Ahmet ÖRS

11 Aralık 2009

REŞADİYE PUSUSUNA RAĞMEN İMKÂNSIZ DEĞİL

Şiddetin ve öfkenin milliyetçi duygularla insanları teslim aldığı bir ülkede adaleti tesis etmek zor iş. Kürt açılımı süreci herkesi fazlasıyla yoracak. Kemalist geçmişiyle hesaplaşmadan ülkenin durgun sulara çıkacağı yok.

Başbakanın ısrarla vurguladığı “25 yıllık acılar” vurgusu hakikati tam yansıtmıyor. Dersim isyanının anlatılan acıları nasıl ta 36’larda başladıysa anlatılamayan Şeyh Said isyanları, İstiklal Mahkemelerinin acıları da o kadar eskilerden başladı. O halde “25” yıldan bahsetmek hakikati örtmek olur.

Bunu söylerken başbakanı büsbütün suçluyor da değilim. Toplumsal desteğin yeterince açığa çıkmadığı bir vasatta bu ülkenin başbakanı olarak bulunabileceği azami noktada yer aldığına inanıyorum. DTP çizgisinin de anlayamadığı ya da bilerek anlamadığı şeyin bu olduğunu düşünüyorum. 85 yıllık kapalı kapıların aralanmasını büyük bir değişimin başlangıcı olarak değerlendirmeleri gerekirken temsilcilerinin çoğu kör siyasi rekabet uğruna her şeyi berbat etmek istiyor.

Reşadiye pususu “barış”ı dillerine dolayanlar için intihardan başka bir şey değildir. Haklı olunabilen pozisyonların bile yedi kat toprağın altına itildiği bir vaziyet içine düşmüşlerdir. Güzel günler umudunu besleyen ve canlı tutanları pusuya düşürmüşlerdir. İyice geriletilen cuntacıları, darbecileri ayağa kaldırmışlardır.

Bir sürü ağır aksak, problemli icraatları bir yana “açılım” sürecindeki duruşuyla hükümetin çıkışlarını takviye etmeyenler çok daha büyük problemlerin oluşmasında pasif tutumlarının etkili olacağını hesaba katmalıdır. Faşizmin geriletildiği her adım ve ortam Müslümanlar ve diğer muhalif insanlar için kıymetlidir. Fırsatları heba edip tam tersine zalimlerin elinin güçlenmesine sebebiyet vermek affedilebilir bir tutum değildir.

Savaş ve çatışmaların her türlü hukuksuzluğu beslediği ortamdaki bir ülke yerine mesajın daha rahat verildiği bir ülke tercihi hak eder. Neden kör cahiliye yükselsin, neden düşüncenin yerini kısık gözlü öfkeler alsın? Neden faşizmin döküldüğü caddeler yerine karanlık ve hukuksuzluklara karşı duran aydınlık yüzlü insanların haykırdığı caddeler olmasın?

Konuşuyor ve yazıyoruz, slogan atıyor ve yürüyoruz, bir namussuz tetik her şeyi tekrar bozuyor. Çocukluğumuzdan bu yana ne kadar yıprandık bu ülkede… Umut tazeleyip duruyoruz, aramıza yeni sesler katılsın diye. Hayatın bir mücadele alanı olduğu bilincindeyiz elbette. Dairevi bir şemadır yaşadığımız ancak biraz daha yüzleri hayata döndürmeli, farklı seslere de kapımızı açabilmeliyiz.

Ortadoğu’da herkesin bir planı, hesabı var. Eyvallah…  Allah’ın da hesapları vardır. Tarihin akışı her zaman planlanan hesaplarla gerçekleşmez.

Karanlık zamanların tanığı bu coğrafyada hukuksuzluklara geçit vermezsek birçok sorunu daha rahat çözecek özgüvenimiz de oluşacak, her türlü egemen yapıyla daha köklü hesaplaşmalar yapabileceğiz.