Ahmet ÖRS

04 Ocak 2010

MEMUR-SEN’E AÇIK UYARI!

Grev hakkını almayı açıkçası birçok başka sendika gibi sadece ekonomik haklar için hedeflemiyoruz. Elbette biz de insanların, bir bütün halinde toplumun insanca yaşayabildiği bir gelir düzeyine sahip olmasını talep ediyoruz. Grev ve toplu sözleşme taleplerine bu zaviyeden de büyük destek veriyoruz.

Ancak bu sorunların da kaynağı olan devasa temel bir sorunumuz var: İnanç ve kimliklerimizle özgürce yaşayabilmek!

Grev ve toplu sözleşme talebiyle iş bırakan sendikalara katılmayarak Memur-Sen ve bileşenleri tarihi bir hata yaptı. İş bırakma eylemini desteklemeyen Memur-Sen’in işin özünde tek bir gerekçesi vardı: Hükümeti zor durumda bırakmamak.

Hükümetin çalışanları zor durumda bıraktığına Memur-Sen de kâni olmuş olacak ki bir dizi başka eylemlilikler düzenledi ama bunlar kamuoyunda göstermelik olarak algılandı.

Hükümetlerin gelip geçici olduğunu, hak ve özgürlükler yolunda alınan mesafelerin kalıcı olduğunu maalesef Memur-Sen göremiyor. Türkiye’de duyarlı bir sendikanın yapacağı ilk şey halkın değerlerine karşı tertip edilen düşmanlıklara mukavemet etmek, yasak ve baskı alanlarını geriletmektir.

Grev hakkını hak ve özgürlüklerin kullanımı için önemli bir imkân olarak görüyoruz. Başörtüleriyle okullarına giremeyen yüz binlerce kızımız için grev hakkı önemli bir direniş aracıdır. 577 liralık asgari ücrete karşı durmak ve yoksulların vicdanı olmak için grev hakkı önemli bir imkândır. Resmi ideolojinin başta okullar olmak üzere hayatın bütün alanlarını kuşatan pervasızlığına karşı grev hakkı etkili bir imkândır.    

Muhafazakâr sendikacılığın hemen bütün reflekslerini sergileyen Memur-Sen, bir kez daha üyelerini harekete geçme kabiliyetinden mahrum bırakmıştır. Sonuna kadar açık çekle desteklediği hükümeti bile zor zamanda savunabilecek eylemsel reflekse sahip değildir ve olabilecek imkânları da korkularına boyun eğerek heba etmektedir.

Şuna inanmaktayız ki insanların ya da organizasyonların dilediği siyasal hareketi destekleme hakkı vardır ancak adaleti gözetmeme hakkı yoktur. Adaletsiz gelir dağılımını sorgulamak herkesin sorumluluğudur. Yöneticilerin yakınımız olup olmamasına göre sendikacılık yapılacaksa zaten baştan kaybedilmiş demektir.

Üzülerek gözlemliyoruz ki başta başörtüsü yasağı olmak üzere temel haklarla ilgili olarak Memur-Sen’in şimdiye kadar etkili bir tavrı olmadı. Tek tipçi ideolojik dayatmalarla malül eğitim sistemiyle ilgili Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen kayda değer bir çıkış yapmadı. Bilakis statükoyu hükümet marifetiyle meşrulaştıran talihsiz adımlar attılar. Ermeni meselesinde olsun, cumhuriyet süreciyle ilgili resmi tarih teziyle paralel açıklamaları olsun bu duruşun örnekleridir. Başörtüsüyle okula gitmekte direnen Ecenur’a sahip çıkan bir Eğitim-Bir-Sen şubesi göremedik.

Yüz binlerce üyeye sahip olmakla övünen Memur-Sen Kürt meselesinde dişe dokunur bir tavır alarak maalesef kamuoyuna adaletten yana bir örneklik sergileyemedi. Toplu görüşmelerden, çalışanlardan ve mağdur halk kesimlerinden yana bir kazanım elde edemeden ayrıldı. Grev ve toplu sözleşme hakkını uluslar arası anlaşmalara rağmen tanımayan hükümete karşı diğer sendikalar gibi cesur bir çıkışta bulunamadı. Zannetti ki iş bırakmaya katılırsa desteklediği hükümet yıpranır. Hâlbuki sağlam bir iradeye sahip bir sendika olursa her zaman ve şartta saygın politikalarla gidişata olumlu anlamda müdahale eder ve bu her kesimde takdir görür. Ancak sendikacılık ve mücadelecilik refleksi zayıf olarak kalmaya mahkûm bir görüntü sergileyerek zamana tanıklık edebileceği bir kavşakta Memur-Sen silik roller oynamaya talip olduğunu dosta düşmana göstermiş oldu.