Ahmet ÖRS
PEKİŞTİRİLEN YASAKLAR, DERİNLEŞTİRİLEN DİRENİŞLER
Halkın herhangi bir önemi olmadığı biliniyordu ya bir kez daha bu durum kesin bir şekilde tescil edilmiş oldu.
Sistemin tıkanıklığı hakikate olan düşmanlığından besleniyor ve görünen o ki ıslah olma şansı çoktan kaybolmuş, kalplere ve gözlere perdeler inmiş, kulakları ağırlıklar tıkayıvermiş.
Kendi halkına ve onun değerlerine bu kadar düşmanlığı meşru ve haklı görenler için artık herhangi bir uyarı kâr etmeyeceğine ve de ellerden zorla alınan özgürlükleri yine yırtarcasına almaktan başka seçenek kalmadığına göre bizim ne yapacağımız, nasıl bir yol takip edeceğimiz daha bir önem kazanıyor.
Gelenekçi, muhafazakâr siyaset ve anlayışların tıkandığının ilan edildiği günlerdeyiz. Yıllardır sistem içinde ağır ve emin adımlarla alttan alta ilerleme yöntemlerinin sahih bir tercih olmadığı tevhidi taraflarca defâatle belirtilmesine rağmen muhafazakâr siyaset savunucuları bunda ısrar ettiler. Bu çizgi doğrultusunda eğildiler, kimliklerini paraladılar, her defasında kendilerine bel bağlayanları hayal kırıklıklarına uğrattılar.
Bu aşamadan sonra yapılması gerekenlerle ilgili daha esaslı, derinlikli değerlendirmeler yapılması gerekiyor. Siyaset teorisi bağlamında esasen tevhidi çevrelerin temel paradigmalarında çürüyen bir teori olduğundan bahsedemeyiz. Eğer çürüyen bir pozisyon, beklenti varsa o da iktidarın cazibesine kapılıp tevhidi süreçte kararlı bir tutum takınamayarak politik süreçlere eklemlenen birey ya da yapıların talihsiz ve utanç verici tercihleridir. Muhafazakâr siyaset artık kendini ya kökten ıslah ya da tasfiye etmelidir.
Tevhidi çizgide ıslahçı, devrimci tavırlarla siyaset üretmeye çalışacak olanlar yeni düşünceleri, teorileri orijinal pratiklerle harmanlayacak açılımlarda bulunmak durumundalar. Toplumsal yapımızın cahili karakteri göz önünde bulundurulup hakikati/vahyi insanlara taşımak temel sorumluluğumuz olarak kabul edilmeli ama bu salt bir düşünce ve inanç propagandası şeklinde yapılmamalıdır. Toplumlara götürülecek düşünce en nihayetinde yaşanan hayatla yakından ilişkilidir. Hayatın pratik sorumluluklarından kaçınabilecek bir tebliğ İslam’ın karakterine de terstir.
Vahyin, Mekke toplumsallığında tebliği götürürken sosyal adaletsizliklere tavır alan karakteri yolumuzu aydınlatmaktadır. Mücadelenin sıcak atmosferi insanların hakikati daha sarıcı ve sarsıcı bir şekilde sorgulamalarını, kabul ya da ret bağlamında net tercihler ortaya koymalarını sağlayacaktır. Küresel ve yerel muhalif hareketlerin yoğunlaştığı seksenli yıllar çevresine baktığımızda bu gerçeği kolay bir şekilde görebiliriz.
Muhafazakâr siyasete bel bağlayan, yolu bir şekilde tevhidi süreçlerle kesişmiş olan kişi ve çevrelere artık dönüş tekrarı olmayacak net tercihler ortaya koyma çağrısını son kez, kararlı bir şekilde yapmalıyız. Artık bir delikten iki defa ısırılmanın bir âlemi yok. Bu çevrelerin sıcak bir atmosfer zemini yokluğu nedeniyle böyle yanılgılar içine düştükleri gerçeği de esasen bizim sorumluluklarımıza vurgu yapar mahiyettedir. ,
Anayasa mahkemesinin inançlarımızı tanrı edasıyla kesin bir şekilde yasaklamaya kalkması karşısında insanlık onur ve haysiyetiyle birlikte İslam iman ve teslimiyet tekliflerini kabullenmiş bilincin artık sıkı bir mücadele zemininde buluşması gerekiyor.