Fatih PALA
MÜSTESNA ŞAİRİ MÜSTESNA BİR ADAMDAN DİNLEDİK
İktibas Dergisi Kayseri temsilciliğinin 23.12.2012 tarihli Pazar sohbetlerinin konuğu “Kur’an Şairi Mehmed Akif” konuşma konusuyla Metin Önal Mengüşoğlu idi.
Mehmed Akif büyük bir değerimiz; sözleri, sevdası ve davası mirastır bize. Onu önemsemek, sözlerine ve uyarılarına kulak vermek ödevimiz olmalı. Mücadelesini bugünümüze taşımanın tartışılmazlığını hissederek onu gündemleştirmeli. Kıymetini özellikle bilinip nesilden nesile aktarılabilmeli. O yılmamamıştı, bizler de yılmazlığa oynamalıyız.
Bunların hepsinde genel olarak mutabık olduğumuzu düşünüyorum. Mehmed Akif dolayımındaki düşüncelerimiz aynı olmasına aynı da, ya onu Müstesna Şair olarak tanımlayan Metin Önal üstadımız için ne durumdadır fikirlerimiz? Bana göre o da şimdimizin müstesnalarındandır. Altmış beş yaşına rağmen hareketliliğinden, dinginliğinden, duruşundan zerre ödün vermeyen bir adam çıkar karşımıza onun adını andığımızda. Tanıyanlar tanır, bilenler bilir onu. Sözü dolandırmadan direkt söyleyen, meramını açıkça beyan eden, inandıkları ve doğru gördükleri üzerinde yıllar yılı erdemlice yol alan Müslüman bir sanatçımız, yazarımız, şairimizdir Mengüşoğlu.
23 Aralık günü onu, Mehmed Akif’i büyük bir aşk ile karşısındakilere anlatırken süzdüm durdum. O Akif’i anlatırken, ben de ona zihin dünyamda bir yer bulmaya çalışıyordum. Günümüzün Akif’ini karşımda gördüğümü hissediyordum. Akif’ten farksız duruyordu konuşmalarıyla, değinileriyle ve bitimsiz heyecanıyla. Öyle bir anlatışı vardı ki, sanki Akif’i yaşıyordu, sanki Akif yaşıyordu.
Çok sayıda kitaba, şiire adını yazdırmış, sayısız konferans, seminer ve panellerde sesini duyurmuştur Mengüşoğlu. Harput Şehrengizi, Ben Asyalı Bir Ozan, Yerler Mühürlendi, Sevda Söze Dönüşmez, Düşünmek Farzdır, Vahiy ve Sanat, Müstesna Şair Mehmed Akif, Öptüm Kara Gözlerinden kitaplarından bazıları.
Şimdi benim yaptığım, o Akif’i anlatırken onu anlatmak oluyor ama, sanırım bunda fazlaca bir mahsur olmasa gerek. Akif ne kadar önemli ve kıymetliyse bizim için, Metin Önal Mengüşoğlu da en az onun kadar önemli ve kıymetlidir. Zira Akif görevini tamamlamış ve dünyadan/aramızdan göçüp gitmiştir yetmiş altı yıl önce (1936). Bizimle birlikte yaşayan, bizim dertlerimizi bizimle birlikte soluyan Mengüşoğlu ve Mengüşoğlu gibiler bizim için biraz daha önemi haizdir. Bunları belirttikten sonra bahsekonu konuşmadan anladıklarımızı aktarmaya geçelim.
Mehmed Akif’in yaşadığı yıllara kadar, yaklaşık bin yıl boyunca, bu topraklarda tevhidî manada Müslümanlık yaşanmadı/yaşanamadı ve bununla birlikte halkın anlayacağı dilde/şekilde bir Kur’an Meali ya da tefsir yazılmadı. Osmanlı döneminde elbetteki yazanlar olmuştur ama, bu yazılanların dili hep arapçaydı ve halk onları anlayamıyordu.
1900’lerin başlarına gelindiğinde memleketin gidişatının pek iyi olmadığını, inanç noktasında büyük çöküntüler yaşandığını ve bunun bir şekilde önüne geçilmesi gerektiğinin sancısını çeken, derdini taşıyan birileri vardı. İslam’ın özüne artık dönülmesi gerektiğini savunanlar vardı. İşte bunlardan birisi “Doğrudan doğruya Kur’an’dan alarak ilhamı/Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı.” diyen Mehmed Akif’ti.
