın, yalnız benden (benim azabımdan) korkun. Bilerek hakkı batıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin.
Bakara 85: Bu misakı
Bakara 174-176: (Ey iman edenler!) Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi (ahir zaman Peygamberinin vasıflarını) gizleyip onu az bir paha ile değişenler yok mu, işte onların yeyip de karınlarına doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ve ne de onları temize çıkarır. Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır. Onlar doğru yol karşılığında sapıklığı, mağfirete bedel olarak da azabı satın almış kimselerdir. Onlar ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar! O azabın sebebi, Allah'ın, kitabı hak olarak indirmiş olmasıdır. (Buna rağmen farklı yorum yapıp) kitapta ayrılığa düşenler, elbette derin bir anlaşmazlığın içine düşmüşlerdir.
Yüce Allah bize, Fatiha suresinde gazaba uğrayan Yahudilere benzemeyelim diye dua ettirdikten sonra Bakara ve Ali-İmran surelerinde onların özelliklerinden ve sapma nedenlerinden bahseder. (Ayrıntılı bilgi için Bkz. Yahudileşme Temayülü, Mustafa İslamoğlu, Düşün Yay.)
Yahudiler, ayetleri ya açıklamıyor ya da maddi menfaatler karşısında değiştiriyorlardı. Günümüzde de durum aynı, yüksek cemaatleri toplamayı başaran liderler başörtüsü farzdır ama insanlığa hizmet de farzdır, kızları evlere mi kapatalım, kızlar en iyisi -emekliliğe kadar- kafir ve zalimlere boyun eğsinler ve açılsınlar, yeter ki bunu yaparken günah olduğunu bilsinler, o zaman küfre girmezler demiyorlar mı?
Ama Allah Rasulü'nden (a.s.) rivayet olunan meşhur Buhari ve Müslim hadisinde, tam iman olmadan cennete girilemeyeceği vurgulanıyor. (Ayrıca Bkz. Bakara 214, Ali- İmran 142) Kur’an’ı Kerim de müminlerin özelliklerini onlarca surede tafsilatlı olarak açıklamıştır. Onlar günahlarında bilerek ısrar etmezler. Sadece bir örnek verecek olursak:
3/ Ali İmran 135: ve o sakınanlar, utanç verici bir iş yaptıkları veya kendi kendilerine (başka türlü) bir zulüm işledikleri zaman, Allah'ı anar ve günahlarının affı için yalvarırlar -zaten Allah'tan başka kim günahları affedebilir?- ve her ne (zulüm) işlemişlerse onda bilerek ısrar etmezler.
Rabbimiz o kadar merhamet sahibi ki bizim asıl yapımızda yani fıtratımızda bulunan bir şeyi bizlere hatırlatarak benliğimize zulmetmemizi önlüyor. Ve insanların bizlere dişilik vasfıyla bakılıp da kötü emelleri olanları faydalandırmak yerine bize mümin bir kişilik vasfıyla bakılmasını istiyor. Çünkü kadın da erkek gibi üretebilen, ilişki kurabilen, paylaşmayı önemseyen bir yapıya sahiptir. Ve bu nedenle toplumla iç içedir. Toplumda iyi niyetli Allah korkusu taşıyan erkekler olduğu gibi kötü niyetli kadınların kadınsı özelliklerinden faydalanmak isteyenler de olacaktır ki bu da kadına bir nevi zulümdür. İşte Rabbimiz bu zulmü önlemek ve kadının cinsel bir araçtan çok örtüsü ile iffetli mümin bir kişilik ortaya koyup düşünce ve duygularına önem verilmesi gerektiğini ön plana çıkarıyor.
Müslüman kadınların kamu dairelerinde açılmasını isteyenler kadar, "açılıp okusanız da sonra kapanırsınız" diyenler de Allah’ın emrine başkaldırmıştır. Onlar bizi ateşten kurtaramaz. Okul okumak adına Allah düşmanlarının emrini dinleyecek değiliz. Her yerde gerçek ilim olan Kur’an ilmini öğrenebiliriz. Şeytan ve adamları tarih boyunca çıplaklık istemiştir. Fakat gerçek Mü'minler ne olursa olsun iffetlerini bırakmadılar. Hz. Meryem, Hz. Asiye, Hz. Hatice, Hz. Aişe sizce bu okullardan mezun olup meslek sahibi olmak için Allah’ın emrini bırakırlar mıydı? Sahte özgürlükler adına onların kölesi olurlar mıydı? Yoksa sadece Allah’a kul olmayı mı seçerlerdi? Mü'min bilerek günah işleyemez.
Şu bir gerçek ki, sadece Allah rızasını her şeye tercih edenler kurtulaşa erecektir.
Gerçek Müslümanlar/ Mü'minler bunu bilerek her eylemi için hep şu soruları sorar.
Acaba bu eylemim:
1.Allah rızasına uygun mu?
2.Allah rasulleri bunu yapar mıydı?
Bu soruyu sorup salih eylem işlemeye girişenler bilirler ki: Hakkı yaşamayı erteleyenler, zamanla batıla bulaşan ve haktan uzaklaşan kimseler haline gelirler.
Lütfen yüzde 5 imansızlıktan ne olur demeyelim. Tevhid bütün eski-yanlış inanışları terk edip sadece Allah’a katıksız teslim olmaktır. (Bkz. 30/ Rum 31, 24/ Nur 62)
Büyük bir yolcu gemisinde ufak bir delik açıldığını düşünelim:
Nasıl ki kocaman gemi canım ufacık bir delikten ne olur? Diyemiyorsak,
SBS, OKS, ÖSS sınavları ve iş hayatı bitene kadar kapılara kadar başımı kapatayım, ne yapayım izin vermiyorlar da diyemeyiz.
