Şahin YETİK

20 Şubat 2016

KÂMİL İMAN

             Sizlere sesleniyorum Eyyy! "kendi kendimizi şöyle bir hesaba çekip adam etmedikten sonra bu iş olmaz" diyenler ve "benliğimizde var olan enaniyeti kendi kendimize halletmedikçe bu iş olmaz, bu işi yapamayız" diyenler ve Ey! "Kendi kendimize imanımızı olgun bir seviyeye getirmedikçe, biz birlikte bir şey yapamayız." diyerek bir türlü imanlarını ölüm meleğini görünceye değin olgunlaştıramayanlar ve son olarak kadim bir düşünüre de atfen Eyy! “....yolunda bir ırmağa rastlayıpta (karşıya geçmek için ırmağın) akıp geçmesini bekleyenler...”[1]

               Sizlere sesleniyorum! Evet, asla ama asla kendi kendinizi adam edemeyeceksiniz ve üzerinizde olan enaniyeti nefsinize rağmen kendi başınıza yok edemeyeceksiniz ve imanınızı dahi kendi başınıza olgunlaştıramayacaksınız ve yine durağan pasivize edilmiş köhne fikirlerle karşıya geçmek için ırmağın durmasını sağlayamayacaksınız.

         Kur’an-ı Kerimde Rabbimizin biz müminlere hitap ederken “Ey iman edenler!” hitabı ile karşılaşırız, bu hitap 89 kez geçmektedir. Ve bir topluma yani islam toplumuna seslenmektedir. Bireyler ancak İslam toplumunun bir parçası olarak bu ayetlerden emir ve yasakları öğrenir ve uygularlar. Yani bu din bireyselci değil toplumcu bir dindir. Elbetteki de toplumu oluşturan aileler ve aileleri de oluşturan bireylerdir. Ancak burada başarıya giden yolun toplumsal bir dönüşüme muhtaç olduğu da malumdur.[2] Toplumun dönüşmesi adına bireylerin dönüşümü elzemdir ve fakat bireysel dönüşüm İslam toplumu içinde organizeli ve eğitimli bir yapılanma içerisinde olmayacaksa bu mezkur bireysel dönüşümü nereden ve hangi güvenilir kaynaktan bekleyeceğiz?!

             İslam organizeli bir ümmet hedefler ve ümmet olmaya giden yol içten dışa doğru bir seyir izler. Dolayısı ile bireysellik, ümmet olma yolunda ki en büyük engellerden biridir. Dahası bireysellik, güç kaybetmeye, yalnız kalmaya ve de zamanla içerisinde bulunulan durumu kurtarmak için meşrulaştırma gayretlerine yönelmenin diğer bir adıdır. Bunun en bariz örneği; biraz evvel sayılan harekete geçmek için bireyin kendini kamil bir forma sokana değin bekletilerek sözüm ona anlam kaymasına uğramış bir kavram olan “sabır”ı da kullanarak oturup beklenmesi ve elinden geleni yapmadan el açıp dua edilmesi gibi anlamlarda sabretmesi gerektiği (!) fikrini aşılamaktır. Hal böyle olunca bireyin kendi kendini kâmil bir forma hiçbir zaman sokamayacağı için kendisinin bir şeyhe ya da yine sözüm ona bir mürşidi kâmile intisap etmesi gerektiği de sistemsel olarak zamanla vurgulanır.

             Elbette ki imanımızın kâmil bir boyuta geçmesi için bir iman metre ya da bir iman ölçer kullanmak söz konusu olamaz. Öyle ise "iman" nedir ki bir türlü, onlarca yıldır tefsir, hadis, akaid vs. dersleri yapan insanlar bir türlü edinilen teorik bilgileri uygulama noktasına geçirmek için yani amel etmek için bir türlü iman metrelerinde(!) imanlarını kâmil boyuta ulaştıramamışlardır? Mekke müşrikleri nasıl kabirleri boylayıncaya değin tekasür derdinde oyalanıyorlarsa malesef Müslümanlar da kabirleri boylayıncaya değin kâmil iman peşinde oyalanıp duruyorlar ve “hele bi iman kâmil olsun” başlığındaki oyalanmalar yine maalesef Allah'ın davası uğrunda hareket etmeyi, birlikte iş yapmayı engellemektedir. Ve hala neden aralarımızdaki en küçük kardeşlerimizin bile teorisyen sıfatı ile çağırılabileceği durumlara gelinmişken, aramızdaki en büyük abilerimiz hala bir pratisyen olarak dahi gözlemlenememektedirler?!

             Eğer iman Allaha inanmak, ona güvenmek ve yine inanıp itaat ettiğimiz resulleri ile göndermiş olduğu kitaplarla vermiş olduğu emirlere ve yasaklara harfiyen inanıp, uyup, istikrarlı bir itaat sergilemekse[3] ki; bir çok iman tanımında şu söylediklerimizden başka bir şey bulamazsınız; o halde hala bunca yıldır sizler bizim bilmediğimiz ya da daha farklı anladığınız veya kurguladığınız ve yine bunca yıldır kâmil olmasını beklediğiniz (!) bu iman nedir Allah aşkına?!

            Müslümanlar şu saat itibari ile İslamı ve müslümanları yok etmek üzere ayaklarının dibine kadar gelmeyi başarabilmiş yegane düşmanları olan zülümata karşın mücadele edilebilmesinin önünde kendimize bizatihi engel olan, “imanın kemale erdirilmesi” için sözüm ona kendimizi rahatlattığımız, sarmaşık gibi bizleri saran ve hareketsiz kılmak sureti ile yok eden sofistike dersler yapmayı bırakıp; imanlarını kurtaracak fiiliyatlara baş vurmaları, derslerde edindikleri prensipleri hayata geçirmeleri, hareket etmeleri yani; yürümeleri icap etmektedir. Yıllarca katıldıkları Kur’an derslerinden kafaları teori bankalarına dönen Müslümanlar bir ders yapacaklarsa, bu derslerin teoriden çok tatbikat derslerine yönelik olması yolcunun yoluna devam edebilmesi için elzemdir.

            Artık Eyy iman eden güzel insanlar, Mü'minler! Allah’ın emir ve yasaklarına uymak için daha ne bekliyoruz? Haydi artık hareket zamanıdır. Bilinçsizce yapılan teori derslerinden tatbikat derslerine geçme zamanı çoktan gelmiştir. Harekete geçmek için hareketsiz gömülme politikasını şiddetle kınıyorum.

Ves-selamu ala menittabeal hüda...


[1] Bu söz Horatius’a atfedilmekle beraber İmmanuel Kant ve Konfüçyüs gibi düşünürlere de atfedenler olmuştur. Sözün tam metni şu şekildedir: "İyi yaşamayı sonraya bırakan; yolunda ırmağa raslayıp da akıp geçmesini bekleyen adama benzer. Irmak hiç durmadan akıp gidecektir."

[2] Bknz. Rad Suresi 11

[3] Bknz. Bakara Suresi 285- Enfal Suresi 20