Nurefşan ERDEN

05 Aralık 2008

RABBİM! KAVMİM KUR'AN'I TERK EDİLMİŞ BIRAKTI

Günümüzde yaşayan ve Kur'an-ı Kerime muhatap olduklarını söyleyen biz Müslümanlar, acaba Kur'an'ın muhatap aldığı Müslümanlardan mıyız?

Rabbimiz vahiyle inşa ediyor. Bizler vahiyle şekillenenlerden miyiz, yoksa vahyi yaşantılarına göre şekillendirenlerden mi?

Nereden nereye geldik? Aslında hiçbir yerde değildik. Öyle bir nesil içerisinde yaşıyoruz ki, özü, metodu, konusu ve aynı zamanda gayesiyle ilgili birçok açıklamalarla birlikte Kur'an’ın onlara sunulması gereken nesil.

İnsanlar, Kur'an’ın indiği atmosferden ve Kur'an’ın gerçekleştirmek için indiği hedeflerden ve önemli gayelerden uzaklaştıktan, Kur'an’ın ifade ettiği anlamlar ve bu anlamların gerçek boyutları onların duygularında ve düşüncelerinde eriyip solduktan, kalplerinde Kur'an kavramlarının, gerçek anlamlarından saptırılmasından; evet bütün bunlardan sonra Kur'an'ın, karşı koyup mücadele etmek için geldiği cahili yerin tıpkı aynısıyla karşı karşıyadırlar. Ancak onlar, Kur'an’ın ilk defa inmeye başladığı Müslümanlar gibi cahiliye ye karşı harekete geçmiyorlar...  

Gerçekten şu anda ben, içinde yaşadığımız nesille, bu Kur'an’a direkt olarak muhatap olan nesil arasındaki büyük farkın gerçeğini -bütün derinliğiyle- kavrıyorum. Onlar Kur'an’a doğrudan doğruya muhatap oluyorlardı. Onun etkileyici mesajlarını, yankılarını, ilhamlarını ve işaretlerini duygularıyla algılayıp bunlardan direkt olarak etkileniyorlar ve bunlara direkt olarak olumlu cevap veriyorlardı. Onlar Kur'an’ın derin anlamlarını düşüncelerinde iyice yerleştirmek için, onunla harekete geçerek cahiliye ye karşı koyuyorlardı. İşte bundan dolayı onlar, insanın kısacık hayatında o olağanüstü değişiklikleri, etkileri meydana getiriyorlardı.

Bizler İslam’ın hayranı, İslam’ın müntesibi ve hatta İslam’ın kurbanı olabiliriz. Bizler İslam’ın insanı değiliz. Okuduğumuz ama hayatımıza aktarmadığımız ayetlerle İslam’ın taraftarları olabildik belki ama İslam’ın insanı olamadık. Çünkü İslam’la kendi aramızdaki en büyük engel yine kendimiz olduk. Cahiliyenin yerleşip kök saldığı bir toplumda elbiselerimizi göremedik. ("Elbise temizliği"nden asıl maksat elbiselerin örtülüğü öz kişiliğin, bu kişiliği oluşturan tüm özelliklerin ve niteliklerin temizliğidir.) 

Her adımda özden uzaklaştık. Kitap aynısıyla kaldı ama o kitapla Müslümanların oluşturduğu Asr-ı Saadetin yerini asr-ı cehalet aldı. Allah resulü neyi bırakmıştı? Elimizdeki nedir? O, Müslümanlara sıkı sıkıya sarılmaları gereken bir kitap bırakmışken, biz başka kitapların ve insanların peşinde koştuk.

Peygamberin ve sahabilerin tedvin ettirmediği hadis rivayetleriyle – sıhhatine bile bakmadan – itikat oluşturmaya başladık. Sonra hadislerin şerhlerine şerhler yazıldı. Bu ayrışmalar mezhepleri oluşturdu ve insanlar fırkalaştılar. Bu dallanma ve budaklanma neticesinde herkes kendi yanındakiyle sevinmeye başladı. Dostluklar ve düşmanlıklar Kuran’a göre değil, ruhbanların düşüncelerine göre şekillenmeye başladı. Bu manzara insanlığın dönüşümlü yaşadığı bir süreç aslında. Peygamberin davetine başladığı Mekke’de farklı bir manzara yoktu. İnsanlar o zamanda İbrahim’den kalan tevhid dinini özden uzaklaştırarak örf dini haline getirmişlerdi ve onunla oyalanıyorlardı. Bizim için gerekli olan aslında apaçık ortadır. İnsanların ziyanda olduğu şu zaman diliminde öncelikli ihtiyacımız sapasağlam bir itikaddır.

Görülüyor ki Peygamberin bıraktığı elbise epeyce kirlenmiştir. Allah Resulünün üzerimize giydirdiği gömlek bu değildir. Bu gömleği ütülemek ya da düğme dikmek onu temize çıkarmaz. Kokuşmuş bu gömleğin içindeki duruşumuzla bozulmuş itikadımızla birlikte yapmış olduğumuz amellerimiz aynı konuma gelmiştir. Öyleyse bir kere daha kendimize gelerek yüce Allah’ın Müddesir suresindeki "Elbiseni temizle, pislikten kaçın" ayetleriyle yapmış olduğu çağrıyı yeniden gündemimize alalım.