Bu arada ilköğretim, ortaöğretim çağlarında bilinçli aile çocuklarının okul kapılarına kadar başı kapalı gelmelerinin lise ve üniversite çağlarında genelde devam ettiğini, görmüyoruz. Makyajlar ve dar elbiseler, sonunda başörtüsünü de tamamen çıkartmayı getiriyor, örnekleri hepimiz görüyoruz. Özellikle İmam Hatip liselerine yollamak için 4-5 sene yaşıtlarının yanında açık olmalarına/gönüllerinde olmayanı görüntülerine yansıtmaya razı gelen veliler, çocuklarının haberdar olmadığı imam hatipte sorunlarla karşılaşılabileceklerini biliyorlar. 28 şubat sürecinden sonra 4-5 sene hem imam hatip hem de ilahiyatta başörtüsüne yasak getirilmişti. Şimdi de özgür olarak bilinen bu okullar ve Boğaziçi üniversitesinde öğrenciler sorunlarla karşılaşabiliyor, genelde de bu tür hoca yasağı ya da bölüm yasağı halinde olan bu okulda öğrenciler çok dirençsiz bir haldeler, çünkü zaten başta taviz vermişler, sınava açık girmişlerdi, veya 18 yaşlarına kadar açık okumuşlardı. Ayrıca halen İmam hatiplerde müfettiş gelince de saçlar açılıyor maalesef.
Halbuki yüce Rabbimiz ayetleri ayrıntılı olarak açıklamıştır:
33/ Ahzab 36:
Allah ve Elçisi bir konuda hüküm verdikten sonra artık inanmış bir erkek ve kadının kendileriyle ilgili konularda tercih özgürlüğü yoktur: (bu, hakkı kendinde görerek) Allah'a ve Elçisi'ne isyan eden kimse, apaçık bir sapkınlığa düşmüş olur.
Rasulullah'tan (a.s.) şöyle rivayet olunuyor:
Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Esma Bintu Ebi Bekr (radıyallahu anhümâ), üzerinde ince bir elbise olduğu halde Rasulullah'ın (aleyhissalâtu vesselâm) huzuruna girmişti. Aleyhissalâtu vesselâm, ondan yönünü ters istikamete çevirdi ve: "Ey Esma! Kadın hayız yaşına girdi mi ondan sadece şunun ve şunun dışında hiçbir yerinin görünmesi caiz değildir!" dedi ve yüzü ile ellerini işaret etti." [Ebu Davud, Libas 34, (4104).] Tirmizî, Fiten, 44)
Sokakta, okulda, evde, çarşıda kamu dairelerinde ve her nerede olursa olsun bu örtü/ tesettür Allah’ın emri olan ve kesinlikle fetvası geçerli olmayan akıl baliğ olmuş Mümin bayanın olmazsa olmazıdır. Tabii ki bu uygulama sadece belirtilen yakınların önünde farz değildir. Tesettür, Kur’an ve sahih sünnete göre karşı cinste hiçbir şekilde şehevi duygulara müsaade etmeyecek şekilde sade, bol ve kadınsı/erkeksi özellikleri kapatacak şekilde olmalıdır. Tesettür sadece başörtüsünden ibaret değildir, başörtüsü sadece şaç, boyun ve göğüsleri tamamen görünmeyecek şekilde kapatmak içindir. ( Tesettür'ün sünnetteki ölçüleri için Bkz. Nasrûddin el-Albanî, Hicab, Beka Yay., Murtaza Mutahharî, Hicab, Şûra Yay., Kuranın gölgesinde kadın, Şehid Seyyid Kutup, Ravza yay., Hicab - Ebu'l A'lâ el-Mevdûdi, Ağaç kitabevi, Kadının Özgürlüğü,ve tesettür, Muhammed Kutup, Ravza yay., Kadının Özgürlüğü, Safinaz Kazim, Düşün Yay.)
Tabii ki tesettürsüzlük tek problemimiz degil ama en önemli problemlerimizden biri. Çünkü o olmadan gerçek manada iffetli olamayız. İffet duygusu olmadan da maalesef Kur’an’ı kesinlikle tam anlayamayız. Çünkü o ayetleri uygulamamış: Kur’an’ı bölmüş oluruz Allah korusun, kitaplara imanımız tehlikeye girer.
Yanlış anlaşılmaları önleme adına belirtmek isterim ki, kızlarımıza tesettürün önemi ve farziyyeti zorla değil sevdirerek anlatılmalı, onları evlere mahkum etmemeli, alternatif eğitim kurumlarına yollamalı, özel dersler aldırmalı kendilerini geliştirmeleri için fırsatlar verilmeli bu noktada öncü kuruluşları desteklemeli ve eğitim ve öğretim taviz verilmeden sürdürülmelidir. Herkes aslında bu imkanlardan haberardır ancak elinden geleni yapmamaktadır. Rahman’a kulluğu/ saygıyı tastamam yerine getirmek isteyenlere selam olsun.
Tahrim 6: Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.
Bu ayeti kerime uyarınca bu konuyu önemsenmeli, yakınlarımızı aydınlatma yoluna gitmeliyiz.
Tesettür ile ilgili önemli yazarların katıldığı bir program:
Tesettür ile ilgili önemli bir makale:
http://www.imamhatip.com/kamusalalan/ceyrek-tesettur-gercek-tesetture-karsi-t46553.0.html
Başörtüsünün Kur’an’ın emri olduğuyla alakalı önemli bir makale:
http://www.islamvehayat.com/1588_Basortusunun-farziyyeti.html
Islah edici eleştirilerinizi beklerim. Dua ile.