"Tevhidi Söylemin Dünü, Bugünü" panelinden notlar
Pazar günü Ümraniye Haldun Alagaş konferans salonu, Kalemder tarafından düzenlenen “Tevhidi Söylemin Dünü, Bugünü, Yarını” Paneline ev sahipliği yaptı.
11-04-2012
Saat 14:00’te başlayan panele katılım oldukça iyiydi. Kâmil Gelgör’ün yönetimini yaptığı panelde Ferid Aydın, Abdullah Yıldız, Fahreddin Yıldız ve Ahmed Kalkan konuşmacı olarak katıldı.
Panelde ilk sözü alan Ferid Aydın, özetle Müslümanların günümüzde “Mistikler” ve “Hanifler” olarak ayrıştığını ve İbrahim (a.s.)’ın dininden olanların hanif kabul edildiğini belirten Aydın, yakın gelecekte Kemalizm ve Mistizm’in hanifler üzerinde büyük bir baskı ve yıldırma faaliyetlerinin olabileceğine dikkat çekti. Ayrıca Aydın; Kafir, Müşrik, Münafık ve Müslüman kavramlarına da değindi.
İkinci olarak söz alan Abdullah Yıldız özellikle tevhidi söylemin dili üzerinde durdu. Muvahhidlerin tebliğde dillerini tekrar gözden geçirmeleri gerektiğini, insanlardan uzak durmadan, onlarla bütünleşerek davanın devam ettirilmesi gerektiğini, camilerdeki cemaati dönüştürmenin ancak camileri sahiplenmekle olabileceğini aktardı. Ayrıca son birkaç yıldır Türkiye’yi “Namaz Platformu” olarak il il, köy köy gezdiklerini ve bu gezilerinde insanların İslam’a olan açlığını anlattı. O insanlardan bir tanesinin bile İslam ile tanışamamasına vesile olabilecek bir dil kullanmanın vebalini kimsenin ödeyemeyeceğini hatırlattı.
Konuşmasının bir bölümünde Hasan El Benna’nın 10 maddelik vasiyetini dillendiren A.Yıldız, Mevdudi ve Seyyid Kutup’un Türkiye’deki İslami Düşüncenin oluşumunda fikir babaları olduklarını söyledi. Tunus ve Mısır’daki başkaldırıların menşeinde işte bu damarın büyük etkisi olduğunu savunan Yıldız, Müslüman Kardeşler’in eski amaç ve misyonundan çok saptıklarını düşünmediğini ve sonuç itibarı ile bu insanların ilham aldıkları kaynağa bakmak gerektiğini anlattı.
Daha sonra Yıldız, Müslümanların son zamanlarda akidevî boyutları tartışalım derken(!) ameli boyutlarının zayıfladığını, tatlı dilli olmanın da önemli olduğunu vurguladı. Örneğin; “Tağut” ve “şirk” kavramlarına müthiş derecede hassasiyet gösterenlerin Namaza aynı hassasiyeti göstermediği takdirde çok büyük sıkıntının var olduğu anlamının çıkacağını ısrarla vurgulayan Yıldız, Müslümanların kendi aralarında münakaşayı bir an önce bırakarak gerçek düşmanlarını düşman edinmeleri gerektiğini de anlattı.
Üçüncü konuşmacı olarak söz alan Fahreddin Yıldız, giriş olarak Tevhid’in tanımını Kur’an ile yapmaya çalıştı. İlah, Rab, İbadet ve Din kavramlarını dinleyicilere hatırlaran F.Yıldız, Tevhid ve Vahdet kavramlarının da birbirinden bağımsız düşünülemeyeceğini, ortak değerler olmadan birliktelik olamayacağını anlattı. Müslümanların son zamanlarda ortak değerlerde “davranış, istikamet ve birlik”ten yoksun olduklarını ve Tevhidi söylemin bir eyleme dönüşebilmesi için, temel konularda birleşmek kadar birlikte ve aynı istikamette hareket etmenin de zorunlu olduğunun altını çizdi.
Şuanda Türkiye’de isim yapan ve yönetimde bile söz sahipleri arasında olan kesimin, “sırlı karizmaya ve sisli Mistizm”e mi, yoksa Kur’an ve Sünnet’e mi daha yakın olduklarını cevaplandırmamız gerektiğini de belirten Yıldız, İslam toplumunun bugün Tevhidi eylemde ve söylemde başarılı olamamasının nedeninin “ İlmi Otorite” ve “Siyasi Otorite” eksikliği olduğunun altını çizdi.
Yıldız: “ Kur’an’da akaid geçmez, inanç geçmez iman geçer. Ancak ve ancak İman’ın doğru ve diri olanına Tevhid denebilir. Namaz konusunda A.Yıldız üzerinde duruyor Allah razı olsun. Namaz İslam’ın olmazsa olmazıdır. Ancak atlanmaması gereken bir şey daha var. O namazın bir misyonu var. O misyonu icra ettiği zaman bu toplumda hak ettiği yeri almış olabilir. Bizler salih ameli ritüeller ile özdeşleştirdik. Hayır! Siyasi ve ticari hayatımızda da salih amel vardır.” dedi. Osmanlı’dan beri, İslam’ın hayatımızda bir özne değil nesne olarak var olduğunu anlatan F.Yıldız, “ Ayrıca çoraklaşan hayatımızın yeniden inşasının Kur’an ile olabileceğine, bu potansiyelin dip diri karşımızda durduğuna da inanıyorum.” dedi.
