Şahin YETİK

26 Ocak 2017

NETLİK VE NETMİŞ GİBİ OLMAK!

“Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin.[Ahzap 70]

“Ey iman edenler! Allah’a karşı saygılı olun ve özü-sözü doğru olanlarla beraber bulunun.” (Tevbe 119)

 “Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan insanın apaçık düşmanıdır.” (İsra: 17/53)

Bazen bir soru sorarsınız işin ehli olan birine ve büyük bir umutla, büyük bir hevesle cevap almak için beklersiniz. Çok geçmeden bir cevap da alırsınız. Alırsınız almasına da, almış olduğunuz cevap sorduğunuz soruya mı ait olur, yoksa size zorla sordurulmuş gibi olan başka bir soruya mı cevap almış olursunuz işte onu çözemezsiniz.

Söz gelimi “Hocam! Şu arazide birikmiş olan sudan abdest alınır mı?” şeklinde bir soru sorduğunuzu düşünelim. Aldığınız cevaplar şöyle başlıyor:

-“Bak şimdi güzel kardeşim, önce suyun ne olduğunu bilmemiz lazım. Su H2O elementlerinin yani bir hidrojen ve iki oksijen elementlerinin birleşiminden oluşur ki, hidrojeni de oksijeni de ayrıca tanımlamamız gerekiyor. Hidrojen; dünyadaki elementlerden...“ derken bu fasıl zaten yarım saati geçmiştir.

Daha sonra o araziye biriken suyun gökten yağmur olarak düşmeden önce göğe nasıl buhar olup da çıktığı bölümü de zaten ayrı bir zaman alıp artık cevabın verileceği bölüme yaklaşıldığını düşünmeye başladığınızda ya sizin vaktiniz kalmamış ya da hocanın vakti kalmamış olur. Ve siz kendi kendinize vay be ne soru sormuşum yahu diye düşünürken…  Birden “çınnn” diye bir ses, evet jeton düşer ve “iyi de ben ne sordum, ne cevap aldım?” diye hayıflanıp, “bir daha da bu adama soru sorup da adamı, kendisini boş yere filozofmuş gibi hissettirmeyeyim” dersiniz.

Tabi oradan ayrılmadan önce, hoca, bu konuyu önemsediğini belli etmek amacı ile yığınla alakalı alakasız tavsiye ettiği kitap listesini yazdırmayı da ihmal etmemiştir büyük ihtimalle…

Bu muğlaklık, bu kapalılık, bu kulağı tersten göstermeler de neyin nesidir? “Neden ve nereden iktiza etmiştir açıklığı, netliği ve duruluğu bırakmak?” diye ister istemez insan sorguluyor.

Bu sorgular muvacehenesinde edindiğimiz bulgular gösteriyor ki; işin ucu bir şekilde sistemin hedefi olmak ya da olmamak parantezinde makam, mevki ve menfaat çıkarlarına dokunuyor. Sistem demişken sisteme entegre olmanın neticesi olarak sistemin sivil koruyucusu olma durumuna dönüşmüş insanları da göz ardı etmemek gerekir. Zira doğru ve yanlış bu insanlar için sistemin doğru veya yanlış dediklerinden ibarettir. Ve akıllarını kullanmayı sisteme rağmen zul gören insanların, sistemi savunmak için eş-dost-bacı-kardeş-akraba ayrımı gözetmeksizin hırçınlaştıkları da vakıadır.

İşte bazı hocalarımız böylesine bir hedef tahtası durumuna düşmektense yukarıdaki örnekte olduğu gibi bazı sorular karşısında bir filozof olup anlaşılmamayı tercih etmektedirler.

