Süleyman DİLMEN
ULULAŞTIRILARAK MİSYONU TERK EDİLEN RASULULLAH
Allah’a hamd, elçisi Muhammed (a.s.)’ e ve O’nun izinden gidenlere salat ve selam olsun. Yüzyıllardır insanlar sevdiği, saydığı, yücelttiği kimseleri veya sevmediği halde bu kişileri yüceltmek maksadıyla birtakım unvanlarla/ sıfatlarla anarlar/ seslenirler. Âlemlere rahmet ve bizim için çok güzel bir örnek olan Resulullah Muhammed (O’na ve O’nun izinden gidenlere selam olsun) için de, ‘Habibullah’ (Allah’ın Sevgilisi), gerek ‘Seyyidus sakaleyn: iki dünyanın efendisi’, ‘Kâinatın Seyyidi/ Efendisi’, ‘Peygamberlerin Efendisi’, ‘Güllerin Efendisi’, ‘Efendimiz’ gibi ifadeler kullanmışlardır.
Allah resulü yaşarken de insanlar O’nun için birtakım yüceltici/ ululaştırıcı ifadeler kullanmışlar. Peki, kendisi bu duruma nasıl bir tepki vermiştir? Ayet ve hadislerde bu durum çok açık bir şekilde açıklanmıştır. Ancak maalesef halkın çoğu bilinçten ve okumaktan uzak bir hayat sürmek istedikleri için taklit yolunu seçmiş ve babalarından gördüklerini uygulamış, alışkanlıklarından vazgeçmemişlerdir.
Rabbimiz bir ayette, ataların izinden bilinçsizce gidilmesini kınamıştır. Ama onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun!" denildiğinde bazıları: "Hayır, biz (yalnız) atalarımızdan gördüğümüz (inanç ve eylemler)e uyarız!" diye cevap verirler. Ya ataları akıllarını hiç kullanmamış ve hidayetten nasip almamış iseler? (2/ Bakara 170)
Yine Rabbimiz insanları amel etmeden evvel inanmaları gereken şeylere bilinçli iman etmelerini istemiş, akıllarını kullanmalarını, düşünmelerini ve bilinçli bir eylem olan zikir ile tatmin olmalarını istemiştir.
Hz. Muhammed’i aşırı övüp ululaştırma karşımıza bazı uydurma rivayetlerle de desteklenen (Nur-i Muhammedi/ Hakikat-i Muhammediyye) inancı olarak çıkmaktadır. Bu konuyu bir eserinde işleyen yazar İbrahim Sarmış konunun önemini ortaya koymaktadır. “Allah’ın nurundan yaratılan ilk şeyin Muhammed’in Nuru olduğu ve bütün varlıkların onun nurundan yaratıldığı (Nur-i Muhammedi/Hakikat-i Muhammediyye) inancından ve bütün peygamberlerin peygamberliklerini ondan aldıkları, bütün alemlerin onun hatırı için yaratıldığı, Adem çamur halinde olup henüz insan şeklini almadan Muhammed’in Peygamber olduğu, cennette yemesi yasaklanan ağaçtan yeme günahının bağışlanması için Muhammed’in yüzü suyu hürmetine Allah’tan bağışlanma dilediği ve günahının bu yüzden bağışlandığı, Muhammed adını nereden bildiğini soran Allah’a “gök kubbesinde Allah adının yanında onun adının yazılı olduğunu gördüğünü söylediği” inancından tutun da, Hz. Peygamber’in kullandığı eşyanın, tükürük ve dışkısının kutsallaştırılmasına kadar Resulullah konusunda İslam kültüründe meydana gelen abartma ve sıradan bir insan niteliklerinin üstüne çıkarma çabalarının ne büyük boyutlara ulaştığını insan görünce, bu uyarının ne kadar önemli ve gerekli olduğunu daha iyi anlıyor. Ne yazık ki bazı Müslümanlar, Kur’an’ın bu nüansını sanki kavramamış ve anlamamış gibi Hz. Muhammed’i abartarak övme yarışına girmiş ve hem ayetlerin ve hadislerin söylediği, hem akıl ve mantığın kabul ettiği konumun üstüne çıkarmışlardır. Yine ne yazık ki onu beşer üstü konuma çıkarma yarışı bütün hızıyla günümüzde de sürmekte ve bizim gibi bir insan kimliğinden çıkarıp efsaneleştirmek için bazı kişiler ve çevreler fırsat kollar gibi davranmaktadır. Onun için Hz. Muhammed’i severken bid’at çıkarmamak gerektiğini anlatan Abdurrauf Muhammed Osman, kitabına “Mehabbetu’r-Rasul Beyne’l-İttiba’ ve’l-İbtida’ (Uymak ile Bid’at Çıkarmak Arasında Peygamber Sevgisi) adını koyarak bu çizgiyi belirtmeye çalışmış, onu sevenlerin aşırı yüceltme ve abartmalarla bid’atlara nasıl daldıklarını örneklerle anlatmıştır.”
