Sabiha ATEŞ ALPAT

11 Kasım 2011

MUVAHHİD AİLEYİ KURMADAN MUVAHHİD TOPLUM OLUŞMAZ!

Aile  toplumun  en önemli kurumu!. Sağlıklı toplumlar için  önem sırasında birinci sırada. Bir ailenin ya da her hangi bir yapının sağlıklı olması için, temelinin  Tevhid üzere atılıp, tevhid üzere bina edilmesi ve yine tevhid üzere devam ettirilmesi gerekmektedir..

Aile, nesep veya evlilikle bir araya gelmiş, ana-baba ve çocuklardan oluşan topluluk demektir. Sözlükte,ailenin tarifi şöyle geçmektedir.”Aynı işte olan,aynı gaye için çalışanların hepsi(1) Aynı gaye için bir araya gelmiş,hedefi aynı olan,aynı gaye için birlikte omuz omuza yürüyebilmek için bir araya gelmeye karar vermiş insanlar!. O halde insan, önce gayesinin ne olduğunu iyi bilmeli değil midir?!. İnananlar için yaradılış gayesi açık ve net olarak  bildirilmiş ve  şöyle buyrulmuştur; “Ben insanları ve cinleri yalnızca bana kulluk etsinler diye yarattım”(2) Gaye, açık ve nettir “Kulluk için yaratıldık”.Kulluk ise söz dinlemek,itaat etmek,itirazsız boyun eğmeyi ifade eder.Ya-sin suresin de şöyle beyan edilmiştir. “ Ey Âdemoğulları! Ben, sizlerden şeytana kulluk etmeyin  diye ahd almadım mı? Muhakkak ki o (şeytan), size apaçık bir düşmandır.”(3).

 

Dikkat edilecek olursa, insanlar  şeytana namaz kılmaz ve ya oruç tutmazlar ama ayeti kerimede “Kulluk”tan söz edilir.Kulluk, net bir ifadeyle itaat etmeyi ifade eder.Dolayısıyla Rabb’imiz  ayeti kerimede “Ben size şeytana itaat etmeyin demedim mi!” diye buyurmaktadır!..Ve yine Fatiha suresinin dördüncü ayetinde her gün yaptığımız bir ilan var”

Allah’ım  biz yalnız Sana kulluk ederiz”. Yani “Allah’ım hayatta sadece, yalnızca ama yalnızca Sen’in sözlerine itaat ediyorum” manasındadır. Bu, aynı zamanda bir “Ahd”dir. Allah’a verdiğimiz ve her gün tekraren ilan ettiğimiz bu ahdi iyi tefekkür etmek durumundayız!.O halde hayatı yaşarken, sadece Allah’ın sözü için,Allah’ın sözüne göre yaşamanın adına kulluk deniyor.

Niçin yaşıyorsun?,sorusuna “Allah için” ise cevabı, yaşantı  yalnızca Allah’ın istediği ölçülerde  yaşanıyor demektir!.Niçin evleniyorsun sorusuna;“Allah için” ise cevabı,demek ki, aile kurarken  kız isteme dahil tüm aşamalar Allah’ın dediği gibi, istediği ölçülerde olması gerekiyor.

Tabiidir ki Allah için olan bir şey, Allah’ın istemediği bir şekilde,Allah’ın istemediği ölçülerde  yapılamaz. Şayet Allah’ın rızası diyerek,Allah’ın razı olmadığı bir ölçüyle iş yapılıyor  ve yine de Allah’ın rızası umuluyorsa, bilinmelidir ki kişi kendisini aldatmaktadır.. Zira Rabbimiz hayat kitabımız Kur’an’da “Bugün sizin dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’dan razı oldum.” (4) buyurmaktadır. Sizin için  “İslam’dan razı oldum!”