Peki, olması gereken nedir? Bütün açıklığıyla her doğruyu her zaman ve yerde ulu orta söylemek doğru mudur? Elbette ki, usul ve üsluptan uzak olan bu davranış da doğru gözükmemektedir. Çünkü bu, sorunun muhatabı ve ortamda bulunan diğer muhatapların durumları ile yakından ilgilidir. Söz gelimi ilkokulda çarpım tablosunu öğrenmeye çalışan bir öğrenciye polinomlardan bahsettiğimizde nasıl bir dönüş alabilirsek aynı şekilde İslami konularda da Kur‘ani kavramlardan ve içeriklerinden bihaber olanlar için, bu kavramların içerisinde geçeceği bir cevap, muhataplar üzerinde aynı etkiye sebep olacaktır. Mesela; arka planını bilmediğiniz bir topluluk içerisinde bir kimse şöyle sorsa:

 - “Din kardeşliği mi daha önemlidir, yoksa aile içerisindeki kardeşlik mi daha önemlidir?”

Bu soruya herhalde Kur’ani bir cevap vermek direk A ya da B diyerek olmayacaktır. Soruyu soranın Kur ‘ani kavramları bilmediğini düşündüğümüzde nitekim örneğin “Uhuvvet-Veli-Vela-Bera-Îsar- Halil -Vekil-Sıdk-Hamîm–Bitâne-Habîb– Karin- Aşir-Velice-Refik vb” kavramlar muvacehenesinde verilebilecek bir cevap Kur ‘ani olacaktır. Bu durumda soruyu hemen cevaplamak yerine, sorunun cevabı için soru soranı uygun bir zaman ve mekâna davet etmek daha doğru olacaktır.

Usul ve üslup konusu tabii ki önemlidir. Ancak usul ve üslup için konuyu başka bir zaman ve mekâna tehir etmek başka bir şey, soruya cevap vermemiş olmamak adına ve bazı çekinceleri uğruna netliğini bozmak ve konuyu değiştirmek anlamında laf ebeliği yapmak, evet işte bu bambaşka bir şeydir. İşte bu sevilip saygı duyulan bir hoca için yakışık almaz. Zira davasını dert edinen bir insanın davasını gizlemesi ne kadar abes ise, dünyası için ahirete taalluk edecek akidevi sorularda da netliği korumamak ve yalpalamak da bir o kadar abestir. Söz gelimi İlah, Rab, İbadet ve Din’in ne olduğu ve sosyal hayat üzerindeki etkilerinin ve hükümlerinin neler olduğu ve bu hükümlere karşı çıkanlara karşın takınılması gereken tavrın ne olduğu konusunda hocalarımız gayet net ve açık sözlü olmalıdırlar. Aksi takdirde hali hazırda müşahede edildiği üzere toplumu teşkil eden fertlerin kafalarının karışacağı ve sonuç itibari ile yanlış ve tuğyani yönlendirmelere açık olacakları konusunda en büyük vebali kanaat önderi konumundaki hocaların yükleneceklerini de belirtmek isterim.

Sizlere muhatabı olmaktan Allah’a sığınmamız gereken bazı ayetleri hatırlatmak istiyorum.

"Bildiğiniz halde, bile bile hakkı ketm etmeyin (gizlemeyin)." (Bakara, 42)

"Ey ehl-i kitap! Neden hakka bâtılı karıştırıyor ve bile bile hakkı/gerçeği gizliyorsunuz?" (Âl-i İmran, 71)

"Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip onu az bir paha ile değişenler yok mu, işte onların yiyip de karınlarına doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ve ne de onları temize çıkarır. Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır." (Bakara, 174)

"Allah, kendilerine Kitap verilenlerden, 'Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz' diyerek söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler, onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları alışveriş ne kadar kötü!" (Âl-i İmran, 187)

Kavramların birbirlerine karıştırıldığı, bağlamlarının kaydırıldığı, anlamlarının değiştirildiği bir konjonktürde hocalarımızdan Kur’ani kavramlara bağlı olarak daha net, daha açık ve toplum için daha sade bir dil kullanarak muhatap oldukları sorulara cevap vermelerini istirham ediyorum.

Bu hususta örnek alınması gereken Ercümend Özkan ağabeyi, vefatının 22. yılında hayırla yâd ediyorum. Selam ve dua ile…