Ahmet ÖRS

15 Mart 2009

KUYUCU MURAT PAŞALAR

Tarihçi Naima, Kuyucu Murat'ın çocuk öldürmesine tanık oluşunu şu şekilde anlatmaktadır:

"... Bir gün pişgah-ı otakta (otağın üstünde) iskemle üzerinde oturup harfolunan (kazılan) bi're (kuyuya) gelen adamları katlettirip doldurmağa meşgul idi. O sırada gördü, halk verasında (arkasında) bir atlı sipahi, bir sabiyi (çocuğu) kenduye redif edip (ardından getirme) geçup gide. Paşa emreyledi varıp sabiyi at arkasından indirip huzuruna götürdüler. Oğlancığa: - Sen ne yerdensin? Celali arasına neden düştün?, dedikte, sabi doğru söyleyip, - Falan diyardanım, kıtlık sebebinden babam beni alıp bunlara katıldı. Boğazımız tokluğuna yanlarınca gezerdik, dedi. - Baban ne idi?, deyu sorıcak, - Şeştar çalardı ve anınla doyunurdu. Vezir-i Azam Murad Paşa başını sallayarak acı acı güldü. - Hay, Celalileri şevke götürürdü, deyup, çocuğun katline işaret etti. İşaret üzerine çocuğu cellatlara verdiler. Fakat cellatlar; - Bu sabi masumu nice öldürelim, deyu çekilip her biri bir tarafa gidip göz yumdu. Murad Paşa emrinin neden geciktiğini sordukta, cellatların çocuğu merhamet edip istinkaf ettiklerini bildirdiklerinde, Paşa: - Yeniçerilerden birisi öldürsün, deyü buyurdu. Yeniçeri dilaverlerine teklif olduklarından onlar dahi, sabiye bakıp; - Biz cellat mıyız? Cellatlar bile merhamet etti. Vezir kendi iç oğlanlarına emretti ki sabiyi öldüreler. Anlar da ki huzurundan dağılı kabul etmediklerinden oğlancık meydanda kalıp onu öldürecek adam bulunmadıkta, ihtiyar vezir arkasından kürkünü bırakıp ve kalkıp sabiyi kendi eliyle alıp, kuyunun kenarına getürüp başını vurup boğazını sıkıp helak ve kendi eliyle kuyuya inkaa etti."

Kuyulardan ceset çıkarılması, kemiklerin toplanması, asit kuyularının yaktığı bedenlerin yakınlarda oluşturduğu travmaların yavaş yavaş daha geniş kitleler tarafından anlaşılması…

Söylenecek hem çok söz var, hem söylenecek her şey sessizce konuşuyor. Zalimlerin, halkı düşman olarak görenlerin yüzyıllardır uygulayageldiklerinde herhangi bir değişikliğin olmadığı bir kez daha görülüyor. Halkın hayallerini, beklentilerini, mutluluk rüyalarını  çok gören egemenler hangi zaman ve mekânda yaşıyor olurlarsa olsunlar karanlığı ve dipsiz kuyuları tercih ediyorlar.

İnsanları anlamak, onların şikâyetlerine kulak vermek yerine dertlerini anlamadan şiddetle cezalandırma yoluna gitmek zalimlerin en belirgin vasfıdır. Kayıtsız şartsız bir tanrısal itaat isteyen iktidar güçleri aksi durumlarda tehditlerini pratiğe aktarmaktan çekinmemişlerdir.

Halka düşman olanların hangi zemin üzerinde iktidar oldukları ilginç bir çelişkidir. “Kendi paranla rezil olmak” diye bir tabir vardır Anadolu’da. Kendi evlatlarının baskısı altında can çekişen halkın durumu da aynen bu deyimde karşılığını bulmaktadır. Kendi güçleri tarafından muhasara altında tutulan halkların makûs talihleri kuyucu ecdatlarından bu yana değişmedi.

Ergenekon soruşturması süreci, birçoğumuz için malum olan ama yeni yeni umûmiyet kazanan derin ve karanlık çerçeveyi aydınlatmaya dönük ilk elden adımların atılmasına vesile oldu. Öldürülüp kuyulara doldurulan, yol kenarlarına atılan binlerce insanın yılları aşıp gelen çığlıkları kulaklarımıza tekrardan dolmaya başladı. Yargısız infazların cennetinin insanların hayatlarını nasıl cehenneme çevirdiğinin gazete sayfalarına çıkışı maalesef ki çok geç oldu. Acılar küllendi. Uyuşturulan zihinler hesap soracak zindeliği yitirdi. 

Kimler öne çıkıp 28 Şubatların hesabını soracak, kimler bu ülkede yok sayılan halkların kimliklerini asit kuyularından toplayacak? Darbecilerin, sivil çetecilerin defterini kimler dürecek? Kuyucu Murat Paşaların torunlarına kimler insanlık dersi verecek?

Kur’an okuyan insanların çabaları kuyuları önce açıp sonra kapamaya yaramayacaksa durup düşünmenin vaktidir. Okunan Kur’an, tevhid ve adaleti ülke ve dünyada ikame edip hayata müdahale etmezse adalet, kuyuların derin karanlıklarında yitip gidecektir.

Adalet için mücadele etmesi gerekenler susunca kuyuların karanlık dili konuşur. Karanlık kuyular gün gelir hepimizi yutar. Asitlerin ve büyük boşlukların arasında kaybolan bedenlerimiz, yakınlarımızın ve bir bütün halinde insanlığın mağlubiyetine işaret eder. Yine karanlık, yine zalimler kazanır. Ezilenlerin geleceğe dönük umutları yine tükenir.

Kuyuları ve Kuyucuları deşifre edip onlarla hesaplaşmanın zamanıdır.