Musab İÇEN

30 Haziran 2012

ŞEHADET VE ŞAHİTLİK

Yeryüzünü, gökyüzünü ve ikisi arasında bulunan her şeyi yaratan ve yaratmaya devam eden yüce Allah’a nimetlerince sonsuz şükürler olsun. Allah’ın bizlere en güzel örnek olarak gönderdiği peygamberlere salât ve selam olsun. Onların izinden giden tüm Müslümanlara salât ve selam olsun.

Sözlükte,’’tanıklık etmek, huzurda durmak, hazır bulunmak, idrak etmek, haber vermek’’ anlamlarına gelir şahitlik (şehitlik). Kur’an'da 160 yerde türevleriyle birlikte geçmektedir. Al-i İmran suresinde; hazır olmak, yetişmek, tanıklık etmek manalarına gelmektedir. Bakara suresinde; tekrar etmek, Nur suresinde; haber vermek, Yusuf suresinde de; haber vermek anlamında kullanılmaktadır. 

Tüm bu kullanımlarla bize açıkça verilen mesaj şudur ki; Gözle görülen veya görülmeyen tüm varlıkların arka yüzünde, Allah (c)’nin bildiği gayb aleminin zıddına şehadet (şahitlik) manası çıkarılmış olur. Beşeri göz ile bakıldığı zaman; gözle görülen, tüm insanlar tarafından bilinip akıl ile idrak edilebilen varlıklardır şahit olduklarımız. Yeryüzünde gördüğümüz, işittiğimiz, tattığımız, hissettiğimiz her şeyi fark etsek de etmesek de Allah’ın varlığına ve birliğine şahit olduğumuzun ispatıdır.

Kıyamet günü hesaba çekileceğimiz vakit “Bizlere vahiy ulaşmadı” veya “Biz’im hiç bir şeyden haberimiz yoktu” gibi inkârcı tüm mantıklara, yaratılan her şey birer reddiyedir. Parça olarak adlandırabileceğimiz yaratılan varlıklara şahit olmadan, Onlara iman etmeden, bütün olan, yaratıcı olan Allah’a asla iman edemeyiz; çünkü parça bütünün şahididir. Parça, bütünün ispatıdır. İşte Allah (c) yeryüzünde ve gökyüzünde bulunan tüm varlıkları gözle görülür şekilde yaratmıştır ki inkârcılara, zalimlere, kafirlere, asi olanlara karşı birer belge olsun; iman eden tüm Müslümanlara ise Allah’a giden yolda birer yol gösterici, birer pusula, birer yol arkadaşı, birer imtihan aracı olsun. Biz görülene de görülmeyene de şahidiz (şehadet ederiz) ya RABB!

Gördüğümüz bir şey, önce göz yoluyla, sonra aklın tanımlamasıyla ve en son kalbin tatmin olmasıyla mana kazanır ve insan bu şekilde gördüğü şeyler karşısında tatmin olur. Görmeyen göz akıl edemez, akıl edemeyen akıl düşünemez, düşünemeyen akıl kalp ile tasdik edemez, kalp ile tasdik edemeyen kalp, körleşir, ziftleşir, pas tutar, taş kesilir, mühürlenir. Göz ile görülene iman etmeyen, gözün göremediğine asla iman etmez. Kuran'da yüzlerce ayet, 'düşünmez misiniz, akletmez misiniz, fıkhetmez misiniz?' gibi ifadeleri kullanmasının nedenlerinden biri de inkâr edenlere, merhamet edip düşündürmeye sevk ettirmesidir. Bu şekildeki ifadeler Allah'ın varlığı, insanın sorumluluğu ve benzeri inanç konularıyla ilgili ayetlerdir. Kuran, dinin bütün alanlarında muhataplarını düşünmeye davet etmektedir. Cehennem ehli olmaya müstahak olanlar ise akletmeyen, aklemediği halde yaratılanı da yaratanı da yok sayan, küfür de ısrar eden kimselerdir. Allah’ın yarattıklarına şahitlik etmeyen insan Allah’ın varlığına da şahitlik edemez ve sorumsuz bir hayat yaşar.

“Böylece sizi insanlara şahitler olasınız diye, vasat bir ümmet kıldık. Peygamber de size şahit ve örnektir.” (Bakara/143)

Evet, Peygamber bizim için şahittir. Peki nedir şahitliğin temeli? El cevap: Tabii ki “Samimiyet”. Samimi olan, samimi olarak Allah’ın dinini öğrenip yaşamaya ve yaşatmaya çalışan, bu yolda Allah rızasını gözeten, mükâfatını yalnızca Allah’tan bekleyen, Allah için mücadele eden ve bu uğurda şehit olmaktır samimiyet. ALLAH(c.c)’ın kendisine gönderdiği tüm varlıkları kendine araç olarak kullanıp, amaca doğru hareket etmesi, yarın ahirette aracının O’nun için destekleyicisi olarak karşısına çıkmasıdır samimiyet.

Bu ümmet şahit bir ümmettir. Şahit olmak için mücadele eden bir ümmettir. Şehit olmak için sözünün arkasında duran bir ümmettir. Bu görev tıpkı Peygamberlere, ashablarına ve onların arkasından gelen tüm insanlara, kendisine bildirilen dini anlatma, yaşama ve yaşatma konusunda şahitlik etmesi gibi bir görevdir. Bu görev hepimizindir.

Yükü üzerimizden atmak için’’hacının, hocanın, alimin, atalarımızın, dedelerimizin’’ üzerine atmamız, Allah katında asla kabul olunmayacak bir bahanedir. Bugün içerisinde yaşadığımız devirde hayatını, vaktini, ömrünü bir hiç uğruna feda edecek kadar gözü kara, kulağı sağır, kalbi taşlamış insanlarla yaşıyoruz. Bu insanlara her konuda yardım etmek en önde gelen görevlerimizdendir. Herkes araştırarak Müslüman olmuyor, o yüzdendir ki Müslüman kimliğimize çok iyi sahip çıkmamız gerekiyor, Müslümanlığımızı çok iyi şekil de yaşamamız gerekiyor. Allah’a inanmakta güçlük çeken, kimi zaman inkar eden insanlar, nasıl ki gelen peygamberlerden mucize istediyseler, şimdi ki insanlar da bizden, ağzımızdan çıkan sözler ile yaşayış tarzımızın örtüşüp örtüşmediğine dikkat ederler.

Bizler için de bulunduğumuz ortamın, çevrenin, evin, sokağın önce şahitleri / şehitleri olmak zorundayız. Bize gelen bizde dirilmeli, bizi görünce Allah’ın dinini hatırlamalı. Bu izzeti bize veren en büyük şey İslam’dır. İslam, fedakârlıktır, fedakar olmaktır. İslam, teslim olmaktır. İslam, her şeyin en güzeline şahit olmak, her şeyin en güzelinin kendisine şahit olmasıdır. İslam, uyanmaktır, uyandırmaktır. İslam, göz yummak değil, yumulan gözleri açmaktır. İslam, ümmeti için şahit olup, Allah’a giden yolda kendisini feda etmektir. İslam, en büyük şahit ve şahadettir. İmanımızı hayatımıza şahit tutalım ve bu yolda şahitler / şehitler olalım…

En büyük, tek büyük olanın bize şahit olmasını istiyor isek, bu Onun yolun da şahit ve şehit olmaktan geçer…

Allah bizleri, imanlarını hayatlarına şahit olanlardan eylesin… Allah bizleri Kur’an Nesli’nin öncüleri eylesin… Hep birlikte şahit ve şehit olmak duası ile inşaallah...

Vesselam…