Hayatın inşası ertelenemez bir gereklilik. Böylesi bir inşa kuran ışıgında vahye dayalı bir projelendirmeyle anlam bulacaktır. Rabbimiz vahiyle inşa ediyor. İlk indirilen Alak suresinin beş ayeti “doğru anlamayı inşa” içindir. Müddesirde inşa devam ediyor. Rabbimizin bize neyi emrettigini anlamamız lazım.Gelen emir bizi rahatsız edecek, keyfimize bakacak değil. Bir şey istiyor bizden.

1-Ey örtüye bürünen!
2-Kalk ve uyar.
3- Rabbinin büyüklüğünü dile getir.
4-Elbiselerini temizle.
5- Çirkin davranışlardan uzak dur.
6- Yaptığın iyiliği çok görüp başa kakma.
7- Rabbin için sabret.

1-Ey örtüye bürünen! Kalk ve uyar.

Nuh'a (a.s) nübüvvetin verildiği zaman verilen emir ile aynı yapıdadır. Nasıl ki ona "Kendilerine dayanılmaz bir azap gelmeden evvel kavmini korkutup uyar." (Nuh, 1) denilmişti. Burada da "Ey üstüne örtü çekerek yatan, kalk! Çevrende gaflet içerisinde bulunan insanları uyar, onları o muhakkak karşılaşacakları korkunç son hakkında korkut. Yanlış inanç ve hayat tarzları nedeniyle şiddetli bir azapla cezalandırılacak insanların durumlarından bahsedilen kötü akıbetin sebebi peygamber ağzından şöyle  açıklanır:

“Peygamber der ki:”Ey rabbim! Kavmim, Kur’an’ı terk edilmiş bıraktı.” (25/30)

Elbetteki “terk etmek” sadece “reddetmek”le gerçekleşmez. Kur'an terk edilir, hükümlerini hayattan uzaklaştırıp, onu sadece raflarda muhafaza edilen bir süs eşyasına dönüştürerek. Onu hayattan kovup, sadece hastalara ve ölülere okunan bir kitap kılarak. O anlaşılır olduğunu apaçık olduğunu öğüt olduğunu tekrar tekrar bildirmesine rağmen,”O anlaşılmaz” veya ”Onu sadece falan anladı” deyip ondan uzaklaşarak. Gözyaşları içerisinde duygu seline sürüklenerek dinlenen ayetlerin bizzat hayata hitap ettiği görmezlikten gelinerek. Onu övmekle hayır elde edildigine inanıp,bununla yetinmek ve bunlara karşılık başkalarına göre yaşamak. Hiçbir hakikate dayanmayan inanca sahip olup, o konuda Allah’ın ne dedigine kulak vermemek.

Örtülerin altına saklanmaktır; hak üzere olduğu iddia edilmesine rağmen, kurandan uzak durmak. Hiç bir hakikate dayanmadan yaşayıp bunu doğru kabul etmek ve “hududullah”ı dikkate almamak. Okul, iş, evlilik, eş, çocuk, çocukların geleceği, tatil, ev, otomobil, rütbe, makam, maaş, terfi… Deyip hayatı bunlar üzerinde inşa etmeye karşılık, kuranı bir tablo gibi duvara asmak veya sadece belirli gecelerde “formalite yerine gelsin” türünden okumak, kuranı kutsamayarak hayatla olan bağlarını koparmak.kuranı okumamak ve okumaktan ısrarla kaçmaya karşılık başka kitapları okuyarak kuran okundugu düşünce ve inancına sahip olmak.

Kısacası; Kur'an'ı terk etmek vardır, bin bir türlü. Kulakları tıkayıp örtülerin altına saklanmak vardır, çeşit çeşit.

RABBİM; Bizlerde yerleşip kök salan cahiliyeti (islam'ın özünden uzak olmak, haddini bilmezlik, bilgisizlik) kurutabilmemiz, Kur'an'la inşa olabilmemiz, arınmamız için bizlere yardım etsin. Kur’an, insanlara kafi bir bildiridir[1] ve öğüt almamız için kolaylaştırılmış[2], üzerinde düşünmemiz[3], anlamamız[4], ihlas ve samimiyetle açıklamamız[5] ve bu amaçla okumamız[6] istenen hidayet rehberimizdir. Vahyin kavramları ile hayata bakmayı öğrenmeliyiz. Kur’an ile ilgili süslü, alımlı ve iddialı laflar üretmenin sorunlara çare olmayacagının bilincinde olarak okumalarımız inşa olmak için olsun. (Rabbani tavırların hepsiyle muhatap olan bizlerin hepsiyle mükellef olmadığımızı unutmayalım. Yine unutmayalım ki her insan bulunduğu şart ve konum itibariyle imtihandadır.)

İktibaslar: Mehmet Alagaş, Celaleddin Vatandaş, Seyyid Kutub, Mevdudi

[1] 14 İbrahim: 52

[2] 54 Kamer: 17

[3] 47 Muhammed: 24, 2 Bakara: 219, 266
     4 Nisa: 82, 38 Sad: 29

[4] 4 Nisa: 82, 23 Mü’minûn, 68-70, 47 Muhammed: 24

[5] 2 Bakara: 118, 219, 221, 16 Nahl: 44, 57 Hadîd: 17

[6] 1 Alak: 1, 3, 2 Bakara: 121, 73 Müzemmil: 20