
Ahmet ÖRS
SOSYAL MÜCADELE ALANLARINA “YOLDAKİ İŞARETLER”DEN BAKABİLMEK
Yoldaki İşaretler’in başlangıç bölümlerinde, bir cahiliyye toplumu vasatında nasıl bir strateji izleneceğini tartışır Kutup. Bu tartışmada metodun Kur’anî olması gerektiğini vurgularken önemli örneklemelerde bulunur. Hz.Peygamber’in doğrudan Mekke müşrik toplumunun ilahlarına ve yaşam tarzına dönük bir duruş yerine, o zaman Bizans ve Sasani nüfuzuna sıkışmış Arap yarımadası ile Arap kavimlerini kurtarmaya ve onların birliklerini sağlamaya dönük bir amaç gütmesi için şartların uygun olduğunu, bu amaç gerçekleşip güç ve iktidarı eline geçirdikten sonra Allah’ın mesajını daha iyi bir şekilde topluma ulaştırma ihtimalinden bahseder. Bir kısım çizgilerin o günden bugüne vazgeçemedikleri bu tercihi Kutup muhal görür ve bunun mümkün olamayacağını, çünkü İslam’ın bütüncül bir mesaj olduğunu, Bizans ve Sasani zorbalarının yerine bir Arap zorba getirmeyi amaçlamadığını söyler. İslam’ın ulusal bir din olmadığını belirtir. Sosyalist mücadele dolayımında bir ihtimal olarak; kölelik üzerine kurulu acımasız bir kapitalist düzen gerçeğinin olduğunu, Hz. Peygamberin sınıf mücadelesi yöntemini öne çıkararak İslam’ın mesajını ulaştırabilmek için bir ön mücadele verebileceğini ama bunun da tevhidi ilkelerle uyuşmayan, Kur’an’la ters bir tarz olacağını, İslam’ın kavmiyetçilik gibi sınıfçılık ideallerine de karşı çıktığını belirtir. Bir diğer örnekleme ya da ihtimal de ahlaki yapının bozulduğu Mekke müşrik toplumunda ahlakçılık/maneviyatçılık propagandasıyla toplumla buluşabilecek Resul’ün belirli bir aşamadan sonra pek tepki toplamadan bir kitleye ulaşıp mesajına insanları daha rahat bir şekilde çağırmasıdır. Kutup bu ihtimali de Kur’an’a aykırı görür ve İlahi bir dayanağı olmayan bütün ahlâk çağrılarının en nihayetinde insani zaafları bünyesinde taşıyacağını ve kesin kurtuluşu sağlayamayacağını savunur. Ona göre Kur’an bu ihtimallerden uzak, bütüncül bir mücadele metodu sunmaktadır.
Müslümanların yerel ve küresel sorun ve mücadelelerine bakıldığında Seyyid Kutup’un çizdiği çerçevenin haklılığı ortaya çıkmaktadır. Hayatın içerisinde pek tabii olarak oluşacak bazı problemler üzerinden siyaset ve düşünce üretimi yapılıyor. Bütüncül bir mantık, Seyyid Kutup’un önerdiği şekilde somut, pratik bir model olarak önümüzde yoktur. Aynen Yoldaki İşaretler’de vurgulandığı gibi tali alanlar, akideyle uyumları gereği gibi düşünülmeksizin ana mücadele alanı olarak kabullenilmektedir.
İnsan haklarından sendikal mücadeleye kadar hemen her alanda iş yapmaya ve söz söylemeye çalışan müslümanların, Kutup’un önerdiği bütüncül mantığı kavramakta zorlandıklarını müşahade etmekteyiz. Bir mü’minin temel sorumluluğu Allah’ın dininin şahidi olması, onu başkalarına götürmesi iken mesaj ve şahitlik kaygılarının olmadığı uğraşıların amaç haline getirilmesi ve bunların muhayyel imani yorumlarla kabullenilmesi önemli bir sapma olarak karşımızda duruyor.
İslami kimlikten yoksun bir insan hakları mücadelesi bir mü’minin hangi özelliğini kâmilen gösterebilir? Mesajı kitlelere/insanlara ulaştırmayı amaçlamayan bir hak savunusunun nihai amacı ne olabilir? Her türlü zulme karşı çıkmak insani ve İslami bir erdemdir elbette ama bu sorunların kaynağını oluşturan şirkin karanlıklarını göstermeyen bir çabayla olursa ilahi kaynaklı adalet anlayışının insanlarla buluşması mümkün olamayacaktır.
Muhafazakar yayınlarla, vahyi özünün üzeri örtülerek yapılan ahlak çağrısı insanlara hakiki kurtuluşu verebilme kudretinde olabilir mi? Asla olamaz. İlahi kaynağa sahip olmayan hiçbir kurtuluş çağrısı mutlak kurtuluş olma istidadında değildir. Bir önceki problemli dönemi bir şekilde yeniden doğuracak, farklı kalıplarda onu yeniden üretecek çağrılar insanlığı yıpratmaktan başka bir şeye yaramayacaktır.
Şehid Kutup, Hz. Peygamber’in yetiştirdiği örnek neslin Kur’an metoduna bağlılığı sonucu, diğer parçacı yöntemlerin de arzu ettikleri sahih dönüşümleri geçekleştirdiğini hatırlatır ve bunun tek çıkar yol olduğunu ifade eder.