Zamanın fıkhının oluşturulup içtihadının yapılması gerektiğinin üzerinde ciddiyetle dururdu.
Tasavvuf’u, adını vererek tenkit eden ilk isimdir Mehmed Akif. Bazılarının dolaylı yollarla tenkite başvurmuş olmasına rağmen, o hiç kimseden çekinmeden adını vererek yapmıştır bunu.
Kendine göre, profesyonel ilk şiiri Kur’an’a Hitap’tır. O döneme kadar neredeyse vahyin aydınlığına davet eden, doğrudan doğruya Kur’an’dan yola çıkılması gerektiğini söyleyen tek şair ve münevver Akif olmuştur. Ve Akif bundan dolayı çok önemli ve çok değerlidir.
Mehmed Akif’in şiirlerini, genelde bozulmuşluklara ve vahiysizliğe karşı verdiği mücadeleler oluşturmuştur. Hurafe ve bidatlere yönelik amansız bir karşı duruş sergilemiş ve özellikle de halkın amentüsüyle uğraşmıştır. “Hayır ve şer Allah’tandır” anlayışıyla savaşmıştır. Oysa hayr Allah’tan, şer ise insandandır. Bozulma ve şer sonradan ve insanın kendindendir. Şer Allah’tan olamaz. Bunu şu mısralarıyla ifade etmiştir: ‘Kadermiş’ öyle mi haşa, bu söz değil doğru/Belanı istedin, Allah da verdi… Doğrusu bu.' Ve bu cüreti gösteren ilk kişi olmuştur Akif aynı zamanda.
O günlerde insanlar ülkeleri için Türkçülük, Batıcılık, Osmanlıcılık gibi isimlerle bir çıkış yolu arama telaşındalar iken onun çağrısı, insanların sadrı islam’a dönmeleri yönünde olmuştur: Eğer çiğnenmemek isterlerse seyyab-ı eyyama/Rücu etsinler artık Müslümanlar Sadr-ı İslam’a. Safahat’ında iki ayeti hep önplanda tutmuştur. Birisi: “Bir toplum kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.” mealinde olan Rad Suresi 11. ayet; diğeri de: “İnsan için çalıştığından başkası yoktur.”mealindeki Necm Suresi 39. ayettir. Müslümanların çalışmasına, çalışkan olmasına müthiş önem vermiştir: ‘Çalış’ dedikçe şeriat, çalışmadın, durdun/Onun hesabına birçok hurafe uydurdun!
Denilebilir ki, Akif’in bütün mücadelesi atalar dinden Allah’ın has dinini ayırt etmekti. Mesela Şamanizm’le mücadele etmiştir.
Allah’a şirksiz, ahirete şeksiz iman etmek ve salih amellerde bulunmak itikadımızdandır. Amentü bunlarla oluşur. En nihayetinde bunların hepsi, Aziz ve Kerim bir Kitab olan Kur’an’a şeksiz bir imanla olur.
Akif yine, kavmiyetçiliği şiddetle eleştirmiştir, üstünlüğünde takvada olduğunu benimsemiştir. Bu dinin asla ölüler dini olmadığını haykırmıştır. Kur’an ölülere okunmak ya da fal bakmak için indirilmemiştir.
Mehmed Akif’le ilgili akla takılan birkaç sorudan birisi İstiklal Marşı’ndaki “kahraman ırk” ifadesidir. Oradaki “ırk”tan kasıt, Adem Peygamberden bugüne gelen bozulmamış, ter temiz zürriyettir. Bir diğer soru da, onun kimlerden etkilendiğiyle ilgilidir. Akif, yaşadığı dönemde özellikle ve öncelikle Cemaleddin Afgani’den, Reşit Rıza’dan, Muhammed Abduh’tan ve Musa Carullah Bigiyef’ten etkilenmiştir. Ama o, en büyük etkiyi yüce Allah’ın hidayet rehberi Kur’an-ı Kerim’den görmüştür ve bunu hayatının tüm karelerinde belli etmiştir.
Safahat’ın yapraklarına tekrar dönüp, bu Müstesna Şair’in dizelerinde derince yol almanın vakti bugün değil de hangi gündür? Rabbi razı kılmanın ve milletinin vahiyle buluşmasının çilesini çeken bu kaygı abidesi insanın, meramını zamanlara yaymanın gerekliliğini yeniden hatırla(t)malı ve gereğini hakkınca yapmalıdır.
“Allah’a dayan, say’e sarıl, hikmet’e ram ol/Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol!”