Ömer TÜMER

30 Mart 2011

YÖNETİM MODELİ OLARAK İSLAM VE DEMOKRASİ

“İslam herhangi bir sistem/yönetim şekli önermemiş olup, demokratik laik sistemle idare edilen ülkemizde, camiler sonuna kadar açık, ezanlar okunuyor, insanlar namazlarını kılıyorlar, ramazan ayı geliyor  oruçlarını tutuyorlar, zekatlarını veriyorlar, hac mevsimi geliyor hacca gidiyorlar, sadaka ve hayırlarını veriyorlar, herkes göğsünü gere gere elhamdülillah müslümanız diyebiliyorlar, engelleyen var mı? Esas olan emaneti ehline vermek, adil olmak, meşverette bulunmak değil mi? Emaneti/yönetimi oylarınızla istediğinize verebiliyorsunuz, adil olmak için adil yasalar var, meşverette bulunabilmek için Meclis/parlamento var” gibi sözlerle laikliğe meşruiyet getirilmek istenmektedir. Müslümanlar laik sisteme razı edilmeye çalışılmakta ve İslami idare sisteminin olmadığı görüşü oluşturularak İslam’ın toplumsal ve yönetimsel yanı gizlenmekte, İslam’ın ferdi ibadet bağlamında bir din olduğu vurgulanmak istenmektedir.

İslam dini Hıristiyanlık ve Yahudilik dinleri gibi, ahlaklı insanlar yetiştirmekle yetinmeyip, iman eden ahlak sahibi, ilahi kurallara göre şekillenen disipline olmuş bir toplum inşaa etmeyi hedeflemektedir. İslam’ın kurallarına göre oluşturulmuş toplumu yine İslam şeraitinin kurallarına göre idare edecek idari sistemi öngörmektedir. İslam herhangi bir yönetim biçimi önermemiştir tezi doğru sayılsa bile iman esasları, ahlak esasları, muamelat esasları ve ukubat/cezai esasları gibi birtakım esaslar getirmiştir. Bu esasları herhalde İslam laf olsun diye getirmemiştir.

Bu esasları elbette fertlerin ve toplumların hayatlarını İslami bir şekilde tanzim etmek için getirmiştir. İslam’ın getirdiği temel esaslar ferdi hayata, toplumsal hayata ve Devlet hayatına tatbik edilsin diye getirilmiştir. Sistemin adına ne denilirse densin, İslam, getirdiği ilahi kuralların ferdi ve sosyal hayata tatbik edilmesini istemektedir. Ferdi ve sosyal hayata tatbik edilmesi istenen ilahi kuralların bütününün adına Kur’ an-ı Kerim şeriat adını vermektedir.

“…Buna göre onların arasında Allah’ın indirdiği ayetlere göre hüküm ver… Her ümmet için ayrı bir şeriat, ayrı bir ana yol belirledik. Allah (c.c.) dileseydi, sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat belirlediği yolda sizleri denemeyi diledi…” (5 Maide Suresi, 48. ayet)

İslam’ın herhangi bir yönetim modeli önermediğini söyleyen laikler, kendi ideolojilerinin herhangi bir yönetim modeli önerdiğini acaba söyleyebilirler mi? Eğer önermiş olsaydı laik ülkelerin hepsi aynı yönetim modeli ile yönetilmesi gerekirdi. Halbuki uygulamada bir kısmının Cumhuriyetle bir kısmının Krallıkla yönetildiği görülmektedir. Demokrasi yönetim modeli önermiştir demekten ziyade demokratik kurallar Cumhuriyet ve Krallık gibi rejimlerde hayat bulmuştur demek sanıyorum daha yerinde olur. Demokratik rejimlerde beşeri/laik hükümlerle hükmetmek zorunluluğu olup, sistemin başında Başkan-Cumhurbaşkanı-Kral mevcuttur. İdari yapı yasama(seçilmiş meclis), yürütme (Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar ve bürokrasi) ve yargı (alt ve üst mahkemeler) şeklinde oluşmaktadır. Başkan–Cumhurbaşkanı–Kral dahil yürütme, yasama ve yargı laik hukuk kurallarıyla hükmetmek zorundadır. Laik hukukun üstünlüğü esastır.

Devlet organları laik hukuk kurallarına aykırı icraatta bulunamazlar ve karar veremezler. Laik devlet organlarının icraatlarının laik hukuk kurallarına uygun olup olmadığını denetleyen yargı erkinin içerisinde gösterilen üst konsey yani Anayasa mahkemesi bulunmaktadır. İslami rejimlerdeki Alimler Konseyi ile laik rejimlerdeki Anayasa Mahkemesi ve üyelerinin konumu ve işlevi arasında aslında hiçbir fark yoktur. Birisi devletin İslam hukukuna göre işleyip işlemediğini, bir diğeri de devletin laik hukuk kurallarına göre işleyip işlemediğini denetliyor.

Her iki konseyin üyeleri mensup oldukları rejimin hukuk bilgeleri uzman kişileridir. İslami rejimin devlet yapıları ile laik rejimlerin devlet yapıları şekil olarak birbirinin aynısı olduğu halde, seçme ve seçilme haklarının her iki rejimde de olduğu halde hatta İran İslam Cumhuriyeti’nde kadınların mecliste ve bürokrasi de görev almaları demokratik laik cumhuriyetlerdeki seçilmeye oranla daha fazla olduğu bilinmektedir.

İslam cumhuriyeti ile laik cumhuriyet arasındaki fark; birisinde egemenlikte / hükümranlıkta en üst merciin Yüce Allah, diğerinde ise egemenliğin / hükümranlığın en üst merciinin insan olmasıdır. Her iki cumhuriyet şekil olarak birbirlerine benzeseler de esasta/akidede birbirinden farklıdır, taban tabana zıttırlar. Birinde Allah’ın ilahlığı geçerli, birinde insanın ilahlığı geçerlidir. Keşke insanoğlu aklını iyi kullanabilse de insan fıtratına/yaratılışına en uygun insana değer veren ilahi/İslami yönetime teslim olsa.

Bizdeki laik rejim taraftarlarına sormak lazım siz herhangi bir dine mensup musunuz? Cevabınız evetse o din İslam değildir. Çünkü bu İslam’ın değerlerine düşmanlığınızdan belli olmaktadır.

“Hak geldi batıl zail oldu” ilahi düsturu gereğince dua ediyoruz, çağımız batıllarını zail edip hakkı hakim kılmayı Rabbimiz bizlere nasip etsin.