La ilahe İlla Allah diyerek “Ben de, benim için seçtiğinden yani İslam’dan yani onun ölçülerinden,yani ortaya koyduğu her meseledeki kıstastan  razı oldum şahidim, şahid ol yarabbi” anlamına gelen şahadet ile  yapılan  ikrarın pratiği, tüm işlerimizde İslam’dan razı olmaktır. İşte o zaman  bizler  de “Razı olunan” olacağız biiznillah. Nitekim ayeti kerimede:

“Ey mutmain olan nefs! Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön!gir, öyleyse Benim (öteki sadık) kullarımla birlikte gir cennetime”(5). Ayeti kerime de, Cennete buyur edilen kişi, bu dünyada Allah’ın koyduğu ölçülerden mutmain olmuş, razı olmuş olan kişidir. Razı olan kişi ise işlerine batıl karıştırmaz. Batılın karşısında iki büklüm olmaz. Batılın ölçülerine ağzı sulanmaz.Batılın ölçülerine özenmez. Çünkü  o Allah’tan razı olmuştur ki Allah da ondan razı olsun…

 İşte, ailelerimiz de Allah’tan razı olunarak kurulursa o zaman saadetin,huzurun,sükunun  adresleri olacaktır. Böyle olan ailelerin temel özellikleri vardır:

 O ailenin temeli Tevhid üzeredir!...

Temeli Tevhid olan  ailelerin gayeleri,sözleri,gayretleri, “Tekbir” olur! Tevhid ile kurulan ailelerin özelliklerine sahip olmayan bir ailede nihai noktada huzur ve mutluluğu aramak  mümkün olmayacaktır. Burada önemle altının çizilmesi gereken   husus,huzur ve mutluluk  kavramlarından neyi algıladığımızdır. Mutluluk,huzur algısı materyalist olduğunda, madde yoksa, mutlulukta yok demektir. Popülarist ise, popülerlik bittiğinde mutluluk  bitecektir. Eşya endeksli ise eşya yok huzur da yok olacaktır vel hasıl!.

Allah’a iman etmiş  müminlerin ise   kavramların manasını, meselelerin  cevabını  vahiyden almak,vahiyden okumak,vahiyden anlamak zorunluluğu vardır.”Tevhid” demek, hayat nizamımızı Allah’tan almak demekti..Bu da kültürden, sanata, edebiyattan, düşünce yapısına ve bakış açısına; ahlaktan, ibadete, ticaretten, siyasete… Kısacası hayatın her alanını vahye dayalı, vahyin öngördüğü ile vahyin rengi ile  inanarak dizayn etmektir.

O ailede Kulluk yalnızca Allah’adır!.

Yani  ne  erkeğin ne de kadının dediği değil, sadece Allah’ın dediği olur. O evde hak savaşı değil, Allah’ın koyduğu haklara teslimiyet mücadelesi vardır!. O evde tüketim çılgınlığının hızıyla, ölümcül israf hastalığı değil, infak müessesi ile diğer gamlık vardır!. O evde ucuz kavgalar yaşanmaz.Varsa bir kavga o da  o eve hakkın hakim olma kavgasıdır!. O ev  stres  hastalığıyla boğuşup, sakinleşme adına psikologlardan uyuşturucu/uyutan  ilaç toplayanların mekanı değil,huzurun, saadetin, sükunun adresidir!..

O aile bir mekteptir. Dersini “Oku” emrinden almış, kul yetiştiren bir okuldur!. Hedeflediği diploma Şehadet diplomasıdır. Amacı sınavı kazanmak ve cennete girebilmektir.. Aile için gönderilen hükümlere gönülden boyun eğmiş aile bireylerinin arasında kuvvetli bağ iman bağıdır. O evde kişiler eşyaya değil, eşya gayelerine hizmet eder… O evde  kadın evcilik oynayan değil, evin yapısını koruyandır. O evde baba taksitlere para yetiştiren para kazanma aracı değil, o evin kavvamıdır!.

Böyledir tüm inananların aileleri demiyoruz, bu kendi gerçeğimizi görmemek anlamına gelecektir. Evet böyle olması gerekiyor ama ne yazık ki; Çağa şahitlik etme misyonunda olan bizler zaaflarımızın kurbanı olduk. Çağa şahitlik etme görevi muvvahidlerindi!. Ve bu çağ da Muvvahidlere şahitlik edecekti…

Seküler anlayışın ivme kazandığı şu dönemde bütün bunlardan bahsetmek marjinallik ile değerlendirilir oldu.Popüler kültürün esaretine giren anlayışlardan aile yapılarımızda payına düşeni aldı ne yazık ki!. Sonuç ne oldu: Boşanma  vakaları   yıkıcı bir virüs gibi yayılırken, huzur, sükun, saadet  bulunulan yegane mekanlarımız olan ailemiz, evlerimiz şimdilerde huzursuzluğun adresi durumuna gelmiş durumda… Ailelerin meyvesi olan çocuklarımız manevi açıdan  iflası yaşıyor!. İlahi ölçüler, modernist, popüler ölçüsüz ölçüler ile takasta.

