Cemaatlerin dünyevileşmeye katkısı
Birçok cemaatin gelinen noktada sistemle önemli ölçüde bütünleştiği ve ilgi alanlarını da, sistemde daha fazla yer elde etme ve bununla bağlantılı olarak iktisadi olarak güçlenme yönünde yoğunlaştırdığı görülmekte. Artık birçok cemaat holdingleriyle beraber anılır oldu. Bu meseleyi ele alan Serdar Demirel, cemaatlerin dünyevileşmeye katkısını sorguluyor:
23-11-2008
Sistemin işletmeciliğine talip olarak "kaleyi içten fethetme" şeklinde formüle edilen bir yaklaşımla yola çıkan oluşumların, gelinen noktada sistemle önemli ölçüde bütünleştikleri ve ilgi alanlarını da, sistemde daha fazla yer elde etme ve bununla bağlantılı olarak iktisadi olarak güçlenme yönünde yoğunlaştırdıkları görülmekte. Artık birçok cemaat holdingleriyle beraber anılır oldu. "Eski mücahidler müteahhit oldu" sözü bu durumu özetlemek için sıkça sarfedilmekte. Sistem içi konumlanma ve bunun için de olabildiğince güç biriktirme yaklaşımının doğurduğu sonuç ise dünyevileşme salgınına tutulmak olarak beliriyor. Serdar Demirel, Vakit'teki bugünkü yazısında bu konuyu masaya yatırıyor ve cemaatlerin dünyevileşmeye katkısını sorguluyor:
Cemaatlerin dünyevîleşmeye katkısı
Serdar Demirel / Vakit
Dinî cemaatler, bizim medeniyet havzamızda; birey ve toplumun hayatında asırlarca çok önemli görevler ifa etmiştir. Bu hakikat Cumhuriyet öncesi için geçerli olduğu gibi sonrası için de geçerlidir.
Bunu; din devlet gerginliğinde toplumun yükselen tansiyonunu provokatörlerin kötü emellerine karşı iyi kanalize etmesinde, çok kültürlü ve çok ırklı toplumsal yapıyı uhuvvet potasında kaynaştırmasında, son on yıllarda köyden şehirlere akan büyük göç dalgalarını şehre adapte etmesinde, yalnızlaşan ve hatta atomlarına bölünen bireyi sarıp sarmalamasında görebiliriz.
Objektif bir bakış cemaatlerin topluma pozitif katkılarını görmezden gelemez.
Menfî etkileri de olmuştur elbette, ama müsbet katkılarının yanında devede kulak kalır bunlar. Özellikle de toplumsal dönüşüm evrelerinde, geçiş dönemlerinin ürettiği sosyal krizlerde emniyet supapı görevi üstlenmiştir cemaatler. Toplumun pasif enerjisini aktif enerjiye dönüştürmede kimi yerlerde devletten daha güçlü inisiyatifler alabilmiş, toplumu başarıyla motive etmesini bilmiştir.
Ancak, bizim bu yazıda niyetimiz, yazının başlığından da anlaşılabileceği gibi cemaatlerin olumlu yönlerini ele almak değil, bir eleştiri yapmaktır. Bu mukaddimeyi de, yapacağım eleştiri için gerekli gördüm. Eleştirel yaklaşımımın, cemaatlerin önemini kabul etmediğimden dolayı olmadığı anlaşılsın diye. Cemaatler, toplumsal yapımızın tehlikeli dünyevîleşme/sekülerleşme sularına yelkenlerini açtığı bir safhada, ne yazık ki; tarihsel görevlerini üstlenmede pasif kalmışlar ve kimi yerlerde bunu beslemektedirler de. Mütedeyyin câmiada duyarlı her insanın bildiği ve inkârı gayri mümkün dünyevîleşme virüsü salgın hâle gelmiştir.
Dünyevîleşmenin insan nefsinde sürekli var olan bir temâyül olduğunu her şeyden önce din bize öğretiyor. Bu temâyül, insan kadar kadîm ve insan bu dünyayla irtibatını sürdürdükçe de kâim olacak bir olgudur. Allah, insan, bu zaafına esir düşmesin diye yol haritası mahiyetinde vahiy indirmiş, onu açıklasın diye de peygamber görevlendirmiştir.
Din, insanın dünya hayatındaki ihtiyaçlarını reddetmez, onları meşru ölçüler içinde temin etmeyi, yiyip içmeyi ama israf etmemeyi öğütler. Bu da dinin temel prensipleri arasındadır. Bu öğretiye göre, insanın malı insanın elinde olacak, kalbinde değil! Çünkü malını eline alabilen insan malına hükmedebilir ancak. Malını kalbine yerleştiren kişi ise malının kölesi olur.