Peygamberimiz, “Ben Abdullah’ın oğlu Muhammed’im Allah’ın kulu ve resulüyüm. Allah’a yemin ederim ki O’nun verdiği makamın üstüne beni çıkarmanızı sevmiyorum” (Ahmed b Hanbel, Müsned, 1/153, 24) derken adeta şu ayeti tefsir etmektedir “Muhammed yalnızca bir elçidir; ondan önce de (başka) elçiler gelip geçtiler: Öyleyse, o ölür yahut öldürülürse, topuklarınız üzerinde gerisin geri mi döneceksiniz? Ama, topukları üzerinde gerisin geri dönen kişi hiçbir şekilde Allah'a zarar veremez. -halbuki Allah, (Kendisine) şükreden herkesin karşılığını verecektir.” (3/ Al-i İmran 144)
Diğer bir hadiste peygamberimiz kendisine ululama maksadıyla efendi diyenlere açıkça karşı çıkmış, ümmeti uyarmıştır:
ـ
5391 ـ1ـ : ]اِنْطَلَقْتُ في وَفْدِ بَنِي عَامِرٍ الى رَسُولِ اللَّهِ ، فَقُلْنَا: أنْتَ سَيِّدُنَا. فَقَالَ: الْسَّيِّدُ اللَّهُ.قُلْنَا: وَأفْضَلُنَا فَضًْ، وَأعْظَمُنَا طَوًْ. فَقَالَ: قُولُوا بِقَوْلِكُمْ، أوْ بَعْضِ قَوْلِكُمْ، وََ يَسْتَجْرِيَنَّكُمُ الشَّيْطَانُ[. أخرجه أبو داود.ومعنى الحديث تكلموا بما يحضركم من القول وتسجعوا كأنما تنطقون على لسان شيطان.وفي قوله: »أو بَعْضِ قَوْلِكُمْ« حذف واختصر، ومعناه دعوا بعض قولكم واتركوه وأراد بذلك اقتصاد في المقال.1. (5391)- Mutarrif İbnu Abdillah, babası (radıyallahu anh)'tan naklediyor: "Benî Amir heyetiyle Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanına gitmiştik.
"Sen bizim efendimizsin!" diye hitap ettik.
“Seyyidina Allah”: "Efendi, Allah'tır!" buyurdular. Biz:
"Fazilette en ileride olanımız, mertlikte en başta gelenimizsin!" dedik. Bize: "Söylediğinizin hepsi bu veya buna yakın bir söz olsun. Şeytan sizi (mübalağalı medihlerde) koşturmasın!" buyurdular." [Ebu Davud, Edeb 10, (4806).]
عن مُطرِفِ بن عبداللَّه عن أبيه رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قالRabbimiz (Kainatın Efendisi Allah) ise Kur’an’ın hiçbir yerinde Allah resulü için aşırı övgülerde bulunup Allah’ın sevgilisi, kainatın efendisi, hazret vb. ifadeler kullanmamıştır. Bilakis ya sadece Muhammed ya da Resulullah (Allah’ın elçisi), Abdullah (Allah’ın kulu), beşerun mislikum (sizin gibi bir insan) gibi ifadelerini kullanmıştır.
“ (Ey Muhammed,) Biz senden önce de yiyip içen, çarşıda pazarda dolaşan (ölümlü) insanların dışında kimseyi elçi olarak göndermedik. (Böyle yaparak, ey insanlar,) kiminizi kiminiz için bir imtihan vesilesi kıldık (ki,) sabredecek misiniz, (bunu kendiniz de göresiniz; yoksa,) Allah zaten her şeyi olduğu gibi görmektedir!” (25/ Furkân 20)
“Ama onlar yine de şöyle diyorlar: "Bu nasıl peygamber ki (diğer ölümlüler gibi) yiyip içiyor, çarşı-pazar dolaşıyor? Onunla beraber bir uyarıcı olarak (görünür) bir melek gönderilseydi ya! “ (25/ Furkân 7)
De ki: "Ben de sizin gibi ölümlü bir insanım. Tanrınızın bir Tek Tanrı olduğu vahyolundu bana. Öyleyse, artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koysun ve Rabbine özgü kullukta hiç kimseyi, hiçbir şeyi (O'na) ortak koşmasın!" (18 / Kehf 110)
O halde insan düşünmektedir, neden Rabbimizin kullandığı tabirleri Allah’ın elçisi Muhammed için kullanmak yerine babalarımızın kullandıkları ifadeleri taklit etmekteyiz? Bunu yaparken aklımızı kullanmıyor ve Allah’a ve resule muhalif oluyorsak nice olur durumumuz?
Birçok hadiste peygamberimiz bizi bu konuda uyarmaktadır. Bunlara iki örnek verelim:
ـ
5392 ـ2ـ: ]سَمِعْتُ عُمَرَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْه يقُولُ: سَمِعْتُ النّبِىَّ يَقُولُ: َ تُطْرُونِى كَمَا أطْرَتِ النَّصَارَى ابْنَ مَرْيَمَ، فَإنَّمَا أنَا عَبْدٌ. فَقُولُوا: عَبْدُاللَّهِ وَرَسُولُهُ[. أخرجه الشيخان.»ا“طْرَاءُ« مجاوزة الحد في المدح والكذب فيه وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهما قال.2. (5392)- Hz. İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh)'in şöyle söylediğini işittim:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı dinledim diyordu ki: "Hakkımda, Hıristiyanların Meryem oğlu İsa'ya yaptıkları aşırı övgülerde bulunmayın. Şurası muhakkak ki ben bir kulum. Benim için "Allah'ın kulu ve elçisi" deyin." [Buhârî, Enbiya 44, ]
Ancak şunu da belirtelim ki ‘Seyyid/ Efendi’ Kur’an da Yahya (a.s.) için olumlu manalarda kullanılmaktadır. Türkçede de ‘çok efendi bir çocuk’, ‘çok bey efendi birisi…’ gibi cümlelerde ‘görgülü, nazik, kibar, erdemli’ manalarında kullanılmaktadır. Yani ‘Seyyid/ Efendi’ demenin yanlışlığı bunu törensel bir hale getirmek ya da abartacak şeklide ululaştırmak söz konusu olursa ortaya çıkar. Çünkü bazı ‘efendi’ ler insanlar üzerinde egemenlik kurmaya, onları köleleştirmeye kalkan mütekebbirlerdir. Rabbim bizleri peygamberimiz hakkında hata işlemekten mümkün olduğunca sakınanlarda eylesin.