Bugün savrulmalarımızın sebeplerinden biri de, biliyor ama uygulamıyor olmamız değil midir? Aile’yi kurarken söze  “Allah’ın emri, Peygamberin kavli” ile   başlayıp, nişan ve düğün sürecinde Allah’ın emri, hele de Peygamberin kavli dikkate alınıyor mu?.

Çağdaş, popüler ama içi kof/çürük kültürün etkisiyle yuva kurmaya giden süreçte yığın yığın verilen tavizlerin ardı  arkası kesilmiyor ve ardından sağlam atılamayan aile  temelleri , dışarıdan gelen ucuz mu ucuz etkenlerle dağılma ile karşı karşıya kalıyor!. Bugün tavan yapan boşanma  vakaları ve huzursuz, mutsuz ailelerin  çokluğu bunun en büyük delilidir.

Adı Müslüman ama parada kafa yapısı kapital, yaşamda modernist(?), anlayış da demokrat olunca, aile yapılarımızda bu  karmaşık kimliklerin kurbanı oluyor!. Takvanın, fıkhın ölçüleri dikkate alınması gerekirken, yapılan işe uydurulmuş fıkıh ölçüleriyle, ne yârdan ve ne de ser den geç(e)memenin manevi rahatlığıyla(!)  evlilik ve düğün işleri kotarılırken, kaybedilen kimlikler, ailede huzuru da beraberinde götürüyor!.

Huzur ve mutluluğun  kaynağı vahiy ve bunların Dünyadaki adresi de hiç kuşkusuz aile yuvalarımızdı! Ya şimdi?... Temeli Tevhid ile atıl(a)mayan, duvarları takva ile örülmeyen  aile yapılarımızın enkazında kalan nesillerimiz manen can çekişiyor!. Ailemizde göz yumduğumuz her bir İslamsızlık özümüzden bir parça koparıyor..

Gelinen noktadan  kimse değil “Allah  memnun mu?”. Ya sahi genel bir değerlendirme yapmak için  topluma dışarıdan bakılırsa, toplumun gidişatı Müslüman bir toplumun yansıması mıdır? Bu kadar uzaktan bakmaya gerek yok, her bir kimse evine, evinin dışından bakarak  ailesinin tümüne birden göz atsa renk cümbüşünden gözleri kamaşacaktır. Oysa ki Allah bizim için tek renk önermişti. Tek renkten razı olmuştu. Ayeti kerimede: “De ki: (Hayatımız) Allah'ın rengi [ile renklenir]! Kim [hayata] Allah'tan daha güzel renk verebilir, eğer gerçekten O'na kulluk ediyorsak?”(6)

Ya insan! Allah’ın razı olduğu bu tek renkten razı mıdır? Dil ile iddia etmek “Razıyım” demek ucuz ve de kolaydır. Hayatımız “Razıyım” diyebiliyorsa, asıl ikrar budur! Şu parklarda, sokaklarda, okul önlerinde mahrem sahnelerin sahibi gençler, Allah’ın emri ve Peygamberin kavli ile evlenmişlerin ürünü değil midir? Ve yine renk cümbüşüyle, şıklık yarışına giren hanımlarımız, kızlarımız bizim ailelerimizin fertleri değiller mi?

Elbette ki suç bizimdir!. Erkeklerimiz “Kavvamlığı” unuttu, hanımlarımız “Kulluğu”. Netice de  kocaman kocaman bizler  ailede evcilik oynar   olduk! Meselelerin caiz  olup olmadığını, ya geleneğe sorduk ki bir çok noktada  gelenek fıkhın gerçek ölçüleriyle örtüşmedi. Ya da ehliyeti olmayan, müçtehit vasıflarına haiz olmayan meal müçtehitlerine sorduk, bu da hemen her şeye caiz elbisesi giydirdi!.

