Ahmet ÖRS

25 Ekim 2008

PEYGAMBERİN SÜNNETİ NEYDİ?

Peygamberi takip ettiğini iddia eden insanların kendilerini göstereceği imtihan alanları her geçen gün çoğalıyor. Allah Resulü’nün örnekliğini hayatın her kademesine taşımayı teklif edenleri büyük sorumluluklar bekliyor.

 

Saçın sakalın, giyim kuşamın, tırnak ya da ayak ayrıntılarının hegemonyasında yitip giden Peygamber örnekliğinin orta yere çıkarılması için “sünnet” taşıyıcılarının cesur adımları gerekiyor.

           

“Peygamberin sünneti neydi?” sorularıyla büyüdük, bu sorularla hararetli tartışmalar yaptık. İnsanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için gönderilen Kitab’ın taşıyıcısı olan Elçi’nin “sünnet”inin zamanla karartıldığına şahit olduk. “En güzel örneklik”in sarığın, cübbenin içine hapsedildiğini gördük.

 

İnsanlığın cehennemî bir uçurumun kenarında durduğu şu zamanda Peygamberin sünnetini sakalın, tuzun, hurmanın içinde baharat yapan anlayışların ufuksuzluğunu cami kürsü ve minberlerinden,  kerameti kendinden menkul “gönül” sohbetlerinden dinledik.

 

Cahiliyenin bütün yeryüzünü ifsad ettiği bir zamanda Peygamberin inkılapçı hiçbir yanının Müslüman halkların zihin dünyalarında egemen olamadığını, kutlu mesajının “sünnetleşemediğini” hayıfla tespit ettik.

 

Evet, Peygamberin sünneti neydi? Küresel kapitalist sömürü düzeninin din, dil, kavim ayrımı yapmadan insanlığı midesine indirmesinin önüne geçemeyecek bir ayrıntı yığını mıydı? Yoksa onun ekmeğine yağ sürecek, pazar payını genişletecek figürler yığını mıydı?

 

Peygamberin sünneti, müstekbirlerce inançları yasaklanan, ideolojilerine kul, köle yapılmak istenen halklara bir kurtuluş ışığı yakmaktansa sözde kutsal gecelerin kandillerini yakıp günahlardan temizlenme seansları mı düzenlemekti?

 

Kurgular ve kuyruklu yalanlarla Firavun ve takipçilerinin halklarını “ahmaklaştırma”sına ses etmeyen bir sünneti mi vardı haşa Peygamberin? Bu yalanı bize kim söyledi?

 

Siz ey sözde sünnet takipçileri, kapandığınız mağaraların karanlıklarından kurtulun artık! Kendinizi kurtarmak yerine daha da batıracak sahte imajlara sünnet diye sarılıp durmayın. Yaşadığı çağa tanıklık etmeyen dindarlık Peygamberin sünneti olamaz.

 

Çokça sevaba girelim diye çektiğiniz tesbihlerin şıkırtısından, namaz kılarken daha çok sevap biriktirelim diye giydiğiniz uzun elbiselerin kuşatmasından sıyrılıp da başınızı kaldırın. Samimiyetimiz doğru yaptığımız anlamına gelmez. Peygamberin sünneti zulme meydan okumaktır. Nafile ibadetler diye bildiklerinizin yapmadığınız farzların yanındaki hükümlerini sorgulayın. Neyi yapmadığınızı hatırlayın!

 

Layıkıyla hatırlayalım ki Peygamberin sünneti yasaklara karşı durmaktır! Kapitalizmin söndürdüğü vicdanları yeniden tutuşturmak, sahte ideolojilerin zihinsel kuşatmalarını kırmaktır! “Başka bir dünya mümkündür” diye haykıranlara vahiyle rehberlik etmektir!

 

Kur’an’a bakarsak orada Peygamberin sünnetini görürüz ve o zaman cehennemî uçurumların kenarında kıvranıp duran insanlık için umut olabiliriz.