Dünya ve insan ilişkisi Kur’an’ın her sayfasındaki âhiret vurgusuyla tanzim edilmiş, mü’minlere; dünyayı öncelememeleri ve hayatlarının gayeleri kılmamaları emredilmiştir. Mütedeyyinliğin gereği bu iken, bir de câmianın içindeki son dönemlerde uç vermiş varlıklı insanlara ve onlara özenen bireylere bakın. Siyasi hayatta yükselmeye paralel yaşanan ticari hayattaki başarılar, birçok kişiyi “liberalleşmeyi alınması gereken pozisyon” inancına taşımıştır. Dünkü dinî tasavvur ve amellerini eleştirmeyi, liberalizmin nimetlerini zikretmenin besmelesi kılacak kadar şaşırmış bunlar. Hatalardan dönme bir erdemdir, âmenna.
Ancak, yaşanan hatalardan arınmak dinî sâbiteleri liberal hayat felsefesine kurban vermeyi mi gerektirmeliydi?!
Bizim de rengi yeşil olan bir sosyetemiz var artık! Marka hastası kompleksli tipler etrafta endâm etmekte. İnsan değerinin tüketilen markanın değerine endekslendiği bir çevre. Tüketimde yarış, marufta yarışın yerini almış. Parasını nasıl harcayacağını bilmeyen, ötekinin kültürünü üzerine zorla yapıştırmış ama henüz onu da içselleştirememiş ve bu yüzden ötekisinin alay konusu zavallılar... Bu yaşananların sosyopsikolojik ve sosyopolitik rasyonel nedenleri olduğu âşikâr. Ama bunlar yaşananları meşrulaştırmaz. Eleştiri okları da AK Parti’ye yönelmiş durumda. Çünkü, dünyevîleşmede en güçlü taşıyıcı kurum, muslukların başında oturan iktidardır da ondan. Ama ben, asıl eleştirilmesi gereken kurumların cemaatler olduğunu düşünüyorum. Nedeni de basit. Cemaatlerin varoluş nedenleri insanı ve hitap ettikleri toplumu terbiye etmek, yol göstermektir. Parti misyonuyla cemaat misyonu aynı değildir. Partiyi eleştirenler genelde partiye cemaat misyonu yükledikleri için eleştiriyorlar, bu çok yanlış. Kurgusu gereği parti cemaat olamaz. Cemaatler parti üstü kurumlar olmalı, hiçbir partinin kontrolüne girmemelidirler. Ancak o zaman görevlerini ifa edebilirler; ‘yanlışa yanlış, doğruya da doğru’ diyebilirler. Vakamıza gelince durum değişmekte. Cemaatler holdingleşmeyi fazla önemser vaziyetteler. Bazıları aslî görevlerini unutup para politikalarının peşinde koşmayı öncelemiş. “Allah güzeldir, güzeli sever”, “Veren el alan elden üstündür”, gibi nassların payandasında, sekülerleşme bilerek ya da bilmeyerek hoş görülmekte, gösterilmektedir. Dinî metinler bağlamından kopuk okundukça da ibâhiyeci zihinler çoğalmıştır.
Dünyevîleşmenin ayartıcı tuzağına paratoner olması gereken cemaatler maalesef o değirmene su taşıma gafletine düşmüştür. Bu yüzden cemaatlerin kurumsal anlamda bir özeleştiri yapması elzem olmuştur. Bilinmelidir ki, dünyevîleşen insanın mâneviyatı zayıfladığı zaman cemaat bağları da ileriki aşamalarda kopacaktır. Kaybedenler hem cemaatler hem de toplum olacaktır.
-
Sami Gören 24-11-2008 00:09
esselamualeykum Serdar Demirel'den Allah (cc) razı olsun... Yazıya aynen katılıyorum... Az bile yazmış... Cemaatler, fertler, toplum "laikleşmiş" durumda... Dillerinden "demokrasi", "laiklik", "modernleşme" vb laflar düşmüyor... Müslüman ve laiklik.... Asla birarada ol(a)mayacak ili kavram... Neymiş, "şura ile demokrasi birbirine benzermiş".... Neymiş, "egemenlik kayıtsız şartsız milletinmiş"... Ben kemalist laikçilerden değil, (sözde) müslüman laikçilerden korkuyorum... Benim bu söylediklerimi abartılı bulanlar olabilir... Laiklik "yeryüzünün kanunlarını biz koyarız" iddiası değil mi?... O halde düşünelim; müslümanların kaçta kaçı laikçi?....
- Müslümanlar Olarak Bir “Bayburt Dâvâmız” Olmalı
- Mallar ve canlarla imtihan
- "Türk-İslam sentezi" nedir, İslami açıdan meşruiyeti var mıdır?
- Kur'an'la Hükmetmeyip Onu Mehcur Bırakanların, Onun Yırtılmasını Kınama Hakkı Var mı?
- Kurumsallaşmakla imtihanımız
- Feminizm bir sonuçtur
- Müslüman, Sistemin İçinde mi Olmalı, Dışında mı?
- Selamun Aleykum Arapça, Günaydın Türkçe mi?
Makaleler
Hava Durumu