Tevhid ehlinin birinci özelliğinin Allah’a tam iman ve güven olduğunu ve yarım yamalak kuşkulu bir imanın burada mevzu bahis olmadığını, kesin ve net olması gerektiğini söyleyen Yıldız, şöyle devam etti;
“ İkincisi sabır ve metanettir. Burada sabır yaşanılan her şeye razı olmak anlamında değildir. Sabır, insanın giriştiği doğru, haklı ve Allah’ın rızasının kazanılacağı işlerde bütün sıkıntılara katlanılması anlamındadır. Her türlü zorluğa göğüs gerip, ilahi buyruklara tam bir metanet ile uymasıdır. Davayı diri tutan ve yeşerten sabır ve metanettir. O yüzden Peygamberlere en çileli dönemlerinde; ‘Size söylenenlere karşı sabredin.’ denmiştir. Müslüman’ın sabrı pasif bir direniş değil, geleceğe yönelik bir güven dirilişidir.
Üçüncüsü, Allah dostluğuna layık bir karaktere sahip olmaktır. Burada da akla Hz.İbrahim gelmelidir. Bu da,; vefakar, cefakar ve güçlü bir iradeye, keskin bir kavrayış yeteneğine sahip olmayı gerektirir. Bu karakter davasının doğruluğunu fikren kanıtlayabilecek bir kişiliktir. Dördüncüsü, Tevhid ehli, kendinden sonraki nesillere inandıklarını aktarabilmelidir.”
Tevhid’in Allah’a, adaletin de insanlara karşı ahlaklı olmak demek olduğunun altını çizen Yıldız, “Şirk de işte bu yüzden Allah katında en büyük günahtır. Çünkü siz hakimiyet konusunda hakkı Rahman’a teslim etmeyerek en büyük adaletsizliği yapmış oluyorsunuz.” dedi.
Ameli olmayan insanların Mümin olarak nitelendirilebileceğini, ancak onlardaki bu inancın kullanılmayan bir para kadar kıymeti olacağını aktardı.
Son konuşmacı olan Ahmed Kalkan, öncelikle Tevhidi söylemin üslubu konusunda, bugün bir çok Muvahhid’in geçmişte yanlışlar yapıldığına dair hemfikir olduğunu ancak bazı kesimlerin söylemin üslubunu değiştirmek yerine söylemi değiştirmek gibi bir yanlışa düştüğünü vurgulayarak başladı. Abdullah Yıldız’ın çizdiği tabloda, “ Hırsızın hiç mi kabahati yok?” diye bir soru sormak gerekeceğini de söyleyen Kalkan, günümüzde üretilen “Dine karşı din” politikası ile insanların İslam’dan uzaklaştırıldığını ve bu yozlaştırılmış yeni dinin mensupları ile aynı çatı altında bir olunamayacağını vurguladı. A.Yıldız bir cümlesine ilave yapmak istediğini söyleyen Kalkan; “Bizim söylem bozukluğumuz yüzünden bir kimsenin İslam ile tanışamamasının vebalini ödeyemeyiz, kabul ediyorum, amenna… Ancak, bir kimseye götürdüğümüz dinin, “Kur’an’daki İslam” olmamasının vebali de bununla eşdeğerdedir”. dedi.
Kalkan, Namazların bir “Eylem”e dönüşmesi için Tevhidi anlamda arı-duru bir akideye ulaşılması gerektiğini de belirtti.
İkinci kısımdaki konuşmasında Tağut kavramını açıklayan Kalkan, “Tağutlardan Tağut beğenmenin” İslam’da geçerliliğinin olmadığını vurguladı. İslam’da yöneticilerin Halife veya Tağut olarak adlandırılabileceğini anlatan Kalkan, Tağut’lara karşı tavır almanın Tevhidi eylemin olmazsa olmazlarından olduğunu yineledi. Müslüman’lar olarak, Vitir namazında okuduğumuz duanın sonunda, “ Allah’a isyan eden kim olursa onu makamından alaşağı ederiz, yöneticilikten azlederiz.” dediğimizi ve Allah’a verdiğimiz bu sözümüzde durmamız gerektiğini açıkladı.
Soru ve cevaplar sonrası panel saat 17:30’da sona erdi.
(Haber: Ali Durmuş - İktibas Dergisi / İstanbul)
- Siyonazi çetesi, Gazze'de gıda yardımı bekleyen sivillere saldırdı: 150 maktul 1000 yaralı
- Gazze İle Dayanışma ve Şehadet Gecesine Dâvet
- Gazze İle Dayanışma ve Şehadet Gecesi'ne dâvet
- İktibas’a bu cumartesi Ali Kaçar konuk oluyor
- Gazze’ye Yardım Kampanyası
- Siyonist vahşet: İnfaz edip çöpe atmışlar
- Adana ve Mersin seyahatinden sadra düşenler
- Kur'an Nesli İlim Merkezi'nin çadır yardımları Gazze'ye ulaştı
Makaleler
Hava Durumu