”La” ile reddedilen sadece  Demokratik seçim değildir. “La”nın kapsamında ,Vahye ters, her tür  batıl ve batılın her türlüsü vardır. Bu dün de böyleydi, yarın da böyle olacak ve bugünde böyledir.  Zamanın, çağın değişmesi ile asli hükümlerde değişme olmayacak. Çünkü din tamamlanmıştır. Bugün sizin dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’dan razı oldum.”(7)… Yegane Önderimiz Hz. Muhammed (sav) de veda hutbesinde,bizleri de şahit tutarak “Tebliğ ettim mi” diye üç kez buyurarak, dinin her noktasının açıklandığını son bir kez tescillemişti.

Zamana göre değişebilecek fıkıh içtihatları kesinlikle asla uygunluk arz edecekti!. Nefisten alınan fetvaların Allah’ın indinde hiçbir geçerliliği yoktur. O halde her bir aile sahibi elini vicdanına götürmekle kalmayıp, yapılması gerekenler için, fedakarlıkla  elini taşın altına da koyması gerekmiyor mu?.

 Nereden  başlanmalıdır? Elbette ki kişinin kendinden başlaması, önce nefsini davet etmesi sonra da en yakından davete devam etmesidir ki, aile  kişinin en yakınıdır. Önce kendinden zira ayeti kerimede ”Siz; insanlara iyiliği emreder de, kendinizi unutur musunuz? Halbuki kitabı da okuyorsunuz, hiç aklınızı başınıza almayacak mısınız?”(8)buyrulmuştur.

Toplumu inşasından   Muvvahid Mü’minler sorumludur. Kendini inşa edemeyen ya da etmemiş, ailesini inşa edemeyen ya da etmemiş olan  biri toplumu nasıl inşa edecek... Bu neden ile  muhatap önce kişinin kendisidir!.

Konumuz aile ise bu defa  eş seçiminden başlanmalıdır!. Her iki taraf için ilk önce aranacak vasıf,sağlam bir iman sahibi olmasıdır.“Müşrik (Allah'a ortak koşan) kadınları, (onlar) mü'min oluncaya kadar nikâhlamayın. Mü'min bir cariye müşrik (hür) bir kadından elbette daha hayırlıdır, hoşunuza gitse bile. (Kadınlarınızı da) müşrik erkeklerle, (onlar) mü'min oluncaya kadar nikâhlamayın. Mü'min bir köle, müşrik (hür) birinden hoşlansanız bile elbette daha hayırlıdır. ışte onlar, (sizi) ateşe davet ederler. Allah ise kendi izni ile (sizi) cennete ve mağfirete davet ediyor ve insanlara âyetlerini açıklıyor. Umulur ki onlar böylece tezekkür ederler.”(9)

Ve sonra  hayatını Salih ameller  yaşayan ve ahsen olan ahlak ile  kişiliğini donatmış olması gerekmektedir. Sadece  “İman etmek” yetmez,  Salih amel ve özellikle de Kur’an ahlakî  iman etmenin tabi bir sonucudur.Bu nedenle amellerin Salih olması için gereken yapılmalı,ahlakın Kur’an olması,yürüyen Kur’an haline gelinebilmesi içinde bireysel çaba,cehd asla ötelenmemelidir. Nefis muhasbesi bizim kavramlarımızdan bir kavramdır.Nitekim  karma ahlak yüzünden yıkılan yuvaların haddi hesabı yoktur… “Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler kötü kadınlara yakışırlar. İyi kadınlar iyi erkeklere, iyi erkekler de iyi kadınlara yakışırlar.”(10)…

Muvvahid toplumu kurmak, Muvvahidlerin üzerinde bir sorumluluktur!. Önce Muvvahid kimliği bünyemizde kurmadan, Muvvahid  aileyi kumamız imkansızdır ve sonra ailemizi  Muvvahid ordusu haline getirmeden, Muvvahid toplum   kurulamayacaktır… Toplumun dönüşmesi de haftalık gibi bir süreye sıkıştırılmış, yaşantıya dökülmeyen, pratiğe aktarılmayan  sohbetlerle mümkün gözükmüyor. Ne dersiniz?.

 

Dipnotlar

1:Büyük lugat.Aile bahsi.( tür dav).

2: Zariyat. Suresi.56

3.Ya-sin:60.

 4:Maide:3 

5:Fecr 27.30

6:Bakara.138

7:Maide:3

8:Bakara:44

9:Bakara :221

10:Nur:26